Bu yazıyı genç bir üyemin isteği üzerine yazıyorum … Genç arkadaşımız okulunu yeni bitirmiş ve bir firmada 3 ay önce çalışmaya başlamış olan bir Endüstri Mühendisi. Benden istediği ise kendi meslek hayatı için tavsiyeler.
Bu konunun başka okuyucularım için de geçerli olabileceğini düşünerek özel bir cevap yerine herkesin okuyabileceği şekilde cevaplamak istedim.
Ben de bir endüstri mühendisiyim, tabi mezuniyetim sizlerden oldukça eski (1980 – Boğaziçi Üniversitesi). Üniversiteye hazırlanırken işletme ve iktisat konuları bir miktar ilgimi çekiyordu, diğer yandan da Boğaziçi Üniversitesinde okumak istiyordum … Bunlar birleşince Endüstri Mühendisliği bölümünde karar kıldım.
İlk derslerimden birinde “mühendisin bir şey bilmesine gerek olmadığını ama öğrenmesi gerektiği anda nereden ve nasıl öğreneceğini bilen insan” olarak tanımlanması işimi de gelmedi değil. Ne de olsa acilen bir şeyler öğrenmek zorunda değildim !
Gençlerin içlerine sindirmesi gereken birinci konu bu, “öğrenmeye açık ve istekli olmak”.
Endüstri Mühendisinin ne iş yapacağı o yıllarda (1976-1980) çok belirgin değildi, o zamanlar bize Genel Müdür ile Çaycı arasında herhangi bir işin bizden beklenebileceği söyleniyordu. Bu varyans heyecan verici bir şey, o yıllarda vizyonumu genişletmedi değil. Daha sonraki yıllarda bana Endüstri Mühendisi ne yapar diye soranlara bu tanımı tekrarladım ve hala daha da bu tanımın geçerli olduğunu düşünüyorum.
Endüstri Mühendisi, farklı disiplinlerden gelen insanları ve iş yapma biçimlerini aynı düzlem içinde ve bir arada tutabilecek çalışma düzenini geliştirmeye istekli, farklı konuları öğrenmeye, gerektiğinde onları birleştirerek sentez yapmaya gerektiğinde ise küçük parçalara bölerek herkesin anlayacağı şekle getirmenin önemli olduğunu kavramış olan bir kişi olmalıdır, kanımca …
Örneğin bir İnşaat Mühendisi şirketinin muhasebe sistemini anlamaya çalışmaz (bu beni şaşırtmaz) veya bir Makine Mühendisi satış kadrolarının beklentilerine fazla kafasını yormayabilir. Halbuki Endüstri Mühendisi için bunların hepsi doğal olarak ilgilenmesi gereken konular olabilir. Bu noktada durmak istiyorum, çünkü okullarımızdan iki tür insan çıktığını düşünüyorum.
Bunlardan ilki bazı metodları bilen ve onları uygulamak üzere firmalara katılan kişiler diğerleri ise metodları bilen ancak işin analiz kısmına daha fazla ağırlık vermiş olan, önyargısız, işletmenin problemini anlamaya çalışıp dünyada geçerli olabilecek yöntemleri tarayabilen gençler.
Hiç bir konuda saplantınız ve hiç bir yönteme karşı tutkunuz olmamalıdır. Bütün yöntemlerin bir ihtiyaç sonucu gündemde olacağını, onları sevmek veya nefret etmek diye bir şey olamayacağını ve her yöntemin mantıklı olabilecek şekilde “yorumlanabileceğini”, kitaptan fırladığı gibi kullanılmasa da olabileceğini kabul edebilmelisiniz.
Başarı hikayeleri vardır, benimde bazen nasıl başarmış diye merakla okuduğum … Bazılarında gerçekten önemli ip uçları bulabilirsiniz. Başarısızlık hikayesi diye birşeyi biliyormusunuz ? Bilemezsiniz çünkü kimse yazmaz …
Bir konu üzerine yüzlerce belki binlerce kişi çalışır ama başarılı olmuş sadece bir kaç kişinin ismi duyulur. Geriye kalanlar kritik sınırı geçememiştir. Seçilen konunun genişliğine göre şansınız çok veya az olabilir.
Demek ki önce savaş alanınızı seçmelisiniz … Mücadelesini vereceğiniz konu büyük oranda size bağlıdır, onun için dikkatli olmalısınız.
Kimler başarılı oluyor ? Bunun için özellikler sayılabilir ancak benim öğrendiğim en birincisi “pozitif düşünen” ve “pozitif düşünen insanlar ile beraber olanlar”. Gerisi çalışmak, sorgulamak, baştan başlayabilmeyi göze alabilmektir.
Eğer pozitif düşünemiyor ve pozitif düşünenler ile beraber olamıyorsanız işiniz çok zordur …
En bilgili kişi siz olmayabilirsiniz ama sonuç almaya dönük hareket edebilen, çalışkan, başkalarını üzmeden işini yapabilen birisi iseniz şans size yardım edecektir. Tıpkı “benim şansım vardı ancak bu şans haftada 99 saat çalışmaya başlayınca ortaya çıktı” diyen başarılı birisi gibi.
Konuşmak yerine susmak, işi yapmak, bazen o iş sizin işiniz olmasa bile iyi bir seçenektir. Her zaman beklentiyi aşmalısınız.
Sende kim oluyorsun böyle ahkam kesiyorsun diyenlere hiç bir sözüm yok, herkes kendi zamanından çalar, zaten birileri kaybetmiyor olsa birileri kazanamaz. Ben kendi hayatımda öğrendiklerimi aktarıyorum.
Şimdi gelelim Endüstri Mühendisliği konularına.
Ben uğraştığım konuları ayırt eden birisi değilim. Doğrusal programlama ile MRP, yalın üretim felsefesi ile maliyetlendirme konuları benim için aynıdır. Bu yüzden şu veya buna eğilin diyemem, önünüze ne çıkarsa onu öğrenin ve hayata geçirmeye çalışın derim.
Yıllar önce bir şirket ile toplantı yapıyorken şirketin sahibi bana “biliyormusun ben MRP’yi hiç sevmem” dedi. Bende ona bu MRP’nin umrunda bile değil haberin olsun demiştim.
Ancak günümüzün iş hayatında iki ana kol var diyebilirim (bu ayrım oldukça kaba olacak, keskin uzmanlık alanları her zaman geçerli olabilir).
Bunlardan ilki ERP konuları etrafında bilgi sahibi olmak, üretim sisteminin tanımlanması, satış, satınalma, tahsilat ve ödeme gibi süreçlerin ERP içinde ele alınması, çeşitli otomasyon konuları ve sonuçlarının analiz edilmesi, maliyet düzeninin kuruluşu ve ayakta tutulması gibi bir dizi iş süreci hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak, ERP yazılımlarının şirket içinde verimli uygulanmasını temin etmek.
Diğeri ise yalın üretim konularına girmek, üretimin içinde vakit geçirerek bu süreçlerin iyileştirilmesine katkı sağlamak, hücre tasarımı, kanban, stok kayıt doğruluğu, 5S, OEE düzeninin kuruluşu gibi konularda teorik ve pratik olarak ilerlemek. Bu konuda çalışacak arkadaşlara bir miktar ERP ile de ilgilenmelerini öneririm.
Bunlar ile ilgilenmeyecekseniz canınız ne isterse onu yapabilirsiniz. Benim beyin cerrahı olan programcı arkadaşım da var yurt dışında bilgisayar eğitimi görmüş köfteci arkadaşım da …
Bunların dışında genç arkadaşlarıma strateji oluşturma, bunun için izlenebilecek yöntemler, şirketlerin vizyon oluşturma sürecinin nasıl olması gerektiği gibi konularda okumalarını öneririm. Sonuçta bin farklı detay aslında bir kaç kısa cümledir, bunu okuyarak, yaşayarak ve yorumlayarak öğreneceksiniz.
Başlıkta yer alan “El Feneri” ifadesini benden tavsiye isteyen arkadaşım kullanmıştı, benim tercihim odanın ışığını açmak şeklinde, çünkü el feneri belli bir yeri işaret eder halbuki sizin ihtiyacınız 360 derece görebilmek …
Umarım başarılı olursunuz …