Şirketlerin kurucuları yaşlanınca …

1. Yeni Nesile Devrederler

2. Stratejik Ortak Ararlar

3. Tamamını Satarlar

4. Kapatırlar veya Kapanır

Bunlardan ilk seçenek için araştırmaların söylediği birinci nesilden ikinciye % 45′i, ikinciden üçüncüye % 4′ü geçtiği şeklinde. Sayılar farklı araştırmalarda farklı olabilir ama işin ana fikri 100 şirketten 10 taneden azı üçüncü nesli görecek. Bunu hemen test edebilirsiniz, etrafınızda 60 yıllık kaç şirket var ?

4 numaralı seçenek bu yazımın kapsamında değil. Bir şirket kapanınca çalışanları yeni bir iş bulmaya çalışacaktır. Bu yazımızın konusu ise 2 veya 3 numaralı seçeneklerin çalışanlar üzerine etkisi hakkında.

Satınalınma veya stratejik ortaklık süreçleri dikkatli yönetilmezler ise şirketlerin kapanmalarına sebep olabilir, bunun temel nedeni çalışanların konsantrasyon kaybı ile beraber şirkete yön gösteren değerlerin artık geçersiz veya belirsiz hale gelmesindendir, bazen de satın alacak olan şirketin boyundan büyük işe kalkışmasından olabilir.

Satın alacak şirketin boyundan büyük işe kalkışma durumu yıllar önce bir dostumun şirketinin başına geldi, ben hikayeyi sonradan dinlediğim için duyduğumda iş işten geçmişti. Cirosu ve yetenekleri oldukça iyi olan bir şirket satın alacak olan şirketin yaptığı bir hatadan dolayı 1 hafta içinde yok oldu. Bu hikayenin kahramanları için çok acı, olayı öğrenen kişiler için ise büyük bir hayat dersi oldu.

Bir şirketin sahip değiştirme veya stratejik ortak edinme süreci  çalışanlar üzerinde büyük belirsizlik rüzgarı estirebilir. Şirket bu süreçte entellektüel sermayesinin bir kısmını istemeden kaybedebilir. Bütün çalışanların aklına şu sorular gelecektir …

1. Benim bir işim var mı ?

2. Kime bağlı olacağım ?

3. Maaşıma ne olacak ?

Bu üç soru cevap bulana kadar diğer tüm konuşmaların, stratejik nutukların, gelecek senaryolarının hiç bir önemi yoktur. Önce bu sorular cevabını bulmalıdır.

Benim bir işim var mı ?

Maslow (ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi) demişki belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılamaz, böyle gereksinimleri yoktur. İşte onun sıralaması (Vikipedi, şema için tıklayın >>>)

  1. Fizyolojik gereksinimler
  2. Güvenlik gereksinimi
  3. Ait olma, sevgi ve sevecenlik gereksinimi
  4. Saygınlık gereksinimi
  5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi

Buna göre iş ve geçim endişesi olan insanın bundan öte düşünebileceği bir şey olamaz. Gördüğünüz gibi Maslow hepimizin ruhuna tercüman olmuş. Dolayısı ile birleşme veya el değiştirme durumunda önce bu soru cevabını bulmalı. Bu cevap alınmadan çalışanlar diğer söylenenleri duymayacaktır.

Bu endişeyi devamlı olarak işsiz kalabileceğini düşünen herkes hisseder herhalde. Daimi olarak negatif mesaj yayınlayan bir yöneticinin kendi bakış açısını birlikte olduğu insanlara aktarmakta niçin zorlandığını ve niçin anlaşılamamaktan şikayet ettiğini Maslow sayesinde keşfetmiş olabiliriz. Çünkü yöneticiyi dinleyenlerin aklında “benim bir işim var mı” endişesi canlı ise diğer söylenenleri duymayacaktır. Negatif motivasyonu uygulayan ve başarılı gibi gözüken yöneticilerin benzerlerine göre çok daha fazla çalışmaları, gergin olmaları aktaramadıkları fikirlerini kendilerinin uygulamak zorunda kalmasından olabilir.

Kime bağlı olacağım ?

Kime bağlı olacağım endişesi ortalıkta bir birleşme, satılma olmasa bile “kime bağlıyım ben” şeklinde yaşanabilir. Bazı şirketlerden iş süreçleri, yetki ve sorumluluk belirsizliği birden fazla yönetici yaratabilir. Birleşmelerde ise ortaya yepyeni bir durum çıkar, eskiden tıkır tıkır çalışan, az sorumlulukla yürütülen işler şimdi ne olacaktır !

Daha az bilgi ile hareket eden insanlarda “korku” miktarının arttığı uzmanlarca belirtilen bir şey. İnsanların bilinmeyenler yerine “korku” koyması onların aynı zamanda elini kolunu bağlar, ne onlar ne de şirket ilerleyemez.

Şimdi gelelim maaşıma ne olacak sorusuna

Bu durumda insanlar maaşım kaç lira olacak diye sormazlar, ilk soru gerçektende “maaşıma ne olacak” sorusudur.

Nasıl alacağım, ne kadarı elime nakit geçecek, kazandığım haklar ne olacak, performansımı nasıl dikkate alacaklar …

Bir çok insan için nakit olmayan değerler de çok anlamlıdır. Yönetime yakın olmak, bir şey yaratıyor olmak, kariyer imkanı, performansın değerlendirilmesi …

Siz onlarla yıllarca beraberdiniz, onlar sizin değer yargılarınızı, performansı nasıl değerlendireceğinizi öğrenmişlerdi. Şimdi ise başka bir dönem başlıyor, yöneticiler değişiyor, iş süreçleri değişecek … hedefler, vizyon, değer yargıları …

Bütün bunlar belki de tarafsız bir ekip tarafından yönetilmediğinde önemli entellektüel kayıplar ve peşinden beklenmedik iş ve pazar kayıpları yaşanabilir. Gelecek 10 yıl içinde çok sayıda şirketin bu tür bir sürecin parçası olacağını düşünüyorum ve bu konu hakkında şimdiden çalışmaları gerektiğine inanıyorum.

ERP projelerinde direnç işin doğasında vardır

ERP projeleri şirketinizin “iş yapma” şeklini, teknik tabiri ile “iş süreçlerinizi” değiştirmeye talip olduğu için doğal olarak bir direnç ile karşılaşırlar.

ERP proje yöneticileri projenin teknik veya finansal kısımlarından çok teknik olmayan, insanlar ile ilgili olan konulara eğilmezler ise projenin başarılı olma şansı çok değildir. “ERP yazılımı aldık ama kullanamadık” şeklinde ifade edilen sonuç cümlesinin arkasında çoğunlukla teknik ayrıntılara boğulmuş, çalışma ortamını dikkate almamış tercihler ve yaklaşımlar bulunur. Başarı elde edilecek ise bunu insanlar gerçekleştirecektir.

Başarılı olmak isteyen ERP Proje Takımı işin içindeki herkes ile yüz yüze konuşur (e-mail aracılığı ile değil) ve hedefleri beraber tespit edebilir ise proje hiç bir önemli direnç ile karşılaşmaz.

Değişiklikleri yukarıdan aşağıya itmek veya en aşağıdan geliştirerek yukarı doğru çekmek yerine yalınlaştırmak, evrensel hedefler etrafında görüş birliği sağlayarak hem biraz itmek hem de biraz çekmek en iyisidir.


Başarısız olursanız bunun sebebi direnç değildir

Her ERP projesine karşı çalışanlar direnç gösterebilir, sorun direnç değil onun nasıl yönetildiğidir. Proje yöneticisi bu direnci herkesle konuşarak, onların endişelerini dinleyerek, söyleyemedikleri korkuları algılayıp çözüm üreterek aşabilir.


Temel olarak 2 farklı direnç türü ile karşılaşılır.

1. Değişim fikrinin kendisine gösterilen direnç :

Uygulayıcılar gösterilen direncin en çok bu şekilde olduğuna inanırlar. Eğer gerçekten direnç değişim fikrinin kendisine ise ve arkasında gizli bir konu yok ise çok önemli bir sonuç yaratmaz. İnsanlar değişime bir çok sebepten dolayı direnebilirler, örneğin

- sizin ne yapmak istediğinizi anlamamış olabilirler,
- yapılmak istenen şeyin niçin önemli olduğunu bilmiyorlardır,
- mevcut durumun devamına inanıyor olabilirler,
- sizin bu işi yapabilip yapamayacağınızı sorguluyor olabilirler,
- şirketin geleceğine ait kendi fikirleri vardır.

Eğer direncin sebebi bunlar ise konuyu sakince açıklamak, soruları açık yüreklilik ile cevaplandırmak yeterli olacaktır. Ancak eğer gerçek sebep bunlar değil ve daha derin bir direnç var ise bu yaklaşım şekli yetersiz kalır.

Değişim projelerini yürütme durumunda olanların çoğu ve genel kurumsal yaklaşım yapılacak bir sunum sonrası fikirlerinin büyük tezahürat eşliğinde destek bulacağını varsayar. Ancak direnç derinden geliyor ise böyle olmaz, hatta bu şekilde yaklaşmak çözümü iyice güçleştirebilir ve sistem içinde “ötekiler” dalgası bile yaratabilir.

Bu nedenle direç ile karşılaşıldığında doğrudan ve yüz yüze yöntemler kullanarak müdahale etmek, sorulamayan soruları cevaplandırabilmek gereklidir.

2. Daha derin sebepler :

Bu direnç türünün kaynağı entellektüel veya teknik değil tamamen kişiseldir. Çalışanların işlerini veya statülerini kaybetme korkusu, kariyerlerinin risk altında olduğunu düşünmeleri çok kuvvetli bir direnç yaratır. Direç kaynağının bu olduğunu anket veya toplantılar ile keşfetmeniz güçtür. Onun yerine birebir görüşme ve bu tür kişileri değişim projesinin parçası, görevlisi haline getirmek sorunun çözülmesine yardımcı olur.
ERP proje yöneticisi insanların ne söylediğini dikkatle dinlediği, sorulara açık olduğu sürece hem direnç azalır hem de gerçek sebepleri anlamak kolaylaşır.


“Şimdi Ne Olacak ?” yöntemini deneyebilirsiniz

ERP projelerinde direnç ilk başta gösterilmeyebilir, çalışma ilerledikçe ortaya çıkabilir. Bunun nedeni başlangıçta insanların neyle karşı karşıya olduklarını bilmemeleridir.

Grup olarak muhtemel problemleri veya başarısızlık olasılıklarını listeleyerek herhangi biri başınıza geldiğinde ne yapabileceğinizi tartışmış olmanız hem öğreticidir hem de oluşabilecek olan direnci engelleyici etki yapar.

İnsanlar değişime direnirler, bunu öngörmeli ve doğal karşılamalısınız. Çaresi açık yüreklilikle onlarla konuşmak, olası sorunları önceden tartışmak, herkesin çözüm yolları için katkı yapabileceği ortamı sağlamaktır.

1. İşten ne beklediğinizi, ne istediğinizi, ne olunca mutlu olacağınızı tasarlamış olmalısınız

Bir çok kişi çalıştığı işte çok da mutlu değildir. Peki işte geçirilen zaman evde geçirilen zamandan daha uzun olduğu halde bu zaman dilimini nasıl daha yararlı geçirebileceğinizi kaç kez düşündünüz. Eğer nereye doğru gitmek istediğiniz hakkında bir fikriniz yok ise sizi oraya götürecek adımları da atamazsınız.

O zaman biraz durup düşünün, 5 sene sonra ne yapmak istiyorsunuz, 10 yıl içinde hangi noktaya ulaşmayı planlıyorsunuz. Benzer bir işimi yoksa tamamen farklı bir alanda mı çalışmak istiyorsunuz. Mevcut işinizde ilerlemek sizin ana planınız mı?

Peki hedefinize doğru gitmenizi kolaylaştıracak adımlar neler, hangi konularda ek eğitime ihtiyacınız var, hangi konularda pratik yapmalısınız. Bunun için kimlerden veya hangi kaynaklardan yararlanabilirsiniz, nasıl bir zaman planını gerçekleştirebilirsiniz.

Kusursuz bir kariyer isteyen herkes önce “ne istediğine” karar vermelidir.

2. Kendinizi tanımalısınız, kişisel SWOT analizi yapmak iyi bir yoldur

Bir çok insan iş ortamında öne çıkmadan, biraz geride durmayı tercih eder. Bunun nedeni kişinin kendi güçlü ve zayıf yanlarından emin olmamasıdır. Hepimiz bir miktar kendimizi kandırır, gerçek özelliklerimizi göremeyiz. Bazen de işe alınmamanın sebebi kendimizde görmek istemediğimiz özelliklerin karşımızdaki tarafından görünmesidir.

Zayıf yanlarınızı geliştirebilmeniz için önce onları tespit etmelisiniz, en iyi yol bunun için başkalarının fikirlerinden faydalanmaktır.

Örneğin sizi iş ortamında tanıyan 7 kişi belirleyin, bunlar iş arkadaşlarınız, eski işyerinizde çalışanlar, müşterileriniz, çalıştığınız tedarikçilerde temas içinde olduğunuz kişiler, eski patron veya yöneticileriniz olabilir. Onlara birer e-posta yollayın ve sizin hakkınızda yapacakları samimi yorum için çok memnun olacağınızı söyleyin. Herhangi bir övgü veya destek cümlesi istemediğinizi de açıkça belirtin.Onlara 3 soru sorun :

1. Benim güçlü yanlarım nelerdir ?

2. Benim zayıf yanlarım nelerdir ?

3.  Zayıf yanlarımı nasıl geliştirebilirim ?

Doğru kişileri seçmeye gayret edin, arkadaş veya aile üyeleri bu iş için uygun değildir. Çünkü onlar hem sizi iş ortamınızda tanımazlar hem de sizi üzmemek için gerçeği söylemeyebilirler.

3. Zayıf yanlarınızı giderin geriye güçlü yanlarınız kalsın

2 numaralı tavsiyeyi yerine getirip farklı kişilerin fikirlerini elde etti iseniz bunu değerlendirmelisiniz. Eğer düşüncelerini sorduğunuz kişilerin sizin hakkınızda yanıldığını düşünürseniz sadece hata yapmış olursunuz.

Eğer sizi tanıyan kişiler sizin bazı zayıf yönlerinizi görebiliyorlar ise iş görüşmesi yaptığınız kişilerde bunların bazılarını görüp sizden vazgeçebilirler.

Bugünün iş hayatında adaylar yeni teknikler öğrenerek kendilerini daha iyi sunmak için çalışıyorlar. İyi bir iş bulabilmek ve kabul edilmek giderek zorlaştığıiçin “zayıf yönleriniz üzerine çalışarak” onları yok etmeli veya azaltmalısınız.

Zayıf yanlarınız ile mücadele edebilmek için başka kişilerin fikirlerinden faydalanabilirsiniz. İş arkadaşlarınıza, patronunuza, arkadaşlarınıza önerilerini sorun ve onları dinleyin.

Eğer bir konuda eğitim eksikliğiniz var ise onu tamamlayın, eğer davranışlarınızı değiştirmeniz gerekiyor ise bunun için bir adım atın.

4. Çevrenizi genişletin

Çok sayıda firma hiç ilan vermeden yeni eleman arar. Siz iş ilanları için basın veya internet sitelerini izlerken bir çok kişi bu yayınlanmayan işler için görüşüyor. Bu tür işler ağızdan ağıza yayılır, tanıdıklar bir birlerine bu yeni işleri haber verir. Dolayısı ile bu işlerden haberiniz olabilmesi için insanların sizi tanıması, sizin yetenek ve tecrübelerinizi bilmesi gerekir.

Kariyerini geliştirmek isteyen bir kişiye verilecek en önemli tavsiye “çevresini geliştirmesi ve görünür olmasını” hatırlatmaktır.

Yeni insanlar ile tanışabileceğiniz yerlere, konferanslara, fuarlara daha sık gitmelisiniz. İnsanlar ile ilişki kurmalı, kendinizi ve yapabileceklerinizi onlara tanıtmalısınız. Konuşacağınız kişiler belki de sizin gibi birinin arandığı açık bir pozisyonu biliyor veya onların bir tanıdığı bu bilgiye sahip olabilir; kimin hangi taşı kaldırabileceğine asla bilemezsiniz.

Yeni insanlar ile tanıştığınızda onlarla samimi olark ilgilenmeli,  onlar hakkında bilgi edinmelisiniz (ne iş yapıyorlar, neleri seviyor neleri sevmiyorlar …). İyi bir konuşmacı olmak yerine iyi bir dinleyici olmanız yeni arkadaşlar kazanmanızı kolaylaştıracaktır.

Yeni insanlar ile karşılaşmanız kolay onlar ile ilişkinizi kopartmadan sürdürebilmek zordur. Onlar yeni iş fırsatının haberini aldığında sizi hatırlayıp bu haberi size aktarabilmeleri için sizi unutmamış olmaları ve size ulaşabilmeleri gerekir. Bunun için bir kaç ayda bir onların hatırlarını sormalı, onlar ile ilgilenmeye devam etmelisiniz.

5. İşi her boyutu ile değerlendirin

İşin size sağlayacağı maddi kazançların yanında başka faktörler de vardır.

Bu işi ne kadar istiyorsunuz ? Uzun vadeli kariyer planınıza ne kadar uygun ? Bu iş size ne kadar keyif verecek ?

Bir işi kabul etmeden önce aşağıdaki noktaları gözden geçirmelisiniz :

Yeteneklerinizin kullanımı : Bu iş yeteneklerinizin ne kadarının kullanımını sağlayacak. Örneğin siz müşteri ile yüz yüze konuşurken başarılı iseniz bürokratik ve kağıtlar ile dolu bir iş size uygun olmayabilir.

İlerleme olanakları : Bu iş uzun vadeli kariyer planlarınıza uygun mu? Bu işi bir atlama taşı gibi mi düşünüyorsunuz yoksa önerilen pozisyon sizi mutlu ediyor mu ?
Patronunuz Kim : Patronunuz ile tanıştınız mı ? Onunla ve yönetim tarzı ile ne kadar rahat edeceksiniz ?

İş arkadaşlarınız kim : Çalışacağınız insanlar ile çalışabileceğinizi, onlar ile başarılı sosyal ilişkiler kurabileceğinizi düşünüyor musunuz ?

İş Ortamı : Çalışacağınız bina, ofis, lokasyon hoşunuza gitti mi? İşyerinizin çevresi sizin ihtiyaçlarınızı karşılıyor mu ?

Kariyerini geliştirmek isteyen geliştirir, bu konuda şikayetçi olmak, talihsizlikten yakınmak yerine kendinizi doğru pozisyonlamalısınız. Bu sitede yer alan yetkinlikler kütüphanesini izlemenizi öneririm.

Diğer bir önerim de Her Yaştaki İnsan İçin 1 Aylık Kişisel Gelişim Planı isimli yazımı okumanız olacaktır.

Paradigma kelimesini ilk kez ne zaman duyduğumu elbette hatırlamıyorum, siz hatırlıyormusunuz ?

Gizemli bir kelime, paradigma, paradigma değişimi … İnsana “az kişinin anladığı” bir konuşmayı yapabilme fırsatı veriyor.

Adam Smith (Powers of the Mind) kitabında “paylaşılan varsayımlar seti” şeklinde ifade ediyor, dolayısı ile dünyayı nasıl algıladığımız, balığın suyu , kertenkelenin ormanı nasıl algıladığı anlamına geliyor. Paradigma (kabul edilen kural seti) bize dünyayı anlamayı ve ileriye dönük tahminler, öngörüler yapabilmeyi sağlıyor.

Adam Smith bu konudaki sözlerini şöyle tamamlamış “bir paradigmanın tam ortasında iseniz diğer bir paradigmayı hayal etmeniz çok güçtür”.

Kelimeyi bilmiyor olsak da hayat bize bu durumu defalarca yaşatmıştır. Örneğin yeni bir ortama girdiğinizde bir farklılık ve tanımlama süreci geçiririz işte bu zaman dilimi “paradigmanın içine giriştir”. Bizden önce belirlenmiş bir kural setinin içine katılırken içerdekilerin “rahat” bizim ise “farklı” hissetmemiz normaldir. Tıpkı fakir kızın zengin çocuğun evine girişi gibi. Sonra kızımız ortamı algılar, kurallarını çözer ve onlar gibi olur … artık fakirlerin şartlarını unutmuştur (paradigmanın tam ortasında) … sonra diyelim ki vicdan azabı başlar, içinde bulunduğu ortam artık onu tatmin etmemektedir, para – pul ve mücevherler kifayetsiz kalmaktadır (paradigma değişmektedir). Kızımızın içinde bulunduğu ortam onun bazı problemlerini çözebilmekte ancak bir yandan çözemediği (vicdan azabı) sorunların sayısı artmaktadır işte bu dönem paradigmanın sonuna yaklaştığı ve yeni bir değer setinin tarif edilmesi gerektiği anların göstergesidir.

Adam Smith benim bu paradigma açıklamamı okusa ne derdi acaba …

Ancak bizim konumuz kişisel hayatın içinde olanlar değil. Biz paradigmaları anlayıp değişim noktalarını tahmin ederek öngörülerimize bir zemin bulmak istiyoruz.

Önce paradigmanın tarifini yapalım :

Paradigma insanlar için ortak bir kural setidir ve 2 işe yarar :

1. Sınırları oluşturur ve belirler

2. Bize sınırların içinde nasıl davranacağımızı söyler

Tıpkı anayasalar gibi, çünkü anayasalar birer paradigmadır, çözemediği problemlerin sayısı artınca onun nasıl değiştirileceği konuşulur. İlk tarifi ne kadar geniş ise elbette o kadar az ihtimalle değiştirilmesi konuşulur.

Bütün oyunlar da birer paradigmadır, futbol, tenis, yelken yarışı. Çünkü kuralları ve sınırları bellidir, taraflardan biri problemi çözemez ise yenilir, çözen kazanır. Kuralları, kaybeden ve kazananı kolay anlaşılır olduğu için çok sayıda izleyicisi vardır ve bu sebeple de gerçek dünyadan ayrılırlar.

Yıllarca askerlik yapmış birisi ile yıllardır kafasına göre gezen birisinin olaylara bakışı ve dünyayı tarif ediş şekillleri farklıdır, çünkü farklı iki paradigma içinde bulunmaktadırlar ve bir birlerini hayal edebilmeleri oldukça güçtür.

Paradigma kayması veya paradigmanın değişmesi ne demek oluyor !

Paradigma kayması “kural setinin” değişmesi demektir.

Bunun “öngörü yapabilmek” ile ne ilgisi var ?

Eğer paradigma kaymasının başladığı yeri, zamanı ve yönü anlayabilirsek geleceğin nasıl şekil alabileceği hakkında daha net görüşlerimiz olacaktır. Bu sayede daha iyi öngörüler yapabiliriz.

Eğer iş hayatında iseniz bunun ne kadar önemli olduğunu şu sözler size hatırlatacaktır “Adam çok iyi gördü, biz o zaman başka işlerle uğraşıyorduk, şans işte”

Eğer kişisel hayatınız ile ilgili bir değişimi kaçırdı iseniz açıklama daha kolay olabilir : Alınyazısı

Bir paradigmanın ilk değişim sinyalini alabilirseniz sonrası için stratejik planınızı da hazırlayabilirsiniz demektir, bu unsur hem pazarlama hem yatırım hem de bütün iş kararlarınızda çok etkili olabilir.

Peki bir paradigmanın zamanını doldurduğu ve yenisinin aşağıdan gelmekte olduğunun ilk sinyali nedir ?

İlk sinyal insanların kurallar ve sınırlar ile sıklaşan çarpışmasıdır …

Ne zaman insanlar sınırlara çarpmaya başlar, ne zaman mevcut kural seti ihtiyaçları karşılamakta zorlanır ise işte o zaman paradigmanın sonu geliyor demektir. Bu süreç yıllar sürebileceği gibi bir itme ile oluşan birikim aniden parlayabilir (Tunus, Libya, Mısır iktidar değişimleri birer paradigma değişimidir). Yeni ürünlerin de ortaya çıkışı böyledir, tüketicinin yaşadığı sosyal ortamın değişimi onun taleplerini değiştirecektir. Bunun yönünü önceden görürseniz siz daha şanslı olursunuz.

Paradigma ve Paradigma Kaymasını tarif edebilmek için 4 sorunun cevabını bulmalıyız …

1. Yeni bir paradigma ne zaman ortaya çıkar : Bunu bilebilirsek “öngörülerimizi yapabilmek için” çok önemli bir mesafe almış oluruz

2. Paradigmayı ne tür insanlar kaydırabilir : Bunların kim olabileceğini bilebilirsek tanımlamamız kolaylaşır.

3. Değişen paradigmayı ilk takip edecek olanlar kimler ve niçin bunu yapacaklar : Bu grup paradigmanın hızlı veya yavaş hayata geçmesini sağlayacak, acaba bunlar kim olabilir ?

4. Paradigmanın değişmesi (kayması) içine girenleri (katılanları) ve girmeyenleri (katılmayanları) nasıl etkileyecek : Bu sorunun cevabı ne kadar direnç olacağını, değişimin büyüklüğünü tarif edecek.

Paradigma değişimlerini yakalayamayan siyasi partiler veya şirketler seçmen veya müşterilerin kendilerini anlamadığını düşünürler (bu bir içe kapanış sürecidir), sonra yavaş yavaş kabul etme süreci başlar. Eğer bu sürecin içinde mevcut paradigmayı yerinden oynatabilecek bir hamle yapılamaz veya yapılan hamle sonuna kadar götürülemez ise kayan paradigma yerinde duranın üzerinden geçip gider.

Benim işim siyaset ile değil ama şirketler ile. İşte bir çok şirketin devamını engelleyen veya pazarda mağlubiyetini hazırlayan temel konu yöneticilerin kayan paradigmayı anlamamaları, kendilerini “yeni kural” setinin içine sokup oradan kendisine bakamamasıdır.

Bir başka yazıda bu sorulara cevap arayacağız, görüşmek üzere.

Stratejik Pazarlama ve Rekabet Stratejileri, Ne zaman saldırmalı, ne zaman savunmalı veya ne zaman gerilla gibi davranmalısınız ?

Pazarlama Savaşı ve Rekabet Stratejileri Seminerine Niçin Katılmalısınız ?

Bir kaç “on yıl” boyunca müşteri odaklı üzerine konuşuluyor. Peki bu yeter mi ?

Her firma günün birinde rakibi ile karşı karşıya gelir veya baskısını, nefesini ensesinde hisseder. İşte bu tür dönemlerde “rakip odaklı” olmak gerekir. Rakip odaklı olmak ise ya savunma ya da saldırı anlamına gelir.

Rekabet stratejinizi doğru oluşturmak firmanızı ileriye götürecektir. Diğer türlü ise savaş alanından mağlup ayrılan siz olursunuz.

Bu çalışmamızda pazarlama alanını bir savaş alanı gibi görerek stratejiler oluşturmaya çalışacak, rakibin ve kendinizin yerini belirleyerek en uygun planı nasıl yapabileceğinizi izlemiş olacaksınız.

Kimler katılmalı

Şirket üst yönetimi, iş sahipleri, danışmanlık hizmeti verenler, pazarlama ve satış yöneticileri ve ekipleri, stratejik planlama çalışması yürütmekte olan kişiler.

Rekabet Stratejileri ve Pazarlama Savaşı Seminer İçeriği

Rekabetin oluşumu ve Porter’ın 5 kuvvet analizi

Bir şirketin hangi kaynakları rekabetçi stratejiye katkı sağlar ?

Rekabet avantajı elde etmek için Porter’ın Jenerik Stratejileri

Rekabet avantajının korunması için 4 yol nedir ?

Müşteri odaklı olmak yeterli mi ?

Saldırı ve Savunma Stratejileri

5 Temel Rekabet Stratejisi

- Yok Et ve Hasat Stratejileri, ADL ve Boston Matris analizleri nasıl yapılır

- İnşa, büyüme ve saldırı stratejileri

– Doğrudan Saldırı – Frontal Attack

– Yandan Atak – Flanking

– Kuşatma – Encirclement

– Yandan Geçme – By Pass

- Savunma stratejileri

– Konum savunm ası ve pozisyonun korunması – Position Defence

– Kanat atağına karşı savunma – Flank Defence

– Rakibin hazır olm adan saldır veya korkut – Pre Emptive

– Kontra Atak – Counter Offensive

– Hareketli Savunma – Mobile Defence

– Küçülerek Savunma – Contraction Defence

- Gerilla Stratejisi (Saldırı ve Savunma)

- Niş alanların bulunması ve Odaklanma stratejisi

- Gerilla Saldırısı

.

Stratejik Pazarlama Seminerleri hakkında bilgi için tıklayınız >>>

—————————————————————————————-

Kurum içi eğitim almak isterseniz aşağıda bulunan teklif isteme formunu doldurunuz …

 

 

Kurumsal Eğitim Talep Formu



İsminiz

E-Posta adresiniz

Firmanızın İsmi

Telefonunuz

Size Nasıl Yardımcı Olabilirim

Adresiniz

—————————————————————————————-

Çoğu kişi yarım yamalak çabaların etkili olabileceğini sanır. Küçük sıçrayışlar ile büyük sıçrayışın sonuçlarına ulaşılabileceği düşünülür. Fakat geniş bir hendeği aşması gereken kişi önce yarısını geçmeye kalkmaz.

Tags:

Şirketlerde Başarılı ERP Uygulaması
Nasıl Gerçekleştirilir ?

.

ERP Proje Yöneticisi veya Danışmanı Olmak İsteyenlerin Bilmesi Gerekenler

Bu kitabın içinde ilave  2 El Kitabı var :

Başarılı Bir ERP Sisteminin Üretim ve Stok Planlaması Hakkında 12 Performans Ölçeği Nedir ve Nasıl Yönetilir ?

Şirketinizin ERP Proje Planını Nasıl Hazırlamalısınız ?.

Sayfa Sayısı : 178, Format : E-Kitap (PDF Formatında)

Yazar : Cengiz Pak

Fiyat : 49,95 USD

Bu kitabı şimdi bilgisayarınıza indirebilmek için :

Add to Cart View Cart

ERP uygulamaları hakkında planlanandan daha uzun sürdüğü, başarısız örnek sayısının başarılı olanlara göre daha fazla olduğu, bütçenin aşıldığı, hesapta olmayan harcamaların ortaya çıktığı gibi bir dizi olumsuz cümle duymuş veya duyacak olabilirsiniz.

 

Bu kitabı, şirketinin ERP uygulamasını zamanında ve başarılı bitirmek isteyen kişilerin ne yapmaları gerektiğini anlatmak için yazdım. Problemlerin niçin ve hangi süreç içinde yaşanabileceğini bilirseniz kendinizi daha iyi hazırlayabilirsiniz diye düşünüyorum, bir de neyi beklemeli neyi beklememeli konusu var …

İçindekiler

Giriş * 2+1 Önemli Nokta

Bölüm 1

* ERP ve ERP Projesi Nedir

* Üretim yapan şirketler hangi baskıların altında ve bunun ERP kullanımı ile ne ilgisi var …

* ERP kullanmayanlar niçin kullanmıyor * ERP kullananlar hangi sonuçları almış

Bölüm 2

* ERP ve Şirketinizin Kurumsallık Çalışmaları

* Kendi ERP Yazılımınızı Yazmalı mısınız ?

* ERP Projesi Yapmak İçin Güçlü Sebepleriniz Var mı ?

* ERP Projenizde Başarılı Olmanız İçin Gereken 5 Faktör Nedir ?

* Minimum Enerji Konumu Nedir, ERP Projesi ile Ne İlgisi Var ?

Bölüm 3

* ERP Projenizin Hedefi Ne ? Ne Elde Etmek İstiyorsunuz ?

* ERP Projeniz İçin Uygulama Metodolojisi

* ERP Proje Ekibinin Oluşturulması

* ERP Proje Ekibinizi 8F Yöntemi ile Nasıl Değerlendireceksiniz ?

* ERP Projesi Nasıl Bütçelenir ?

Bölüm 4

* Fark Analizi ve Yapılacak İşler Hakkında

* Mevcut Durum ile Hedeflenen İş Süreçlerini Nasıl Analiz Etmelisiniz ?

* ERP Yazılımından Önce Yapılması Gerekenler (Kontrol Listesi)

* Örnek Süreç Analizi

* İncelenmesi Gereken 32 Süreç ve Dikkat Etmeniz Gerekenler

* Süreç ve Fark Analizi, Bugün Neredeyiz ? Yarın Nerede Olmak İstiyoruz ?

Bölüm 5

* Sıra Geldi İhtiyaç Analizine

* Tedarikçi ve İş Ortaklarının Belirlenmesi

* ERP Tedarikçinizi Seçerken Ne Tür Kriterlere Bakılabilir ?

* Tek Tedarikçi Her Şeyi Çözecek mi ?

* Alacağınız Yazılım Teklifleri İle 5 Yıl İçinde Ne Harcayacağınızı Hesaplamalısınız

* Ödediğinizin Karşılığını Alıp Almayacağınızı Yönetime Nasıl Anlatacaksınız

Bölüm 6

* Yazılımcınızı Seçtiniz, Şimdi Sıra Uygulama Planınızı Yapmaya Geldi

* Uygulama (Implementation) ve Canlı Kullanıma Geçiş Yöntemleri (Big Bang, Aşamalı Geçiş, Paralel Adaptasyon)

* Geçiş sonrası … Nereye Ulaştınız ?

* ERP Proje Liderliği, ERP Proje Yönetimi Hakkında

* Başarılı Toplantılar İçin Dikkat Etmeniz Gereken 3 Konu Nedir

* Organizasyon İçi Değişikliğin Yönetimi ?Organizasyon Değişiminin 4 Adımlık Planını Nasıl Yapacaksınız …

Bölüm 7

* İş Süreçlerinizi Organize Ederken Dikkate Almanız Gereken 32 Başlık

Ekler

Değişiklik Talep Formu

ERP Projeniz Hakkında Kritik Konuları Belirleme Formu

Projeniz problemler ile karşı karşıya mı değil mi kontrol listesi

Proje Kapsamında Yapılacak Değişikliklerin Planlanması

Değişim Yönetimi Kontrol Listesi

Toplantının Raporlanması

Proje Ekibi İçin Toplantı Değerlendirme Formu

Ekip Lideri Görev Tanımı ve Nitelikleri

Ek Kitap

Başarılı Bir ERP Sisteminin Üretim ve Stok Planlaması Hakkında 12 Performans Ölçeği Nedir ve Nasıl Yönetilir ?

Ek Dosya

Şirketinizin ERP Proje Planını Nasıl Hazırlamalısınız ? ?Örnek Proje Dosyası?

………………………………………………………………………………………..

24 Ağustos Çarşamba günü düzenlenecek olan workshop için kayıt dolmuştur. Tekrarı Eylül ayında yapılacaktır.

Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederim.

Olaylar ortaya çıkınca müdahale eden kurumlarımız var, örneğin itfaiye, ambulans, polis imdat, bankaların cep telefonu üzerinden açtıkları krediler, çaresiz kaldığınızda sığınabileceğiniz annenizin evi, bir yerde parasız kaldığınızda arayabileceğiniz babanızın telefonu … Bu kurumlar niçin bu probleme bulaştın diye sorgulamadan müdahale eder, sonra bir kısmı size hesap soruyor olabilir.

Olaylara reaksiyon göstermek iş hayatının doğasında olan bir şey, elbette olaylar olacak biz de müdahale edeceğiz … zaten yöneticilik böyle bir şey değil mi … yada böyle bir şey di …

Fırsatları görebilmek için ise problemleri çözebilme yeteneğiniz bir işe yaramaz. Halbuki bir yönetici fırsatları ve tehditleri görebilmelidir, işte yeni dünya düzeni buna daha çok ihtiyaç duyuyor … daha doğrusu operasyonel mükemmellik ile ulaşılabilecek alanın sınırlarına gelindi (elbette bütün firmalar değil ama yola erken çıkanlar bu sınırlarda geziniyor). Bu durum bir paradigma değişikliği sinyalleri veriyor.

Operasyonel mükemmellik metodlarının çözebileceği problemler azalıyor ve çözemeyeceği anlaşılan daha zor problemlerin sayısı artıyor.

İyi öngörüde bulunabilmek için stratejik çözümlemeyi başarılı yapabilmek gerekiyor.

Stratejik çözümleme, olayın dünden yarına nasıl ilerleyeceğini, ilerlerken neleri değiştirebileceğini, hangi olayların bu ilerlemeyi etkileyebileceğini, karşı karşıya bulunulan konunun geçici olup olmadığını, insanların temel ihtiyaçlarına hitap edip edemeyeceğini duygulardan arınarak anlayabilmek ile mümkün olabiliyor. Bir de nelerin sizin yargılarınızı etkilediğini bilmeniz gerekiyor.

Mesela siz arabalara meraklı birisi olun. Güzel bir masa örtüsü için istenen 100 TL size çok pahalı gelirken arabanıza almayı düşündüğünüz paspas’ın 500 TL olması siz de hiç bir etki yapmayabilir. Dolayısı ile çözümleme yaparken “saptırıcı” konuların farkında olmalısınız.

“Stratejik düşün” dediğimizde geleceği düşün, ani kararlar verme, kendini belli etme demek istiyor olabiliriz. Ancak bunun yöntemleri var, bir de bazı insanlar düşünce mekanizmamızın önünü açmak (şekillendirmek de diyebiliriz) için yöntemleri tarif etmeye çalışmışlar.

Mesela Porter isminde birisi var, oldukça ünlüdür. Onun rekabeti tanımlayabilmek için kullandığı “Porter’ın 5 kuvveti”  isimli bir tanımlaması var. Seçtiğiniz stratejik yaklaşımı test edebilmek için bu 5 kuvvet karşısında size ne sağladığına bakıyorsunuz. Mesela siz kendi halinizde bir mobilyacı olun, 30-40 kişi çalışıyor olsun … Kapasiteniz küçük, satışınız bu kapasiteye göre iyi sayılır.

“Öngörebilmek için” doğru soruları sormalıyız … Haydi şimdi soralım bakalım bizim mobilyacı ile Porter anlaşabilecek mi ?

Önce bizim mobilyacı için bir strateji seçelim, küçük ve lokal birisi olduğu için iki yolu var ya kendi bölgesinde maliyet liderliğine odaklanacak ya da farklı birisi olmaya. Her ikisi de olabilir mi ? Bu Porter’a göre pek mümkün değil ancak şöyle olabilir “mobilyacı gerçek bir sanatçıdır ve az para kazanmak onun için sorun değildir”. Neyse bakın şimdi nereye gideceğiz …

1. Bu arkadaşımız pazara yeni girmek isteyen birisine karşı ne yapabilir ? Eğer maliyet liderliğine oynadı ise pazara giren kişi de bunu başarabilir veya büyük birisi lokal oynamak (belki zincirleşecek) istediği için maliyeti umursamayabilir. Eğer böyle olursa mobilyacı zarar görür. Üzerine yaslandığı şey farklılaşma ise, diyelim ki çok güzel ceviz malzemesi var ve bunu çok iyi işliyor … Bu durumda aynı pazara girmek isteyen için doğal bir engel oluşturmuş durumda. Ama “ceviz mobilya” gündem dışına itilir ise bu arkadaşımız da pazar dışına itilir, tek çaresi ülke çapında aranan bir usta olmak olabilir. Bu sayede çok geniş pazarda seyrek müşteri kitlesinden geçimini temin etmiş olur.

2. Küçük bir imalatçı olduğu için normal şartlarda tedarikçilere karşı güçlü olamayacaktır. Tek istinası “başkalarının az kullandığı bir malzemeyi çok kullanmak” olabilir. Aksi halde tedarikçinin gücü onu aşacak, fiyatı, kaliteyi yönetemeyecektir. Eğer özgün bir iş yapıyor ise farkları müşterisine aktarabilir, eğer farkı müşteriye yansıtamıyor ise o zaman işi zor. Zaten bu durumda “farklı olmak” konusuda gerçek dışı olur.

3. Müşteriler karşısında özgün bir ürün ile durabiliyor ve ürün talep gören bir şey ise “firmasının küçük olması” bir sorun değil hatta tercih sebebi. Ancak duramıyor ise bir darbe de buradan yiyecektir. Zaten bu bölgeden darbe alıyorsa bu şekilde devam etmekten vazgeçmesi gerekir, isterseniz vazgeçmeyi öngörmeli diyelim.

4. İkame ürünlere karşı tek silahı yine özgünlük ve bu özgünlüğün isteniyor olması. Aksi takdirde müşteri büyük mağazalardan birine gidip çok taksitli ve daha ucuza belki biraz daha kalitesiz (kimin gerçekten umurunda) olanı çok hızlı alacak. İkame ürünlere karşı gücü yok ise müşterinin farklı bir ürüne yönelebileceğini “öngörmek” için Porter olmak gerekmez.

5. İç rekabet, benzerleri ile rekabet. Belli ki kendisinden büyükler ile rekabet etmemeli ve denememeli. Onların bıraktığı boşlukları bulmalı ve o bölgede yaşamaya çalışmalı. Eğer bugün bulduğu boşluk kapanacak olur ise yenisini bulabilmeli … aksi halde bu işi değil başka işi yapmalı. Eğer kendisinden büyük rakibine doğrudan saldırı düzenlerse sonuçları “öngörebiliriz” değil mi ?

Şimdi bu firma için “tercih edilebilir özelliği yok ise” başarısız olacağını öngörmek hatalı olur mu ? Başarılı öngörü yapabilmek için tek yapılması gereken doğru soruları sorabilmektir.

Porter bu 5 maddeyi 1980 yılında ortaya atmış, İsviçreliler için oldukça geç kalmış. Eğer daha önce bu 5 maddeden haberleri olsaydı en azından hangi silah ile “yeni birinin daha ucuz ürünler ile pazara girmesini” durdurabileceklerini veya “İsviçre saatlerine karşı ikame ürün olarak ortaya çıkabilecek dijital saatin – teknolojiyi kendileri bulmuştu – neler yapabileceğini” tartışırlardı, kısacası yukarıda bulunan 1 ve 4 numaralı maddeler.

Bir paradigmanın doğuşu – gelişmesi – devreden çıkışı gibi dönemleri vardır. Öngörü yaparken paradigmanın hangi evresinde bulunduğunuz da önemlidir. Paradigma ve insanların olaylar karşısında tepkileri ile devam edeceğiz …

Hani bir söz vardır “ağaca bakan ormanı göremez” diye. İşte konulara yakından baktığınızda olan budur. Detayları görürsünüz, siz ve ekibiniz detaylara yoğunlaşır, bu şekilde sizi çok tatmin eden çalışmalar yapabilirsiniz ama bir bakmışsınız oyun alanı değişmiş, insanlar bir başka yere gitmiş orada başka bir yerleşim oluşturmuş, siz de olduğunuz yerde yalnız kalmışsınız.

Peki olaylara biraz uzaktan bakma zamanının geldiğini nasıl anlayabilirsiniz ?

1. Küçük işler ile çok zaman mı geçiriyorsunuz. Siz keserin sapını hesaplarken çalışanlarınızın zamanı boşa gidiyor veya satış kayıpları yaşıyor olabilirsiniz. Bunun için sorun kendinize “yapmakta olduğum işler ile ulaşmak istediğim hedef arasında ne ilişki var” diye … Bir şey bulamıyorsanız çanlar çalıyor demektir.

2. Her olay size geliyor ise diğerleri ne yapıyor ? Büyük ihtimalle hiç bir şey yapmazlar veya yapamazlar.  Demek ki biraz uzaklaşma zamanınız gelmiş. Eğer böyle devam ederseniz küçük dünyanızın büyük adamı olursunuz, istediğiniz bu ise sorun yok.

3. Her durumu tek başına yorumluyor ve karşınıza çıkan problemi savuşturmaya çalışıyorsanız kaçmaktan kovalamaya zaman bulamazsınız. Her olayı bir “zeki” hamle ile çözüyor olmak kök sebeplere inilmediğinin göstergesidir. Her olayın sebebi bir diğerinden farklı olmayabilir, etrafınızda oluşan 80 olayın 20 sebebi olma ihtimali yüksektir (Vilfredo Pareto çoğunlukla haklı çıkar). Dolayısı ile ortak yanları bulup onların üzerine gitmek en kalıcı çözüm şeklidir.

Delege etmek ne demek ? İşi bir başkasının yapması için onu yetkilendirmek anlamına geliyor … Dikkat sorumluluk sizde, devrettiğiniz şey sadece yetki …

Delege etmek aynı zamanda çevrenizde bulunan daha az tecrübeli kişiler için bir fırsat, yoksa hep siz yaparsanız onlar nasıl öğrenecek ! Peki her zaman delege etmek iyi midir, ne zaman delege etmemeli acaba ?

Bunlara aşağıda değineceğim ama bence bir yönetici “delege etmeye alışmalı”. Delege etmek başını suya sokup nefesini tutmaya benzer, çünkü sorumluluk sizde ama güç ve yetki bir başkasında … Sinirlerinize hakim olmalısınız, zaten bunu beceremiyorsanız delege edemezsiniz ve etmeyin. Bu iş çocuğunuza araba kullanmayı öğretmek, onun kullandığı arabada bağırıp çağırmadan, komut vermeden sabırla oturmanıza benzer. Kısacası vır vır edecekseniz delege de etmeyin.

Peki hata olasılığına karşı ne yapmalısınız ? Büyük bir kayıp yaşanma ihtimali var ise bence tedbir almalısınız, delege etmek insanlara taşıyamayacakları yükleri aktarmak değildir. Bir de bazı süreçleri delege etmemelisiniz, mesela padişahlar kimin başını vurduracak iseler bunu kendileri söylerlerdi … Hadi sözü kelle uçurmaktan ERP yazılımının seçimine getirelim.

Örneğin parası olan bir şirketsiniz ve ERP yazılımına karar vermeyi bir komiteye bıraktığınızı düşünün … Bu komite bakar, bakar, bakar ve bir karar verir. İsterseniz beni arayın ben size ne karar vereceklerini şimdiden size söyleyeyim, hiç olmazsa zaman kazanmış olursunuz ! Ne yapmalıydınız ? İnsiyatif almalı, liderliğinizi göstermeliydiniz …

Diyelim ki ne yapılacağını veya ne yapılması gerektiğini siz de bilmiyorsunuz ? Neyi delege edebilirsiniz ki !

Eğer hedefi ve yolu tarif belirleyemiyorsanız kararları vermeyi bir başkasına teslim edemezsiniz. Böyle bir süreç hem size hem de delege edilen kişilere zarar verebilir; en iyisi olayı anlayıp tarif edene kadar delege etmemektir.

Olayın diğer bir boyutu yöneticinin seviyesi ve ulaşabildiği kaynakların artması ile ortaya çıkar. Bu noktada bazı yöneticiler veya patronlar gereğinden fazla şeyi delege etmeye başlar, işte bu süreç bir nevi sonun başlangıcıdır.

Örneğin şirketiniz pazar kaybediyor ve siz bir yeniliği oluşturmayı hedeflediniz, sonra sürecin yönetimini, bir çok kararı delege ettiniz. Eğer delege ettiğiniz kişiler sizin kadar istekli, sizin kadar geleceği şekillendirmek istiyor, eğer sizin kadar risk alabiliyor ise sorun yok ama böyle değilse ?

Bu yolun sonunda siz olaydan uzaklaşmış ve hislerinizi körleştirmiş  sizin adamlarınız da önemli bir fırsatı kaçırmış olur …Sonra geçmişte kalan bu sürecin başarısızlığı sizin ekibin dışından birine havale edilir, olay kapatılır ama pazar payınızı kaybetmeye devam edersiniz.

Çünkü bu tip durumlarda tek çare “yapmaktır” ve sadece gerçek bir tutkuya sahip olanlar bu tür süreçleri yönetebilir.

En iyisi kollarınızı sıvayın, direksiyona geçin ve arabanız düze çıkana kadar bırakmayın.

Bundan önce bu günü görebilseydiniz şimdi böyle mi olurdunuz  !

Peki geleceği öngörebilmek tamamen imkansız mı veya falcıların işi mi ?

Örneğin 1812′de, Moskova’nın 110 Km batısında Napolyon liderliğinde Fransız orduları Rus birlikleri ile karşılaştı. Napolyon’un amacı Rusya’yı ele geçirmekti, Rusların ise niyet belli, kendilerini savunmak. Ruslar ilk karşılaşmada cephelerini savundular ve Fransızlar durdu. Sonra Rus birliklerinin komutanı Kutuzov geri çekilme kararı aldı. Sonraları bu kararından dolayı eleştirildi ama biraz da buna mecburdu. Çünkü Rus ordusu Fransız ordusuna göre daha güçsüzdü ve Kutuzov başka bir yerde tekrar savaşabilmek için bütün orduyu hızla Moskovanın içine çekti.

Fransızlar ellerini kollarını sallayarak Moskovanın sokaklarına kadar geldiler, Çar’dan ülkeyi teslim etmesini istediler. Bu arada kış bastırmıştı. Napolyonun ordusunun ikmal yolları kar altındaydı, bir de mesafe çok uzamıştı. Rus Çar’ı kısaca “ne teslim olması dedi” sonra ise Rus birlikleri Fransız ordusunu önlerine katıp tekrar geldikleri yere kadar kovaladılar ve büyük hasar verdiler.

Bir savaş dahisi olan Napolyon ordusunun kış şartlarında Moskova’da ikmal alamayacağını nasıl öngörememiş, Kutuzov bu sonucu öngörmüş müydü ?

İsviçreliler saatleri ile ünlüdür, en azından benim kuşağım için bu böyle. 1968′de İsviçre dünya saat endüstrisinin tek hakimiydi, ünlü markaları ve ülke imajı ile liderdi. 1968′de dünya pazarının %65′ine sahiptiler. 12 yıl sonra, 1980′de pazar payları % 10′a inmişti … ne olmuştu ?

Japonların elektronik saatleri piyasayı tamamen ele geçirmişti … Peki İsviçreliler yeteri kadar çalışmamışlar mıydı ? Kendi icat ettikleri “elektronik quartz” teknolojisinin sonucunu nasıl öngörmemişlerdi ?

Bir zamanlar çok büyük bir bilgisayar firması vardı, ismi DEC – Digital Equipment Corporation. Şirketin kurucusu (Ken Olson, president, Chairman and Founder of DEC) “Birinin, evinde bilgisayar olmasını istemesi için bir neden göremiyorum” ifadesi ile şirketini PC pazarından uzak tuttu. Şirketin PC işine girmemesi bir iş kararıdır ancak öngörüsünün ne kadar hatalı olduğunu biz biliyoruz. Ancak bu bilgisayarcılar öngörü yapabilme açısından oldukça ünlüdürler. IBM’in kurucusu Thomas Watson, Chairman of IBM, 1943 bakın ne demiş “Dünya bilgisayar pazarının 5 bilgisayar satılacak kadar olduğunu düşünüyorum” . Bu isabetli öngörüleri saymakla bitmez.

Bunlar bize öngörü yapmanın zor bir şey olduğunu gösteriyor. Ancak bence “zor bir şeydir” açıklaması bence olayın tümünü tanımlamıyor.

Bilgisayar dünyasından bir örnek daha vererek “öngörememe” olayının arkasında ne olabileceğine bir ışık tutalım.

“Atari?ye gittik, ?Bakın bu ilginç şeyi yaptık, hatta sizin bazı parçalarınızı da kullandık, bize destek olur musunuz veya bunu size verelim, maaşımızı ödeyin, sizin için çalışalım, çünkü bunu yapmak istiyoruz?. Onlar da dedi ki ?Hayır?.
Sonra Hewlett-Packard (HP)?a gittik ve onlar dedi ki ?Size ihtiyacımız yok, daha üniversite diplomanızı bile almamışsınız?.

Steve Jobs, Cofounder of Apple Computer

Daha sonrasını tarih yazdı.

Problem çözebilme yeteneği bir yöneticide veya yönetici olmak isteyen birisinde mutlaka olmalıdır. Çünkü nasıl olsa her gün çok sayıda problem ile karşılaşacaktır.

Problemlerin kaynağı “biz” olmamız gerekmiyor, bizim kurgumuz mükemmel bile olsa bir çok dış etken bize problem yaratabilir, dolayısı ile bir problem karşısında ışık görmüş kurbağa gibi kalmak istemiyorsak “problem çözebilme” yeteneklerimizi keskinleştirmeliyiz.

Ancak öngörü yapabilme sayesinde problemlerden uzak kalabileceğimiz gibi onların daha az ortaya çıkabileceği ortamı belki sağlayabiliriz. Üretim dünyasının içinde olanların bildiği “poke – yoke” kelimesi bunun için var. Süreçleri veya cihazları problem yaratamaz, hatalı çalışamaz hale sokmak için çalışabiliriz. Mesela kullandığınız notebook’larda aynı tür bağlantı ucuna sahip iki ayrı şey yoktur (eskiden vardı ve bir birinin yerine takılınca arıza olabiliyordu), her kablo sadece “bir yere girebilir”.

Diğer kazanılması gereken bir alışkanlık ise “ilk seferde doğru” yapabilmek. Bu yaklaşım bizi ileride olabilecek bazı problemlerden koruyacaktır.

Gördüğünüz gibi “operasyonel mükemmellik” peşinde olanlar yöneticilerin “öngörü yapamama” problemini kendi iç sistemlerini mekanize ederek çözmeye çalışıyorlar.

Bir sonraki bölümde “öngörü yapabilmek için” stratejik çözümlemeden nasıl yararlanabileceğimize bakacağız.

16 Ağustos Salı - Seminer : Profesyonel Bakım Yönetimi, OEE Analizleri ve Bilgisayar Destekli Çalışma Düzeninin Kuruluşu

Düzenleyen : Cengiz Pak / GESİAD

Ücret 160 TL + KDV

Vakıflar Bankası Gebze Şubesi (Şb.Kodu 125)
Banka Hesap No : 00 728 577 2922
IBAN No: TR450001500158007285772922 (Gesiad İktisadi İşletmesi)
GESİAD – Ahmet AY  … Tel: 0 533 240 47 17

24 Ağustos 2011 – Çarşamba Stratejik Pazarlama Uzmanlık Programı – I GreenPark – Pendik

Katılım İçin :

Katılım Ücreti : 240 TL + KDV
216 360 65 60   Aliye Duman
Banka Bilgisi
TEB Kalamış Şubesi (Cengiz PAK)
IBAN No: TR570003200004200000097043

03 Ağustos Çarşamba – WorkShop : Stratejik Pazarlama Uzmanlık Programı

Düzenleyen : Cengiz Pak / GESİAD – Gerçekleşti

Öncelikle anketi cevaplayan herkese teşekkür ederim. Ankete vermiş olduğunuz cevaplar benim gözlerimle de örtüşüyor ve pazarın yeniden tarif edilmesinin gerektiğini ortaya koyuyor. Bu konuya sonra değinmek üzere önce sonuçları sizinle paylaşmak istiyorum.

Anketimizde iki soru ve bir de bana iletmek istediğiniz bir mesajı yazabileceğiniz kısım vardı.

İlk sorumuz bir ERP yazılımınızın olup olmadığı idi …

Katılanların % 78′si bir ERP yazılımı kullanmakta olduğunu belirtmiş.

Bunu takiben ERP yazılımı kullanmayanların niçin kullanmadıklarını açıklamalarını rica etmiştim. Bu bölüme verilen cevaplar ise şöyle :

- Yönetim ne işe yaradığını bilmiyor, yatırım yapmıyor

- Pahalı, bütçemiz yok

- İşimiz çok özel, kendimize uygun olanı bulamadık

- Biz o kadar büyük değiliz

- Başarılı olacağımızı kimse garanti edemedi / gösteremedi

- Arkadaşlarım kullanıyor ama şikayetçiler

İkinci sorumuz “Aynı Yazılımı Tekrar Seçer miydiniz” şeklinde idi

Bu sorumuzun cevabı ise % 45 Hayır % 55 Evet çıktı … Ancak “Evet” diyenlerin bir kısmı yazılımı kendisi yazan şirketler.

Eğer bu cevapları değerlendirme dışında bırakırsam Evet – Hayır dengesi yaklaşık % 50 – 50 oluyor.

Bu ortalamayı istediğiniz gibi okuyabilirsiniz. Kullananların yarısı “ben tekrar  aynısını almam” diyor, diğer yarısı ise “tekrar alırım diyor”.

Şimdi gelelim alırım diyenler niçin tekrar alıyorlar :

- Yazılımımız entegrasyon sağlıyor, iş akışlarımız düzgün çalışıyor

- Kullanıcılarımız başarılı, aslında bize ne olsa fark etmez

- Uyarlama çalışmamız başarılı geçti

- Esnek ve yeni geliştirmeye açık

- Kendimiz yazdık, istediğimiz gibi oldu (Aynı sebep seçmezdim bölümünde de var, demek ki her yazan hedefi bulamıyor)

Peki tekrar almayacak olanlar niçin bu kararı veriyorlar :

- Gelen danışmanlar yeni mezun olmuş, tecrübesiz kişiler (ben bu arkadaşlara danışman demezdim ama ifade böyle)

- Destek yetersiz

- Program karışık

- Destek ücretleri pahalı

- Bize özel yazılmış ama ihtiyacımızı karşılamıyor

- Yazılımımız değişime ayak uyduramamış

- Sağladığı entegrasyon yeterli değil

Bu anket hangi ip uçlarını veriyor ?

Sonuçları değerlendirirken elbette bana yazılmış olan notları, bir çok kişinin detaylı paylaşmış olduğu düşüncelerini de dikkate alacağım.

Öncelikle tekrar alırım – almam orantısının tutarlı olduğunu, daha önce yapılmış telefon anketleri ile uyum içinde olduğunu söyleyebilirim.

Cevapları açıklamaları ile beraber okuduğumda ise “tekrar alırım” diyenlerin bu işe daha fazla kaynak ayırmış ve çalışmış şirketler olduğunu, cevaplarda bir kaç kez tekrar edildiği gibi “kullanıcılarımız başarılıdır, bize ne olsa fark etmez” unsurunun önemli bir konu olduğunu belirtmek isterim. Tekrar almam diyen grupta bunun tam tersi ifadeler olması bu düşüncemi bence destekliyor çünkü şu ifadeye çok rastlanıyor “kullanıcılar bilgisiz ve yetersiz”.

Aslında bu söylem ERP satıcıları arasında da konuşulan bir konudur, başarısızlığa gerekçe ararken kullanıcıların “bilgisiz”, “bilinçsiz” olduklarına sıklıkla dem vurulur. Peki bu ne kadar doğru ?

Bana iletilen notların arasında bir arkadaşımız diyor ki “ERP satıcıları kullanıcılara suç bulacaklarına kendilerine baksınlar, hiç mi onların suçu yok”.

Anket her iki tarafında haklı olduğunu gösteriyor çünkü “kullanıcıların insiyatifi başarı için önemli bir faktör” ancak bunun yanında ERP firmalarının sağladığı destek sorgulanması gereken bir konu. Kısacası Nasreddin Hoca’nın dediği gibi “sen de haklısın” durumu var.

Diğer yandan memnunum diyenlerin bir kısmı “kendileri yazdıkları için” olduğunu söylerken memnun olmayanların arasında da “kendileri yazanların” bulunması içeride yazıyor olmanın sonucu garanti etmediğini gösteriyor. Bir ERP yazılımını yazmak (piyasa koşullarına göre ERP denebilecek kapsamda) yaklaşık 5 sene sürer. Bunun olabilmesi için ise aynı ekibi korumanız ve bir çok aksiliğe de göğüs germeniz gerekir. Kısacası kolay değildir. Bir yazılım hiç bir zaman bitmeyeceği için bir süre sonra aşınması, ekibin dağılması, teknolojik yeniliklerin başlangıçta ki gibi izlenmemesi giderek memnuniyetsizliği yaygınlaştıracaktır. Kısacası “kendim yazdım, yazdırdım ve memnunum” diyenlerin kaç yıllık bir geçmişe sahip oldukları önemli bir unsurdur.

Benim bildiğim bir başka veri ise şöyle … Bundan 6-7 sene öncesinde İlk 500 firma içinde “Özel Yazılım” % 35 civarında bir orantıya sahip iken her geçen gün sayılarının azaldığıdır. Bunu çevrenizde bulunan kişiler ile konuştuğunuzda da kolaylıkla teşhis edebilirsiniz.

Yönetimlerin veya şirket sahiplerinin ERP konusunu anlamamalarını ben anlayabiliyorum, çünkü işler devam ediyor, üretim sürüyor, faturalar kesiliyor … Niçin ve neden ERP yazılımı alınsın ki ?

Gerçektende ERP yazılımlarını bedava bile verseniz bugün bir çok işletme kullanmamayı seçecektir, dolayısı ile bence konu fiyatı veya desteğin pahalı olması değil (pahalı da olabilirler ama bence asıl neden bu değil) iş ortamının bir çok nedenden ötürü buna uygun olmamasındandır … İşte benim bulabildiğim sebepler :

- İlk ve en önemli sebep iş yapma alışkanlığımız, insanlarımız ve şirketlerimiz uygulamaya dönük, eyleme dönük konulara daha çok ilgi duyuyor. Prosedür, kural, iş planlama gibi konular bize biraz uzak olabiliyor. Bunun için zorlayıcı sebeplere ihtiyacımız var ve yönetimler bunu tek başlarına organize edemiyorlar (çünkü kendilerinin de prosedürler ile araları iyi değil).

- Çoğu şirket problemleri savuştururken enerjisini kaybediyor, bir düzen kurmayı işlerin yavaşlayacağı bir döneme erteliyor, işler yavaşlayınca da ne gerek var deniyor.

- Hazır iş gücü yok veya yetişen kişileri elinde tutamama korkusu var.

- Bilginin paylaşılması ve bilinmesi her zaman istenen bir şey değil.

- Bu tür sistemi kurmayı ister görünen ama ne yapacağını aslında bilmeyen kadrolar gereksiz detaylar ve sorunlar ile süreci durdurabiliyorlar. Ben buna topu taca atmak diyorum.

- ERP ithal bir kavram, bu topraklarda yetişmediği için bir miktar doku uyumsuzluğu yaşanıyor.

Şimdi gelelim pahalı konusuna.

Her zaman bazı yazılımlar pahalı bazıları ise bütçeye uygun olmuştur. Genel olarak ise fiyatlar düşmektedir. Elbette her yazılım üreticisinin fiyatı kendisine kalmıştır ancak bugün için bir şirketin kendi çapına uygun bir yazılımı satın alabilmek için parası olabileceğine inanıyorum. KOBİ iseniz ortalama bir araba fiyatına, orta büyüklükte iseniz lüks bir araba fiyatına yazılım alabilirsiniz. Çok büyük iseniz zaten parasal bir sorununuz yoktur.

Fakat bazen de hiç olmayacak fiyatların konuşulduğuna ben de rastlıyorum. Diğer yandan kullanmayacağı yazılımların fiyatlarına bakıp “pahalı” sonucuna varmaya katılmıyorum. Bence artık konu yazılım fiyatından çok ben bununla ne yapacağım sorusunun cevabına bakmaktır.

Peki hizmet veya danışmanlık ücretlerini nasıl değerlendirmelisiniz …

Örneğin günlük 300-500 USD aralığında hizmet ücreti ödemek pahalı mı ? İlk bakışta “Evet – Evet – Evet” şeklinde bir cevap verebilirsiniz ancak bir de ERP şirketi açısından olaya bir bakın. ERP şirketi size gelip sorun çözecek olan kişiyi yaklaşık 1 sene yetiştirir … Arkadaşın 1 yıllık ücretini zarar hanesine yazar çünkü bu tür kişilerin hizmetlerini pek faturalayamaz. Sonra bir kişiyi yılda 200 gün çalıştırabiliyor ve bu sürenin de en iyi koşullarda % 60′ını ücretlendirebilir. Kısacası 120 günlük kısmını ücretlendirebilir. Şimdi diyelim ki ortalama 400 USD ücret alacak, hesaplarsanız yıllık 48 000 USD eder, bölün 12′ye, düşün şimdi şirketin masraflarını, Gelir Vergisini, SSK payını, benzin parasını, telefon parasını, her iki yılda bir değiştirilen bilgisayarı, kapladığı ofis alanını … Birde üzerine bu kişinin en az bir lisan bilen, üniversite mezunu bir arkadaşımız olacağını düşünün … Gördüğünüz gibi herkes haklı, alanda satan da … İşte yine Nasreddin Hocayı anmanın zamanı “sen de haklısın”.

Hizmetlerin ücretlendirilmesi ülkemizde bir sorun (giderek azalıyor) bu yüzden de hizmet şirketlerinin gereken yatırım yapamamasını ben anlayabiliyorum.

Bu açıklamamdan sonra bütün ERP şirketleri bana herhalde “eline sağlık” diyeceklerdir ama hesap bu. Bildiğiniz gibi kimseye de kendimi beğendirmek gibi bir kaygım yok. Ancak bu tür hizmetlerin gelişebilmesi için bazı yollar bulunmalı, yöntemler geliştirilmeli. Herkes elini bir miktar taşın altına sokmalı.

Bazı programların karışık olduğu düşüncesine ben de katılıyorum. Hatta bazen ekrana bakıp “program nerede” dediğim bile olabiliyor. Bu sonuç bir dizi olayın sonucu. Öncelikle yazanlar – kullanıcılar arasında her iki lisanı bilmeyen kişiler var ise veya hiç kimse yok ise bu sonuç kaçınılmaz. Tıpkı RedKit çizgi romanında olduğu gibi doğudan ve batıdan gelen demiryolları bir birlerine kavuşmaması gibi bir olay gerçekleşir.

-

Bir performans görüşmesini berbat etmek, kötü geçmesini sağlamak istermisiniz. İşte bunun için yapmanız gerekenler …

Ne yapılmaması çok belli olduğu halde bir çok yönetici aşağıdaki gibi davranabiliyor, sonra ne mi oluyor ?

Kurulmak istenen sistem çalışmıyor, bir süre sonra da “ben zaten çalışmayacağını söylemiştim” sesleri duyuluyor.

1. Sistemi ayaklar altına alıp onu paspas yapın …

İşte gene performans görüşmesi zamanı geldi Ahmet, zaman kaybı ama ne yapalım. Şimdi bu kağıtları doldurmazsak İnsan Kaynakları bize kızar. Bir de bunlar çıktı başımıza, zaman kaybından başka bir şey değil. Hızlı hızlı yapalım da bitsin bir an önce, işler bizi bekliyor.

2. Toplantıyı en az 2 kere erteleyin …

Bu işe ne kadar önem vermediğinizi göstermenin en garantili yollarından biri ertelemektir. Mesela bir rapor hazırladığınızı veya bütçe üzerine çalıştığınızı söyleyin. Böylece sayıların insanlardan daha önemli olduğunu herkese göstermiş olursunuz.

Bu konuda ne düşündüğünüzü iyice pekiştirmek için bunu en az 2 kere yapın.

3. Görüşme için kötü bir yer seçin …

Eğer mümkün ise çok gürültülü veya çok sıcak veya çok soğuk hatta kalabalık, konuştuklarınızın duyulabileceği bir yer seçin.

Görüşeceğiniz kişinin gözüne güneş veya ışık gelmesi de iyi olacaktır. Bu arada sakın bir şey ısmarlamayın, ne de olsa ciddi bir iş yapıyorsunuz.

4. Hiç bir hazırlık yapmayın

Hazırlanmak tecrübesiz insanlar içindir, halbuki siz bu işte usta olduğunuz için hazırlanmayın, hatta …

Görüşeceğiniz kişi odaya girdiğinde ona boş boş bakın, sonra 12 ay önce hazırladığınız “hedefler” kağıdını aramaya başlayın. Bu arada çekmecenize, dolabınıza ve hatta çöp kutunuza bakın. Bulamazsanız da problem etmeyin, zaten kimse ciddiye almamıştı.

Bu arada görüşeceğiniz kimsenin ne iş yaptığını falan sorun, onu performansı, yapması gerekenler, kendisini geliştirmesi gereken alanlar hakkında genel ve mümkün olduğu kadar belirsiz ifadeler ile aydınlatın.

5. Görüşeceğiniz kişinin önceden hazırlanması için sakın bir girişimde bulunmayın …

Görüşeceğiniz kişinin toplantıya hazırlıklı gelmesini istemezsiniz herhalde. Eğer hazırlıklı gelirse size işini daha iyi nasıl yapabileceğini, önünde bulunan engelleri, kendisinde gördüğü eksiklikleri anlatarak canınızı sıkabilir.
Huzurunuz için bu tür bir hazırlığı sakın istemeyin hatta engelleyin.

Bu tavsiyeleri yerine getirirseniz şirketinizin kurmak istediği performans yönetim sistemini başarılı bir şekilde engelleyebilirsiniz … Aman dikkat yöneticiniz bu yazıyı okumuş olabilir, bence bunların tersini yapın.