Bir iş arkadaşımız “değişmek gerek, dünyaya ayak uydurmalıyız” dediğinde genellikle bunu onaylarız. Hayır değişmek hatalı demeyiz (genellikle).
Çünkü değişmek, zihnimizde yeniliklere ayak uydurmak anlamına gelmektedir, yeniliklere ayak uydurmayacağız da neye ayak uyduracağız ! Bize kodlanan bilgi bu olunca değişmek olumlu algılanan bir fiil olmaktadır. Peki size birisi “şirketiniz değişmeli” derse ona ne dersiniz ?
Bu soruyu kendime sordum, işte cevaplarım ve sıralaması :
1. Bende öyle düşünüyorum, yenilikler önemli tabii (aslında hiç bir fikrim yok, nereden çıktı bu konu)
2. Hangi yöne doğru, neler – nasıl değişmeli ?
3. Niçin ?
Bence şirketler düşünmez, planlamaz, stratejileri falan da yoktur ama şirket sahibinin vardır, düşünür, plan yapabiliyor ise yapar veya olaylara tepki vererek yoluna devam eder. Şimdi diyeceksiniz ki elbette “insanlar” düşünür, ne var bunda !
Bu önemli bir ayrıntı bence. Bir şirketin içinde geleceği düşünen, şirket içinde ve dışında oluşan sinyalleri algılayarak işe yansıtabilen az sayıda insan vardır; çalışanların çoğu şirketinin engelleri kendi kendine aşacağını düşünür veya en azından böyle düşünmek dinlendirici olduğu için bunu tercih eder … İşte o çok az sayıda insanın enerjisi şirketin yukarıya mı yoksa aşağıya mı gideceğini belirler. Aynı zamanda çalışan herkesin kendi işinde olan uzmanlığını ve önerisini kullanıp kullanmama becerisi de önemlidir şirketler için. Bugün için çok az sayıda şirket çalışanlarının fikirlerinden faydalanabilmektedir.
Eğer bitmek tükenmek bilmeyen paranız var ise hiç bir piyasa göstergesini izlemek zorunda değilsiniz. Bu konum en uç nokta ve en geniş konfor zonudur. Gerçekte böyle bir konum olmasa da her iş sahibinin belirli bir “hata yapma – suyu içip çıkma” parası vardır, herkesin sınırı elbette farklıdır. Bazıları yüzlerce milyon kaybetse de hayatına devam edebilirken bazıları onbin lira kaybettiklerinde oyunun dışında kalırlar.
Şirketlerin çoğu bazı şeyleri hatalı veya bazı şeyleri eksik yaptıkları için rekabet dışı kalmaz. Genellikle onu başarıya taşımış olan iş yaklaşımı ile pazar gerçeklerinin uyumluluğu sona erdiği için başları belaya girer şirketlerin.
Şirketin çalışanları ve yönetimi kendi çevrelerinden, müşterilerinden ve pazardan aldıkları sinyalleri genellikle bir gecikme sonrasında algılar.
İşte bu “gecikme” hayati olabilir. Tıpkı yavaş yavaş ısıtılan suyun içinde bulunan kurbağanın “ooh ne güzel kemiklerim ısındı derken ölmesi” gibi bir olayın kimsenin başına gelmesini istemeyiz. Çünkü bu hem şirket çalışanlarına hem de sahiplerine büyük zarar verecektir.
Peki hem çalışanlar hem de yöneticiler ne yapmalıdır ?
Öncelikle bazı gerçekleri sindirmek gerekiyor. Bugün için bilinen teknikler ile yönetilen şirketler sonsuza kadar yaşamak için organize değildirler, dolayısı ile inişler ve çıkışlar olacaktır. Şimdi gelelim şirketin iş yaklaşımı (belki misyon kelimeside kullanılabilir) ne zaman geçersiz hale geliyor ve biz bunu nasıl anlayacağız kısmına.
Bunun için iki önemli göstergeyi şöyle özetleyebiliriz :
- Müşterilerinizi tatmin etmeniz güçleşmiştir, sizden “hiç kimsenin sunmadığına inandığınız” hizmetler veya özellikler beklenmektedir. Aslında olmakta olan üzerine bastığınızı düşündüğünüz toprağın altınızdan kaymaya başladığı. Şirket açısından bakıldığında yıllar önce yapılmış olan “misyon” tarifiniz ile pazar gerçeklerinin ayrışması olarak da düşünebilirsiniz bu süreci.
- Yönetimin önemli bir zamanı kriz çözmek ve müşterilerin şikayetleri ile uğraşmak için harcanmaya başlamıştır.
- Fiyatlar ve marj erimektedir, artık sizden beklenen fiyatlara inanmakta güçlük çekiyorsunuz.
- Şirketinizde iç mücadele dozu artmıştır, taraflar dışarısı ile uğraşacaklarına içerisi ile uğraşmaktadır.
- Yönetim kendi içine kapanmış, ışık görmüş yarasa gibi kalakalmıştır. Bir türlü kendisini başarıya götüren koşulların değişmekte olduğunu kabullenmemekte, fırtınanın kendiliğinden biteceğini ummaktadır.
Şirketin iş yaklaşımı müşterilerinin “ona niçin para ödediklerinin” sebebidir, iş yaklaşımı pazar gerçekleri ile ayrıştığında şirketin buna uyum sağlamak için bir dizi değişim gerçekleştirmek zorunda olduğu açıktır.
Şirketler bu tür değişim ihtiyaçları ile her an karşılaşabilir, bunun sebebi global bir kriz, bir icat, farklı rekabet anlayışı olan bir rakip, toplumsal bir olay olabilir. Bence yapılması gereken yeni durumu önyargısız anlamaya çalışmak, stratejik planı gerekiyorsa radikal biçimde değiştirmekten çekinmemektir.