Silence is Golden
Sessizlik benim için çok önemli değil, aksine su ve rüzgar sesini hep duymak isterim. Bildiğim çoğu kişi ?aaa ne güzel sessiz bir yer? dedikten sonra konuşmaya veya müzik dinlemeye başlar. Madem sessizlik güzeldi niçin onu bozuyorsunuz ?
Bir de sessiz kalabilmek (umursamazlığı kast etmiyorum) var, işte bu güç bir iş, çok güç. Bir yanda bu konum umursamazlık ile kolayca karışabilir diğer yanda söyleyeceklerini yutkunmak insanın canını acıtır. Ancak bazen ?silence is golden? fikri herkesin hayatını kurtarabilir, bakın nasıl.
- Çok konuşan mutlaka bir hata yapar, mesela ben bazen yapıyorum. Dostlarımın arasında isem paçayı kurtarırım diye düşünürüm kurtaramıyor isem ise demek ki dostlarımla beraber değilmişim derim (tıpkı Ağlama çünkü geçti, gülümse çünkü gerçekleşti konusu gibi). Eğer bu hatayı iş hayatında yaparsanız zaten cezasını kendiniz çekeceğiniz için kimseyi pek ilgilendirmez, ama bir bedeli olacaktır.
- Karşınızdakini dikkatle ama ölü gibi dinlerseniz bir süre sonra size her şeyi anlatmaya başlayacaktır (büyük ihtimalle), sabredin ve susun, yargılamayın ama dinleyin. Bu cümlede ?dikkatle dinleyin? kısmı önemli, dinlemiyor olmak başka bir şey.
- Profesyonel olarak çalışıyor iseniz susmanız gereken yerde susmayı biliyor olmak insanı terfi ettirir. Gençliğimde ben de böyle bir yetenek olmadığını keşfettiğim için hiç bir yerde çalışmadım, böylece kimsenin beni kovması gerekmedi.
- Özel hayatınızda ise gereksiz sürtüşmeleri engeller. Daha sonra toparlamak için harcayacağınız enerji sizi öyle bir tüketir ki kibritiniz dibine kadar yanar.
Bir de umursamayan, dinlemediği için sessiz olanlar var. Onlar ile karşı karşıya iseniz yardıma ihtiyacınız olacaktır ama bana gelmeyin. Silence is Golden deyimini hatırlayın, tıpkı başınızı suya sokup nefesinizi tutmaya çalışır gibi yapın ama dikkat edin, boğulmayın. Çünkü o zaman arkanızdan ?adam kafasını suya soktu boğuldu, hiç bir şey anlamadık? diyeceklerdir, halbuki yaşamalı ve başarmalısınız.
Tarihi yazanlar başarıları yazmayı sever, sadece ilk olanlar hatırlanır, ikinci olanlar veya kaybedenler çabuk unutulur, kim olursa olsun.
This post has one comment
Haziran 16th, 2013
Çok doğru bir tespit. Zaten farklı kültürlerde de bu konuyla ilgili çok sayıda ata sözü olması, önem ve hassasiyetini göstermez mi? Ben Türkçe’de “boğaz 9 boğumdur” atasözü ilk duyduğumda çok hoşuma gitmişti.
Birini dinlerken, “dikkatle” dinlerken de beynimiz otomatik yargı değer filtrelerimizi devreye sokar ve duyduklarımızı düşünce yapımıza göre etiketler. Şimdi eğer dinleme fiilini sadece “Ağlama Duvarı” görevini yerine getirmek için yapmıyorsak, anlatan kişi bir aşamada kısa da olsa bir yorum bekler. Sanırım bu noktada kaliteli dinlemeyi tamamlayabilecek, iletişimcilerin deyimiyle “Empati” kurabilme yeteneğimiz yardımımıza koşacaktır.
Bence, Özel hayatımız, iş hayatımız ve genel olarak insanların iletişim kurduğu veya kurması gereken tüm sosyal ilişkilerde, dikkatlı dineleme’den sonra değerlendirmeyi diğer tarafın bakış açısıyla da yapabilme kabiliyeti bir çok sorunu çözmekle kalmayıp, aslında o sorunların oluşmamasına yardımcı olacaktır.
Masanın diğer tarafında oturmuş gibi düşünmek acaba atalarımızın belirttikleri 9 boğumdan biri olabilir mi?
Sevgiler