Profesyonel KANBAN Sistemini Nasıl Kuracak, Nasıl Uygulayacak ve Tedarik Zinciri İçinde Nasıl Güçlü Olacaksınız


Bu seminer size KANBAN ile ilgili bilmeniz ve dikkat etmeniz gereken bütün noktaları önünüze açacak, hangi yolu izlemeniz gerektiğini gösterecektir.

.
Bu seminere niçin katılmalısınız

Çekme sisteminin temel uygulama yöntemi olan KANBAN aynı zamanda satınalma ve üretim içi işlemleri çok kolaylaştırabilecek bir çalışma ortamı vaat etmektedir.

Bu seminerde KANBAN sisteminin ne olduğunu, nasıl kurulup sürdürülebileceğini izleyecek, bir yandan konuyu derinlemesine öğrenirken diğer yandan örnekler ile bilginizi pekiştireceksiniz.

Seminerin İçeriği

  • KANBAN Nedir
  • KANBAN Ekibiniz
  • Veri Toplama Aşaması
  • KANBAN Hesaplama
  • KANBAN Tasarlama
  • Üretim Sürecinde KANBAN Kullanımı
  • Satınalma Sürecinde KANBAN Kullanımı
  • KANBAN Sisteminin Eğitimi
  • Başlangıç ve Yapılabilecek Hatalar
  • KANBAN Sisteminin Denetimi
  • KANBAN Sisteminin İyileştirilmesi

Kimler Katılmalı

Satınalma, Üretim ve Planlama yöneticileri, üretim ekip liderleri ve operatörleri, ERP/MRP uygulama grup üyeleri, mühendislik ve kalite bölümü çalışanları.
.
KANBAN Seminerinden Örnekler
.


—————————————————————————————-

Kurum içi eğitim almak isterseniz aşağıda bulunan teklif isteme formunu doldurunuz …

Kurumsal Eğitim Talep Formu



İsminiz

E-Posta adresiniz

Firmanızın İsmi

Telefonunuz

Size Nasıl Yardımcı Olabilirim

Adresiniz

—————————————————————————————-

Kısaca YDD olarak bilinen Yönetim Danışmanları Derneğinin her ay düzenlediği toplantılardan biri olan 21 Şubat toplantısına konuşmacı olarak katıldım. Yaptığım sunumun konusu ise “Stratejik Pazarlama Yöntemlerinin Danışmanlık Hizmetlerinin Pazarlamasında Kullanımı” idi.  Anlayacağınız zor bir durum, karşınızda yıllardır danışmanlık yapan dinleyiciler ve onlara pazarlama yöntemi anlatmaya çalışan ben …

Bugüne kadar hiç bu kadar çok danışmanın bulunduğu bir ortamda sunum yapmamıştım. Ancak meslektaşlarımın ilgi ve desteği ile sanırım başarılı ve eğlenceli bir sunum oldu.

Bana böyle bir fırsatı veren dernek yönetimine ve dernek başkanı Haşmet Fevzi Çakmak’a teşekkür ederim.

Derneğin haber sayfası için tıklayabilirsiniz …

Bazen toplantılar çıkmaza girer, bazı katılımcılar uzun ve boş konuşmalara girer, hedef kaybolur. Bu durumda toplantıyı kurtarmak istiyor iseniz aşağıdakileri deneyebilirsiniz.

Saf ve basit sorular sorun : En çok ve iddialı konuşmakta olana “hangi problemi çözmek için konuşulmakta olduğunu anlamadığınızı, size yardımcı olunmasını istediğinizi söyleyin”

Kimin karar vereceğini sorun : Konuşulan şeylerin sonucunda kimin karar vereceğini bilmediğinizi ve öğrenmek istediğinizi söyleyin. Bakalım içeride karar verecek birisi var mı, yok ise hepiniz birden ne yapıyorsunuz ?

Doğru ve gereken insanlar içeride mi ? Eğer değiller ise niçin devam edeceksiniz, belki ertelemek en iyisi.

Tags:

Bu yılın ilk seminerini 1 Mart Perşembe günü GreenPark Pendik otelinde 15 katılımcı arkadaşımız ile beraber “Pazar Bölümlendirme ” başlığında gerçekleştirdim.

Katılan herkese teşekkür ederim.

Bir sonraki seminer 13 Mart Salı günü GESİAD’da Rekabet Stratejileri başlığında olacak.

Gerek pazar bölümlendirme gerekse de rekabet stratejileri pazarlama konusunda ilerlemek ve konuya yukarıdan bakmayı isteyen herkesi ilgilendiren konular olduğunu düşünüyorum.

Görüşmek üzere.

Mart ayına 2 seminer ile başlıyorum

1 Mart 2012 Perşembe … Pazar Bölümlendirme / Market Segmentation … Temel Teknoloji / Green Park Pendik

13 Mart 2012 Salı … Pazarlama Savaşı ve Rekabet Stratejileri … GESİAD / Gebze

1. Mart.2012 … Rakibinizin pazarını nasıl parçalara ayırabilir, hedeflediğiniz bölümü alabilir ve pazar payınızı arttırabilirsiniz ?

Tarih- Saat

1 Mart 2012    9:30 – 17:00

Sertifika veriliyor mu ?

Evet

Yer ve İkramlar

Green Park Pendik Oteli, gün boyu ikram ve açık büfe öğlen yemeği ücrete dahildir.

Green Park Pendik Haritası için tıklayınız >>>

Düzenleyen : Temel Teknoloji

Hazırlayan ve Sunan : Cengiz Pak

Katılım İçin :

Seminer Katılım Ücreti : 300 TL + KDV

Telefon : 216 360 65 60   Aliye Duman

e-posta : aliye@temelteknoloji.com
Banka Bilgisi TEB Kalamış Şubesi (Cengiz PAK)
IBAN No: TR570003200004200000097043

Katılmak isteyen firmaların rezervasyon yaptırdıktan sonra katılım bedelini yukarıda bulunan banka hesabına yatırmış olmaları gerekmektedir.

Pazar Bölümlendirme seminer hakkında içerik bilgisi için lütfen tıklayınız …

————————————————-

13. Mart.2012 … Rekabet Stratejileri ve Pazarlama Savaşı / Marketing Warfare

Tarih- Saat

13 Mart 2012    9:30 – 17:00

Sertifika veriliyor mu ?

Evet

Yer ve İkramlar

GESİAD tarafından düzenlenmektedir.

Eğitime Katılım Ücreti

195 TL + KDV (%18) (Öğlen Yemeği Dahildir)

Vakıflar Bankası Gebze Şubesi (Şb.Kodu 125)

Banka Hesap No : 00 728 577 2922

IBAN No: TR450001500158007285772922 (Gesiad İktisadi İşletmesi)

Katılmak isteyen firmaların aşağıdaki katılım formunu doldurup katılım bedelinin yatırıldığına dair banka dekontu ile birlikte en geç 02 Mart 2012 tarihi saat 12:00?a  kadar GESİAD(tan Ahmet AY?a) (Tel: 0 533 240 47 17) (mail: egitim@gesiad.com.tr) iletmeleri gerekmektedir.

NOT: Banka Dekontunun Açıklama Bölümüne Firma İsmi ve Eğitimin İsmi yazılması gerekmektedir.(Kontenjan Sınırlıdır)

Pazarlama Savaşı ve Rekabet Stratejileri semineri hakkında içerik bilgisi için tıklayınız

Bir iş arkadaşımız “değişmek gerek, dünyaya ayak uydurmalıyız” dediğinde genellikle bunu onaylarız. Hayır değişmek hatalı demeyiz (genellikle).

Çünkü değişmek, zihnimizde yeniliklere ayak uydurmak anlamına gelmektedir, yeniliklere ayak uydurmayacağız da neye ayak uyduracağız ! Bize kodlanan bilgi bu olunca değişmek olumlu algılanan bir fiil olmaktadır. Peki size birisi “şirketiniz değişmeli” derse ona ne dersiniz ?

Bu soruyu kendime sordum, işte cevaplarım ve sıralaması :

1. Bende öyle düşünüyorum, yenilikler önemli tabii (aslında hiç bir fikrim yok, nereden çıktı bu konu)

2. Hangi yöne doğru, neler – nasıl değişmeli ?

3. Niçin ?

Bence şirketler düşünmez, planlamaz, stratejileri falan da yoktur ama şirket sahibinin vardır, düşünür, plan yapabiliyor ise yapar veya olaylara tepki vererek yoluna devam eder. Şimdi diyeceksiniz ki elbette “insanlar” düşünür, ne var bunda !

Bu önemli bir ayrıntı bence. Bir şirketin içinde geleceği düşünen, şirket içinde ve dışında oluşan sinyalleri algılayarak işe yansıtabilen az sayıda insan vardır; çalışanların çoğu şirketinin engelleri kendi kendine aşacağını düşünür veya en azından böyle düşünmek dinlendirici olduğu için bunu tercih eder … İşte o çok az sayıda insanın enerjisi şirketin yukarıya mı yoksa aşağıya mı gideceğini belirler. Aynı zamanda çalışan herkesin kendi işinde olan uzmanlığını ve önerisini kullanıp kullanmama becerisi de önemlidir şirketler için. Bugün için çok az sayıda şirket çalışanlarının fikirlerinden faydalanabilmektedir.

Eğer bitmek tükenmek bilmeyen paranız var ise hiç bir piyasa göstergesini izlemek zorunda değilsiniz. Bu konum en uç nokta ve en geniş konfor zonudur. Gerçekte böyle bir konum olmasa da her iş sahibinin belirli bir “hata yapma – suyu içip çıkma” parası vardır, herkesin sınırı elbette farklıdır. Bazıları yüzlerce milyon kaybetse de hayatına devam edebilirken bazıları onbin lira kaybettiklerinde oyunun dışında kalırlar.

Şirketlerin çoğu bazı şeyleri hatalı veya bazı şeyleri eksik yaptıkları için rekabet dışı kalmaz. Genellikle onu başarıya taşımış olan iş yaklaşımı ile pazar gerçeklerinin uyumluluğu sona erdiği için başları belaya girer şirketlerin.

Şirketin çalışanları ve yönetimi kendi çevrelerinden, müşterilerinden ve pazardan aldıkları sinyalleri genellikle bir gecikme sonrasında algılar.

İşte bu “gecikme” hayati olabilir. Tıpkı yavaş yavaş ısıtılan suyun içinde bulunan kurbağanın “ooh ne güzel kemiklerim ısındı derken ölmesi” gibi bir olayın kimsenin başına gelmesini istemeyiz. Çünkü bu hem şirket çalışanlarına hem de sahiplerine büyük zarar verecektir.

Peki hem çalışanlar hem de yöneticiler ne yapmalıdır ?

Öncelikle bazı gerçekleri sindirmek gerekiyor. Bugün için bilinen teknikler ile yönetilen şirketler sonsuza kadar yaşamak için organize değildirler, dolayısı ile inişler ve çıkışlar olacaktır. Şimdi gelelim şirketin iş yaklaşımı (belki misyon kelimeside kullanılabilir) ne zaman geçersiz hale geliyor ve biz bunu nasıl anlayacağız kısmına.

Bunun için iki önemli göstergeyi şöyle özetleyebiliriz :

1. Rakibinin beklenmedik başarı elde etmesi
2. Bizim veya rakibimizin beklenmedik yenilgiye uğraması
Tabii bir çok gösterge daha var :

- Müşterilerinizi tatmin etmeniz güçleşmiştir, sizden “hiç kimsenin sunmadığına inandığınız” hizmetler veya özellikler beklenmektedir.  Aslında olmakta olan üzerine bastığınızı düşündüğünüz toprağın altınızdan kaymaya başladığı. Şirket açısından bakıldığında yıllar önce yapılmış olan “misyon” tarifiniz ile pazar gerçeklerinin ayrışması olarak da düşünebilirsiniz bu süreci.

- Yönetimin önemli bir zamanı kriz çözmek ve müşterilerin şikayetleri ile uğraşmak için harcanmaya başlamıştır.

- Fiyatlar ve marj erimektedir, artık sizden beklenen fiyatlara inanmakta güçlük çekiyorsunuz.

- Şirketinizde iç mücadele dozu artmıştır, taraflar dışarısı ile uğraşacaklarına içerisi ile uğraşmaktadır.

- Yönetim kendi içine kapanmış, ışık görmüş yarasa gibi kalakalmıştır. Bir türlü kendisini başarıya götüren koşulların değişmekte olduğunu kabullenmemekte, fırtınanın kendiliğinden biteceğini ummaktadır.

Şirketin iş yaklaşımı müşterilerinin “ona niçin para ödediklerinin” sebebidir, iş yaklaşımı pazar gerçekleri ile ayrıştığında şirketin buna uyum sağlamak için bir dizi değişim gerçekleştirmek zorunda olduğu açıktır.

Şirketler bu tür değişim ihtiyaçları ile her an karşılaşabilir, bunun sebebi global bir kriz, bir icat, farklı rekabet anlayışı olan bir rakip, toplumsal bir olay olabilir. Bence yapılması gereken yeni durumu önyargısız anlamaya çalışmak, stratejik planı gerekiyorsa radikal biçimde değiştirmekten çekinmemektir.

Birincisi çok fazla paranızın olmasıdır, ikincisi ise basit ihtiyaçlarınızın olması.

Cevap vermeniz gereken soru : Ne kadarı sizin için yeterli ?

Öncelikle yorum yapan ve paylaşan herkese teşekkür ederim. Yorumlarınızı istiyorum derken isimlerinizi yayınlamak için izin istemeyi unuttuğum için bu seferlik isimlerinizi bir problem olmasın diye yayınlamayacağım. İşte yorumlarınız … Geliş sırasına göre … (Bu yazı neydi diye merak edenler tıklayabilir >>>)

…..

barcelona, real madridi bile yönetecek bir orkestra şefi gerekiyorbence bu koalisyon ilk hafta dağılır

…..

Sadece İKTİDAR KAVGASI olur.. Herkes diğerinin yeterince asılmamasından şikayetçi olur.

Sadece TALİMAT veren ve ELEŞTRİEN iken, ELEŞTİRİLEN ve TALİMAT ALAN olucak olmak tam bir BOMBA olur

…..

Farketmez ki, o zaman da birbirlerinden şikayet ederler. Çünkü hepsi en iyi ben bilirim der.

…..

Bu mantalite ile kurulan şirketler bana göre hiç iş yapamaz zira herkesin şef olduğu orkestrada enstrümanı kim çalacak?

…..

Merhabalar.Güzel bir fikir gibi gözüküyor.Ama herşeyden önemlisi 100-200 patronun aynı sektörden olması ve aynı şeyleri bilme imkanı yok. Dolayısiyle mükemmel bir kadro oluşturma olasılığıda ortadan kalkıyor.

…..

Bu konuda yöneticilerde aynı konumda. Yani işler alt kademedeki kişiler tarafından ne yazık ki hassas ve titizlikle yapılmıyor. Çünkü yapılan işlerin ne kadar neyi etkilediğini bilmedikleri için hassaslık gösterilmiyor. Ayrıca herkesin bir iş yapış şekli ve işte öncelikleri var. Çok iyi bir kadroda bence yaşanacak sıkıntı iş yapış ve öncelikler konusudur.

Bir iş sahibine göre kilit nokta elindeki yatırımı kullanarak finansını yükseltmekken,  başka birine göre yatırım yapıp sonra finansa yönelmek olabilir. Ve bir şirkette baskın farklı düşüncelerin toplanması iyi bir yönetimden çok kötü bir yönetim kaynağı olarak karşımıza çıkacaktır.  Herkes bildiği konuda yol gösterici olmalı DİYE DÜŞÜNÜYORUM.

…..

Merhaba,

?199 kişinin çok iyi çalıştığı bir ortamda, benim çalışmamam sistemi negatif etkilemez. Onlar çalışsın ben ortak olarak payımı alayım.? İyi fikir değil mi?

…..

Cengiz Bey Selam,

Sizin bu şirkette bütün patronlar sadece patron işi yapınca, maalesef bu şirket batar,,

Şirketlerde bence olmazsa olmaz, işveren veya yönetici çalışanların kapasitesini iyi belirlemelidir.

Yönetici veya işveren zaten çoğu konuyu bildiği ve işe sahiplendiği için yönetici veya işveren.

Her seviyedeki çalışanın kendine göre pozitif ve şirkete bir kum tanesi kadarda olsa artı getirecek bir yönü vardır.

Fakat bunları çıkarmak, herkesi bir amaç uğrunda çalıştırmak, yönetici veya işverenin görevi?. En zor görev

Bence şirket içi çok iyi analizler yapılıp prim ?maaş uygulaması çok iyi yönetilmelidir.

Türk insanı ne kadarda parayı sevse duygusaldır. Daha hala profesyonellikten çok uzakız.

Bu konunun ucu çok acık,,

Benim için iki konu çok önemli ;

- Çalışana şirket için bir değer olduğu aşılanmalı

- Prim ? maaş uygulaması çok iyi yönetilmeli

Saygılarımla,

…..

Merhaba Cengiz Bey,
Kurgunuz gerçekleşmez. Çünkü patronlar (sizin kabulünüzdeki gibi) işlerini, özellikle insan kaynağı yönetimini çok iyi bilmiyorlar (hatta hiç bilmiyorlar). Zaten bunu beceremedikleri için insanlar isteksiz ve verimsiz çalışıyorlar. Aslında konu birkaç cümle ile anlatılamayacak kadar uzun. Kısaca “PATRONLAR NE BİLDİKLERİNİ ÇOK İYİ BİLİYORLAR FAKAT NE BİLMEDİKLERİNİ BİLMİYORLAR”. Bütün problem burada…

…..

Bence olur,ama asıl olan burada şirkette  işini iyi yapan personel olması mı yoksa işine patron gibi sarılıp benimseyen personel olması mı. Patronların bence asıl istediği budur. Patronlarda hata yapabilir sonuçta. Önemli olan bence işini kendi işi gibi çalışıp , gayret eden personel önemli.

…..

Günaydın,

1 geminin 1 baş kaptanı olur. Başka bir gemide kaptan olan hiç kimse dünyanın en süper gemiside olsa, güverteci, kamarot yada başka birşey olmak istemez, istesede yapamaz.

…..

Cengiz Bey merhabalar,
Yazılarınızı dikkatle takip ediyorum ve oldukça da faydalanmaya çalışıyorum.özel bir sirkette yonetici olarak calismaktayim ve masanin her iki tarafinda da bulunmuş biri olarak Sirketlerin ortaya attıgı sıkıntıların çalışanların ise sarilmamasi ile çok basite indirgediklerini düşünüyorum.calisanlarin ise sarılmasını sağlayacak kisiler şirket patronları ve ara kademe yoneticilerdir.is yapma biçimleri ,insiyatif kullanma hakkı verilmesi,prosedürler icinde shortcut lar yaratmak,insan iliskileri,maddi imkanlar vs konular esasında bununla alakalidir.işe sarılıp sarılmama bu etkenlerin sonucudur ama kök neden değildir.eger patronlardan kurulu bir şirketin mükemmel bir şirket modeli olma tezinizle ilgili olarak eger patron aşağıdan gelme ise yani süreçleri ve sıkıntılarını iyi biliyorsa iyi bir model olabilir ama mükemmel olmaz.zaten mükemmel olan ne vardır ki?
Saygılarımla
…..
Firma sahipleri işleri iyi yapan değil iyi yöneten kişilerdir.Akıllı yöneticiler veya iş adamları kurmaylarını iyi seçen kişilerdir.
…..

Herkesin patron olduğu bir şirkette işler yürümez, iş yapacak adam bulunmaz daha beter olur.

Patronlar bütün işleri bilir diye bir şey de yok ayrıca, bildiklerini sanabilirler ama işin aslı öyle değil.
…..

Cengiz Bey Merhaba,

Süper Şirket düşüncesinin hayalden öteye gidebilmesini mümkün görmüyorum açıkçası.

Patron ya da şirket yöneticileri ( soyad ile makam sahibi olanlar ya da profesyonel yöneticiler ) bir araya geldiklerinde iş bölümlerine dikkat etmedikleri sürece, şirketi hızla düz duvara sürükleyeceklerdir.

İş bölümünün olmadığı, koordinasyonun sağlanamadığı şirketlerin yapısı her ne olursa olsun malesef karışıklıklarla dolu olacaktır. Şirketlerin yürümesinde asıl olan takımın ne yaptığıdır, bireyin değil. Bu nedenle 100 patronu da 2 patronu da bir araya getirseniz önce iş bölümü… Daha sonra kişisel beceri ve performans gelecektir.

Süper şirketin sırrı, görev tanımı ve görev tanımını yerine getirebilen iyi yönetici + çalışanlardan geçer. Sizlerin ? patron ? sıfatı ile tanımladığınızı düşündüğüm kesimi gözümde doğru canlandırıyorsam, son sözü söyleyen ve martı tarzı yönetim sergileyen insan grubundan oluşmakta. Bunun da yönetim zafiyeti yaratmasını beklerim.

Umarım kafamdakileri açıklama becerisini gösterebilmişimdir.

İyi çalışmalar dilerim….

…..

Cengiz Bey;O şirket çalışmasından ulaşılacak tek özlü söz ?sen ağa ben ağa bu ineği sağa?.

Saygılar,
…..

Merhaba;

Tüm şirket yöneticilerinin bir araya gelerek kurduğu bu şirket, malesef çok kısa süreli ve oldukça başarısız bir işletme ömrü biçmiş olursunuz.

Şirket yöneticilerinin en major özelliklerinden biri, beklentilerini yüksek tutmaları..Diğer rakip ya da benzer işleri yapan şirketlerin cirolarına ya da işlem hacimlerine bakıp onlarla kendilerini kıyaslar fakat en az sayıda personelle en yüksek geliri elde etmek isterler.

Yönetim idari ve zor biş görev..İşleri yönetmek,süreçlere hakim olmak önemli bir meziyet.Fakat bir işte uzmanlaşmak da oldukça önemli.

İşletme okumuş biri olarak şunu söylemek istiyorum,Okul hayatım boyunca heme hemen her dersin yönetimini öğrendim..maliyet muhasebesi yönetimi,işletme yönetimi,pazarlama yönetimi… Fakat okul sonrası gerçeğin farklı olduğunu gördüm.Kimse her işte uzman olamaz..Yönetim kadrosu bir işin nasıl yapılacağını muhakkak bilir,kriz yönetiminde başarılı kararlar alır fakat işi uzman ellere bıraktıkları zaman başarılı olurlar…

Ayrıca yöneticilik bir süre sonra kişiye yapışır.Kişiler kendilerini geliştirir ileriye bakar,girişimcilik özellikleri artar..Bunun yanında kendine güven,emir alamama, kendilerini sorgulatmama gibi tehlikeli özelliklerde açığa çıkar..

Şu anda ilk aklıma gelenler…

Ama bu ve bunun gibi birçok cevap alacağınızı düşünüyorum..İşte tüm bu cevaplarda bizi şuna çıkaracak..

Söylenmeyi seven yöneticilerle kendilerini geliştirmek isteyen çalışanların bir arada olduğu paradox..

Paylaşımlarınız için teşekkür ederim…

İyi çalışmalar,

Kolay gelsin

…..

Cengiz bey merhaba,

Değerli paylaşımlarınız için teşekkür ederiz. Bu konuda, patronların her şeyi bildiklerini zanettiğini düşünüyorum. Her şeyi bilen olarak görülen çalışan veya patron olabilir. Bunun için uzmanlığını derinlemesine genişletmesi ve değişime açık olmalıyız. Aksi taktirde, konusunda uzman olmayan bireylerin verdiği kararlar olumlu yönde olmamaktadır. Patron karlılık analizi sonuçlarına, kazanıp kazanmadığına bakmamaktadır. Bir işletme için zaman ve bütçe ne kadar önemli ise ürününüz veya hizmetinizin de faydalı değer katması gerekiyor. Ürün veya hizmetlerin fonksiyonel ve kaliteli olması gerekmektedir. Bu şekilde ele alındığında insana değer veren organizasyondaki yetki ve sorumlulukları paylaşmayı ve değişime uymak gerekiyor. Bu şekilde ele alınmadığında işletmenizde problem olmadığı çözüm üretmediğiniz ortaya çıkacaktır.
iyi çalışmalar
…..

Merhaba,

Bence olmaz?. Nedenine gelince; Bir üretim şirketi düşünün, ve bu öneriniz üzerine aynı sektördeki farklı şirketlerin patronlarını o üretim şirketinin içine bırakın. Gelenlerin hepsi patron?.. Bir kurul seçiliyor ve görev dağılımları yapılıyor. A kişisi, makinenin başında operatör, B kişisi Kalite Kontrol C kişisi Fabrika bekçisi, D kişisi Yönetici vs.

Her şeyden önce patron olanların, böyle bir görev dağılımına rıza göstermeyeceği kanısındayım. Çünkü patronken elaman oluveriyor? Kabullenmesi pek kolay görünmüyor.

Ayrıca her kes patron iken, ortak platformda birden birileri elaman, birileri yönetici pozisyonuna düşüyor. Bu ilk başta mantıklı görünse de, işi yapan kişi, ?BEN DAHA ÖNCE PATRONDUM VE BU İŞİ ELAMANLARA YAPTIRIYORDUM?.? Diye niye düşünmesin.

Bu belki şuna yarayabilir, PATRONLARIN ELEMANLARIN DURUMUNU ANLAMALARINA ve BUNA GÖRE TEDBİRLER GELİŞTİRMESİ işin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.

İnsanların  hırs ve bencillikleri, empati kuramamaları, kısacası İNSANDA olsa ZOR bir varlık olmaları bu, fikrinize pek hizmet edemeyecektir diye düşünüyorum. Bizler henüz evrimleşmemizi tamamlayamadık Cengiz bey, o yüzden ortak yaşam, birlikte bir başarı hırslardan uzak ve basit yaşamın en kolay yol olduğuna inanan bir dünya olmadığı sürece, bu zor görünüyor bence?. Ama keşke olabilseydi?.

Paylaşımınız için teşekkürler?

…..

Merhaba Cengiz Bey,

fikriniz harika ama o kadar egolu insanı nasıl koordine edeceksiniz :)
Bence süreç çok hızlı ve çabuk olur. Ama sonuca ulaşamaz düşüncesindeyim.
Evet doğru işverenler herşeyi biliyorlar ama uygulamada sıkıntı olacaktır bence.
Özellikle eğer proje bazlı bir organizasyon kuracaksanız bunu anlatmanız ve o organizasyonu kurup takım oyunu oynamanız çok zor.
Herşeyi bilen bu grup herseye de müdahale edecektir bunu lütfen unutmayın.
Gelin siz bu işi sizin benim gibi Profesyonelerle yapın işi hemen çözelim.
Saygılarımla.
…..
Merhaba Cengiz Bey
Sadece patronların çalıştığı bir firmada çok başlılık olabileceğini düşünüyorum.<İki kuşu birbirine bağlasalar 4 kanatlı oldukları halde uçamazlar.Çünkü çift başlılık vardır ;sözünü hatırladım>
Bana göre çalışanların max.9 ar kişilik takımlarla çalışması halinde ve firma hedeflerini , firma sıkıntılarını bilmeleri durumunda problemlerin kendiliğinden çözüleceğini düşünüyorum.
Ayrıca firmaların öneri sistemlerini kurduklarında çalışanlarının ne kadar güçlü ve parlak fikirli olduklarını keşfedecekleri kanısındayım………İyi Çalışmalar
Saygılarımla / Best Regards,

…..

Merhaba Cengiz Bey,

Öncelikle paylaşımlarınız için çok teşekkür ederim. patronluk yapmış ve tekrar çalışan pozisyonuna dönmüş biri olarak benim bu konudaki fikrim süper şirket olmaz. çünkü patronken işe bakışın farklı oluyor çalışanken farklı oluyor. ve her çalışanın uzmanlık alanı olduğu için her işi patron yapamaz. patron vizyon sahibi kişidir. organizasyon işini iyi becerir. doğru işe doğru kişiyi bulur yada bulmaya çalışır. ama bunları daha çok hesaplayarak yapar deneme yanılma yöntemini pek tercih etmez. birde tam yetkilidir. olmayacak zamanda olmayacak işleri yetkisini kullanarak hallettirebilir. çalışanken sadece sorumlu olduğu yerde küçük bir alanda çırppınır. futbol oyununa uyarlarsak patron teknik direktördür. Aykut fener-galata maçında 11 kişiyi nasıl yanlış yöneterek beraberlikle yetinmek zorunda kaldı. diğer taraftan diger patronda kirizden nasıl çıkacağı konusunda stratejik kararlar ve riskler alarak maçı beraberliğe getirdi. şimdi bu maçın sonucuna alex (çalışan-işçi) kendi başına çoookk üstün performans göstererek maçı çevirebilir miydi? çok zor. dış etkenler fazla. yani çalışanken insanın etkisi azalıyor. diğer yorumların sonuçlarınıda paylaşmanızı bekler iyi çalışmalar dilerim
…..

Cengiz Bey Merhaba

Çok Değerli Katkılarınız için teşekkür etmeliyim.
Gelen Mail lerinizden yararlanıyoruz çok can alıcı noktalar var.
Ben amatörce ilgileniyorum lanet olsun içimdeki bu ekonomi sevgisine derlerya işte öyle bir şey….

Ekonomi çok zevkli olduğu kadar çok da risk içiermekte olan bir konudur tabii, bu ülke okonomik kırılganlığı ile
çok alakalıdır, iyi zamanlarda şirket yönetmek çok kolaydır kriz ve risk seviyelerinin yüksek olduğu zamanlarda
kontrollü olabilmek bizde yaygın değil,risk dağıtımını iyi ayarlamak ve ayakta kalmanın en önemli koşulu
olduğunu düşünüyorum.

Sorunuzun yanıtını ise acizane

Şirket Yapıları Konusunda benim fikirlerim ise İnsanlarda sahiplenme duygusu çok önemli o zaman
çalışanda mutlaka pay gelirden yanipastadan pay ve kar sahibi olmalı bir insan ancak kendi malını çalmaz çünki sahibi
işte oto kontrol sağladınız burada bizim kültürde eskiden olan şimdi çok düşünülmeyen yedek akçe gibi bir ihtihat payı ayrılmalı bu da yine şirketin %10 nun dan az olmamalı bizim ekonomik yapımız çok kırılgan bu pay yada para yada hene nitelikte olursa olsun kriz için kesin olmalıdır bu % 10 yapısıda yine %51 patrona % 49 çalışanların olmalı ve özel hükümle korunmalı şirket devamı için bu şart geriye kaldı %39 bu payı nasıl dağıtacaksınız bu önemli
şimdi gelelim ona sizle yola çıkan ve daha sonra şirkete artı katkı sağlayacak yol arkadaşlarınıza %10 oranında pay ayrılmalı geriye kalan %5 üst ve orta kademe yönetimine ayrılmalıdır gelelim  %24 bu oran çalışanlra yüzdelenmeli ve herkesin şirkette pay sahibi olduğu bir durum bence en iyi örnektir

1- %51 Şirket mutlaka ana oto kontrolde bir sahiplilik ister
2- %10 Yedek Akçe (İHTİYAT PAYI)
3- %10 Yönetim kurulu üyelerine
4- %5  Üst – orta kademe yönetimine
5- %24 Şirket çalışanlarına ayrılan pay

…..
Merhaba,
benim yorumların aşağıdaki gibi;1.Patronlar konuyu teorik olarak biliyorlar fakat iş uygulamaya geldiğinde o kadar başarılı olamıyorlar.
2.Çalışanlar psikolojik olarak yaptığı işin zorluklarına göğüs gerebiliyor,patronlar aynı fedakarlığı aynı maaş için yapamazlar,
3.Özel bilgi ve beceri gereken bölümlerde patronlar başarılı olamazlar(muhasebe,finans,ik vb).

görüşmek üzere,kolay gelsin.

…..
Kendince mükemmel olan bir kimse diğerine göre mükemmel değildir.
Yine mutlaka fikir ayrılıklarıı ve mükemmel gitmeyen şeyler olacaktır.
…..

Cengiz Bey Merhaba,

Öncelikle, çalışmalarınızdan dolayı sizi tebrik etmek isterim. Deneyim ve bilgilerinizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkürler.
Süper şirket fikriniz teorik olarak ideal duyuluyor, ama bence gerçek çalışma hayatında uygulaması biraz zor olabilir.. Öncelikle, ben de çalışırken bana bağlı arkadaşlarımın benim kadar neden titiz ve şevkle çalışmadıkları kafamı bir süre meşgul etmişti. Sonra düşündüm, benim bu kadar çalışmamın aslında bir amacı var; ben daha fazla sorumluluk almak ve terfi etmek istiyordum. Benimle çalışan arkadaşların ise hem yaşları, hem eğitim seviyeleri hem de diğer özellikleri, onların terfi almasını sağlayamayacaktı, onların için tek çalışma sebebi para kazanmaktı. Yaptıkları işler ise çok monoton olduğu için işsel bir tatminleri de yoktu. Aldıkları ücret az, sorumluluk yoktu.
Sanırım öncelikle şirket patronları, düşük ücretle eleman çalıştırabilecek iken o pozisyona üst düzey yönetici ve maaşı bağlamayı istemezler. En ufak bir ekonomik kriz lafı ortaya çıktı mı, ilk yapılan eleman maliyetlerinden kısmak değil midir? Ayrıca, yapılan işler bu seviyedeki yöneticileri tatmin etmez, bir süre sonra onlar da sorumluluğun azlığından, işlerine yeterince önem vermeyip, şikayet ettikleri elemanları gibi çalışmaya başlayabilirler. Bir diğer sorun, patronların diğer patronlarla idari bir çatışmaya girmeleri olabilir.
Sonuç olarak bu arkadaşlara da çalışma hayatında ihtiyaç var. Onları motive etmek çok zor, ama mutlaka bir yollar bulunabilir.
(Bir de şans faktörü çok önemli tabi, sorumluluk ve titiz çalışma bazı insanların karakteri. Bizim depoda çalışan bazı arkadaşlar, inanın sadece paket ve sevkiyat yapmaz, kalite kontrol görevi de yaparlardı. Onlara bir iş söylediniz mi bir daha düşünmenize gerek olmazdı. Sorun yaratıcı değil, sorun çözücü insanlardı. Onların da ücreti veya işlerinin çeşitliliği çok değildi, ama bir patron kadar işlerine önem verirlerdi.)
Saygılarımla,
…..

Cengiz bey,

Böyle bir sistemin yürüyeceğini sanmıyorum. Çünkü nihayetinde sürdürülebilir bir sistem için  şirkette  organizasyonel bir yapı oluşturulması

olması gerekecektir. Burada herkes kendi işinin patronu olduğundan, kimse bir başkası tarafından yönlendirilmek istemeyecek;  en basit örnekle yönetim kurulu başkanının yada CEO nun seçilmesinde bile problem yaşanacaktır.

İyi çalışmalar,

…..

üstad merhaba,

yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum.
süper şirket teoride mümkün ama pratikte imkansız gibi…
atalarımız iki karpuz bir koltuğa sığmaz demiş. önerinizin benzerlerini belediyeler için söylemek mümkün.

50 tane mühendis, tekniker, uzman var. 1 tane işçi çalışıyor. bu işten verim almak çok zor olur. sonra her kafadan ayrı bir ses çıkar ve otoritenin sağlanamaması, fikir ayrılıkları, karşılıklı iletişim kopmaları hatta daha sert bir entropi yaşanır. şahsi fikrim tabi..

ilginize teşekkür ederim. saygılarımla…

…..

Cengiz Bey;
Değerli destekleriniz için teşekkür ederek naçizane fikirlerimi belirtmek istiyorum.

1-Bildiğiniz gibi doğru karar  1 tane değildir.Eğer böyle olsa idi biz yöneticiler toplantılarda hep aynı kararda uzlaşır ve onu uygulardık .Süper şirkette kararları kim verecek ? Tüm yöneticiler kendi fikrinin doğru olduğunu ispat etmekle uğraşmaktan üretimi yapacak vakiti bulamazlar.
2-Süper bir şirketin temal ilkelrinden biri bir takım ruhu oluşturmak ve devam ettirmektir.Sadece 11 tane alex ten kurulu bir Fenerbahçe düşünebilirmisiniz ?

Saygılarımla.

…..

çıkmaz.
Çünkü çalışırsa patron olmaz bir çalışana dönüşmüş olur.
O patron olarak kalmalı çalışanlarda çalışan olarak
patron da çalışanın hakkını vermeli…
…..

Süper fikirmiş.

All chiefs and no indians durumu korkarım. Süper fikirler çıkacaktır, ancak iş bu fikirlerin hayata geçirilmesine geldiğinde, bütün bu  üretimi (kurulacak şirket illa ki bir üretim yapacaktır: ister mal, ister hizmet) yapacak kimse olmayacaktır etrafta.

Patronlar işin zor kısmının fikri geliştirmek olduğunu düşünürler, uygulamanın görece kolay olduğu kanısındadırlar (çalışanları görece kolay olan bu işi de yapamamaktadırlar) ama iş o görece kolay fikirlerin uygulamalarına geldiğinde, başta düşünülmemiş bir dizi sıkıntı çıkar, ama bir patron doğası gereği büyük düşünen, detaylarda boğulmayan kişidir, işleyin sıradan problemleri ile elbette ilgilenmesi düşünülemez.

…..
cengiz hocam , öyle bir brain storm toplulugu olacak , super  bir sinerj başta çıkacak gibi olur ama düşününce   hepsi yonetecek , ve de birilerine yöneticilik yapmayacak zor ? insan dogası geregi ego izin vermez. bir yandan , herkesin herseyi bildigi bir yer gibi bir hava olacak ögrenmeyen oldugu yerde kalan bir yapı olur kalır yöneticilik ayrı birsey bence en basit isi yapmayı bilmeyen yönetici var ? cunku sadece sonucunu degerlendirmeyi bilir bunun yerine  görevleri iyi dagıtıp bilgilendirmek calısanları  isin önemini anlamaları icin  active etmek ve sürekli de  gelismeyi saglamak  daha mantıklı bu  benim aklıma benzer bir sekilde daha once gelmisti. ama herkes aynı anda yönetici olamaz ki zaten bir sistemin ? aynı bir ipin ucu oldugu gibi , bası sonu olmalıherkes kafasına göre hareket edemez,  sistemde herkesin  mantıgına uyan hersey aynı anda uygulanamaz..şirkette calısanlara  cok az bir ortaklık saglanabilme olasılıgı var ise, bud a işi sahiplenmelerine  zebep olur ya da  öyle bir görevler verilip tanımlamalar yapılmalı ki – herkes kendi işi gibi sarılmalı iyi çalışmalar dilerim
…..

Merhabalar Cengiz Bey,

Benim fikrim de olmaz yönünde. İlk aklıma gelen birkaç neden sıralayabilirim.

Öncelikle en önemlisi : Çalışan durumuna geçeceklerinden kendi işleri
gibi sahiplenmeyeceklerdir.
İşleri bitiremeyince mesaim doldu diye çıkıp iş peşinde koşturmaları
ortadan kalkacaktır.
Her biri birçok konuda yetkin olduklarından toplantılarda diğerlerinin
alanlarına da karışacaklar ve de problemler oluşmaya başlayacak ve
ahenk bozulacaktır.

Not: Bizim şirkette de patronumuz aynı dertten muzdarip. Yönetici olarak ben de.

Saygılarımla,

…..
Cengiz Bey Merhabalar,Benim aklıma gelen ilk gelen Yöneticilerin şirket kurulduktan sonra sadece kendileri çalışacağı için yönetici pozisyonu dışında çalışmak istemeyeceklerdir.Yani yine iş aksaması olacak diğer yönetici arkadaşlarını kıskanacaklardır.
…..

Sayin Cengiz Pak,

Oncelikle belirtmek isterim ki gondermis oldugunuz egitici ve dusundurucu bilgiler icin cok tesekur ederim ve basarilarinizin devamini dilerim.

Bende oglunuz gibi profosyonel is hayatina  1 senden biraz az bir suredir bulunmaktayim. ve kisa surede kariyer basamaklarini genc yasta katetmekteyim?

Kisa surede edindigim deneyim sizin ve diger buyuklerimin yaninda kiyaslanamaz ama bu ilginc oneriye karsi kendi gorusumu sizing degerli gorusunuze sunmak istedim.

(Satis bazli bir fima icin)

Oncelikle mukemmellik her patron veya birey icin cok farkli anlamlara gelmektedir,

Kimi mukemmeligi buyuk cirolu satislar yapmak olarak nitelendirebilir, kimi mukemmeligi sadece satis olarak gorur ve satis sonrasi konusunda mukemmeletci degildir cunku onemsiz gorur,

Kimi patronlar dusuk stok ile siparis usulu calisip ciro yapmayi mukemmel oldugunu dusunur, kimi ise musteri memuniyeti dusundugu icin yuksek depolama maliyetleri ile calismanin dogru oldugunu dusunur.

Soylemek istedigim sey ise mukemmel bir firmanin olamiyacagi, cunku atalarimizin dedigi gibi her yigidin yogurt yigisi farklidir.

Bu yuzden isterseniz sirketinize  dunyanin en iyi CEO larine getirin en deneyimli  her biri alaninda profosyonel yoneticilerini geitirin, sirket mukemmel olmaz.

Tam aksine sirkete cok baslilik olacagindan  ve her patron kendi kararini dogru bulacagindan firma kisa surede dagilir.

Degerli vaktiniz icin tesekurler,

Iyi calismalar.
…..
Hocam,
Sadece Generallerden bir ordu kuramayizki.
…..

Merhaba Cengiz Bey,

Bir öğretmen olarak yaşanmış bir olayı anlatayım.

Üç öğretmenin görev yatığı okulda öğretmenin bir tanesi (izinci Ö.) her yıl eğitim öğretim döneminde bütün rapor ve izin hakkını
kullanırdı. Sene sonunda Müdür yetkili öğretmenin tayini çıkıp okuldan ayrılınca, müdürlük görevi iki öğretmene teklif edildi. İzinci öğretmen o şehirden diğer öğretmen başka bir ildendi. Diğer öğretmen yaz tatilini kullanmak isteyince, izinci öğretmene müdürlük görevi mecburen verildi.
Yeni eğitim öğretim yılı başladıktan sonra bir gün diğer öğretmen sevk aldı. Çok rahatsız olduğunu ve belki birkaç gün rapor alabileceğini söyledi. Müdür beyin (izinci Ö.) söylediği: “Hocam çocukların dersi boş geçerken vicdanınız sızlamayacak mı?”

Herhalde patronların durumu da masanın ne tarafında oturduklarına bağlı olur.

…..

Merhaba Cengiz Bey,

Ben Kadir Has Üniversitesi Endüstri Mühendisliği son sınıfta okumaktayım. Konulara bakış açınızın farklı ve ilgi çekici oluşu ile yazılarınızı severek okuduğumu belirtmek istiyorum.
“Çok parlak bir fikrim var ” yazınızda sorduğunuz soruyla ilgili düşüncemi paylaşmak istedim. Tüm sistemlerin yönetilmeye ihtiyacı vardır. Aile ortamında bile belli bir düzeni sağlayan, yönlendirici “ailenin reisi” kavramı bulunmaktadır. Patronların oluşturduğu bir şirkette aralarında öncülük etmesi gereken, yetki ve sorumlulukların dağılımını sağlayacak bir kişi gerekmektedir. Bu hiyerarşik bir yapının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Diğer durumda ne kadar bilgili olunursa olunsun fikirlerin yönetilmesi imkansız hale gelecektir. Bu yüzden, patronların oluşturduğu şirkette kişiler arasında çatışma çıkarak bir kriz ortamı oluşabilir. Bu durumda ise bu şirket için  “patronların patronu” gerekebilir.

…..
Merhaba;
Herkes patronluktan geldigi icin karar mekanizmasinin isleyisinde sorunlar cikabilir diye dusunuyorum. ” cok baslilik”
…..
Sn. Cengiz PAK,
Ben şöyle düşünüyorum ki patronun bilgi birikimi ve iş tecrübesine bağlı olarak ciddi anlamda mükemmel bir kadro oluşabilir.Tabi birde şöyle bir durum var işi sahiplenme durumu bence göreceli bir kavram.Bana göre mükemmel çalışan bir eleman bir başka iş verene göre vasat yada yetersiz gelebilir.Bu durumda birde olumsuz eleştiri yapan iş verenin iyi niyeti gözden geçirilmelidir ki bir işvereni memnun etmek her zaman mümkün olmaz.
Oturdukları yerden eleştiri yapan iş verenler emir vermeye ve yapılan işlerden memnun olmamaya alıştıkları ve önyargı besledikleri için bu seferde kendi aralarında anlaşmazlıklar memnuniyetsizler yaşayacaklardır.
Kendi iş verenimi örnek vermek istiyorum: İş bilgisi , tecrübesi,müthiş derecede bilgi birikimi olan ve işçisinden daha uzun saatler çalışan bir patronum var.Ve çalışanlarının eksik yönlerini görmezden gelmeye çalıştığı için işçi kadrosunun ona büyük bir saygı ve sevgisi bulunuyor.Eğer bu iş verenlerin böyle kişiler olduğunu düşünürsek mükemmel bir kadro olur.
Sonuç olarak Cengiz Bey, mükemmel şirket olabilmek için bence takım olarak çalışabilecek bir iş verene sahip olmak gerekiyor.Bir iş veren ne kadar iyiyse iş yeri o kadar sorunsuz çalışmaktadır.
…..

Cengiz bey,

Olasılıksız diyemem ama mükemmel olmama olasılığı olma olasılığından yüksektir diyebilirim.

Her şeyden önce bahsettiğiniz yöneticileri ?iyi ?  yapan niçinde bulunduğu şartlar ve bu şartlarla baş etme teknikleridir.

Yani kendi floralarında iyidirler ve bir denge unsurudurlar. Bir araya geldiklerinde mükemmelliğin tanımı değişecek ve denge

bozulacaktır. Değişimin süpersonik bir hızda olduğu her şeyin her saniye değiştiği bir pazar yapısında bilen  değilde sürekli

öğrenebilen yapılar daha mükemmel sonuçlar ortaya çıkarıyor diye düşünüyorum. Aslında sızlananlara sormak lazım

sonucun asıl nedeni kendileri değilmi ? Benim bildiğim  yanlış eleman olmadığı, yanlış patron/yönetici yada yanlış organizasyonel yapı söz konusu olduğudur. Özetle sızlanan fakat işinide çok iyi bilen patronlardan oluşmuş bir ekip olsa olsa bremen mızıkacıları olur. Mizah anlayışınıza sığınıyor çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

…..

Cengiz Bey Merhaba,

İşi bilmek ile işi yapabilmek arasındaki ayrım nedeniyle böyle bir Süper Şirket olamaz. Patronlar işi bilse de süreçlerle ilgilenmezler. Mükemmelin oluşumunda detaylar ve ekip çalışması vardır.

Yorumların sonuçlarını bekliyorum.

İyi çalışmalar.
…..
İdeal düzen, her zaman en iyilerin aynı anda ayn yerde olması ve beraber çalışması demek değildir. Yöneylemde şöyledir hedef ne maksimumdur ne de minimumdur. Asıl hedef Optimumdur. Tabi optimum seviye dediklerinizin birleşmesi ile gerçekleşecekse tamam ama hedef maksimum ve minumum olursa istenilen sonuç elde edilemez.
…..

Merhabalar Cengiz bey,

Teoride çok mantıklı bir fikriniz var! Mesela değişik sektörlerden, şirketin temel personel ihtiyacı ile alakalı işverenler bulunup onlarda gerçek anlamda canla başla çalışırsa olabilir gibi duruyor. Ama pratikte bir sorunumuz var, diyelim ki firmanın şoför ihtiyacı var (ki büyük ihtimalle de olacaktır) hangi patron şoförlük  yapacak yada şirketin çaycılığını, elektrik teknisyenliğini. Ayrıca kendi mesleğim ve patronlarımdan gördüğüm kadarıyla SERVER,ERP,MRP gibi kavramlar da patronlara çok yakın gelmeyecektir. Ve yine elemanlara bağımlılık oluşacaktır diye düşünüyorum.

Ama derseniz ki ?5-6 tane küçük bakkal tüm sermayelerini birleştirip bir süper market açsa?, evet o biraz daha olur gibi duruyor zira hepsi bakkallarında yaptıkları işleri tek bir işyerinde yaparlar ve eskisinden sadece bir basamak yukarıda bir işletmeyi yürütürler. Fazla kurumsallaşmadan idare edebilirler gibi.

Yazılarınız ve emekleriniz için teşekkür ederim.

…..

Tags:

Bir işletme bir diğerine çok benzer görünüyor iken aynı zamanda fark yaratabilir mi ?

Bir iş kolunda tamamen farklı olmak ile tamamen aynı olmak arasında herhalde onlarca belki yüzlerce pozisyon vardır. Şirketler bu pozisyonların bir kaç tanesine sahip çıkarak dünya çapında yıldız olabilir veya hiç bir şey olmayabilirler. Yıldız olmak ile hiçbir şey olmak arasında rekabet faktörlerini anlamak veya anlamamak yatar.

Özgün bir öneriniz yoksa şirketiniz dümensiz bir tekne misali gezinir …

Ortam müsait ise (konjonktür) özgün bir öneriniz olmasa da uzun süre problemsiz devam edebilirsiniz. Örneğin İstanbul’un zaten çok az sayıda olan marinaların birinde bir mekanınız olabilir, burada hiç rekabetçi ve hiç özgün olmayan nesneleri oldukça pahalıya satıyor olabilirsiniz. Deniz kenarında ve insanların tercih ettiği bir yerde olduğunuz için işiniz sürer. Rekabet faktörlerini okuyup okumamanız bu durumda önemli değildir ama ne zamanki iki sokak arkaya taşınırsınız işte o zaman rekabet üzerinize kabus gibi çöker.

Şirketiniz bu türden bir avantaja sahip ise özgün öneri konusu doğal olarak sizin konunuz değildir. Ancak çok az şirket bu tür bir ortama “uzun süre” sahip olabilir. En sonunda o marinada olmuyor ise başka bir marinada daha üstün hizmet üreten biri çıkacaktır.

Bir “özgün öneri” üretirken seçenekler sonsuz gibi görünebilir ancak müşterilerin gerçekten değer verdiği ve sizin yapabilecekleriniz doğal bir sınır yaratır; diğer yandan her farklılık özgün bir öneri değildir.

Çoğu şirketin bir özgün önerisi yoktur, bir kısmı piyasa boşken yer edindiği için bir çoğu ise parası bitene kadar işini sürdürür, sonunda kaybolurlar. Tarih başaranları yazdığı için kaybolan onbinlerce şirket kimsenin gözüne takılmaz.

Özgün öneri yaratabilmek için önce hangi boşluğu, ihtiyacı veya açığı kapatmayı hedefleyeceğinizi düşünmelisiniz. Elbette ortaya çıkan durum sizin yapabileceğiniz bir şey olduğunda başlayabilirsiniz. Bu süreç biraz analiz biraz sağduyu ister çünkü kolaylıkla ihtiyaç setini abartabilir veya gerçek dışına itebilirsiniz. Diğer yandan elinizde bulunan gücü olduğundan büyük zannetmek ve her şeyi yapabileceğinizi düşünme hatası oldukça yaygındır.

Örneğin geniş bir ürün yelpazesini stoktan karşılıyoruz dedikten sonra yarısı kadar çeşidi bile stokta bulundurmadığınız için müşteriden azar işitiyor iseniz şirketinizin operasyonu ile özgün önerisi arasında bir ilişki yok demektir. Bu durumda özgün öneriniz sadece laftan ibaret kalır. Dolayısı ile yapamayacağınız şeyi söylememek işin önemli bir tarafıdır.

Özgün öneri bir anlamda sizin misyonunuzdur, niçin var olduğunuzu açıklar. Dolayısı ile geriye kalan herşey bunun üzerine kurulacaktır, ününüz, geleceğiniz, servetiniz … Onun için net bir ifade olmalı ve her zaman tekrarlamalısınız.

Özgün önerinizi nasıl 8 adımda yaratabilirsiniz …

1. Müşterilerinize sağlayacağınız 3 faydayı net olarak ifade edin ve yazın

2. Önerdiğiniz şey müşterinin bir acısını azaltıyor veya bir performans farklılığı sağlıyor mu ?

3. Sağlayacağınız her fayda için niçin özgünsünüz sorusunu cevaplayınız

4. Niçin ve şimdi sizden almalıyız ?

5. Niçin rakiplerinizi düşünmemeliyiz ?

6. Önerinizin kanıtı veya garantisi var mı ?

7. Özgün önerinizi kısa ve anlaşılır olarak ifade edebiliyor musunuz (kısa cümle) ?

8. Uygulama alanınızda öneriniz ile uyumlu aktiviteleri tasarladınız mı ?

Kolay gelsin, yardıma ihtiyacınız olursa arayabilirsiniz …

ERP projesi başarı ile tamamlanmadı çünkü …

- Yönetim işin arkasında durmadı

- Alışkanlıkları yenemedik

- Yolun yarısında ekip değişti

- Seçilen yazılım hatalıydı

vs … vs …

ERP projeleri bir çok proje gibi doğru yönlendirilmesi ve yönetilmesi gereken bir çalışmadır. İçinde çok sayıda aksiyon, yapılması gereken iş vardır.

Yukarıda yazılanlar bence birer gerekçe değil birer bahanedir. Çoğu kez projenin başarılı olamayacağı 5 dakikalık bir inceleme ile ortaya çıkartılabilir. Hadi 5 dakika olmasında da 1 gün olsun !

Mantıklı bir inceleme ve günün sonunda mevcut koşullar altında ERP projesinin başına ne geleceği bence belli olabilir ama bunu yapacak olanların kabul etmesi ve doğru aksiyonları izlemeleri vakit alır. İşte bu süreç projeyi başarısız sonuna doğru sürükler.

Sizce bu durumda proje başarısızlık için planlanmış olmuyor mu ?

Patronundan şikayetçi olmayanlar herhalde şikayetçi olanlardan azdır. Aşağıda bulunan 3 tavsiye geriye kalan çoğunluğun güncel sorunlarını azaltmakla kalmayıp kariyerlerinde daha kolay ilerlemelerini bile sağlar.

Siz bunları yaptıktan sonra bir şey değişmiyor ise (ancak bir miktar sürdürmelisiniz) bu yeteneklerinizi başka bir yerde kullanmanız daha gerçekçi olabilir. Herkes her şeyi yapamayacağı gibi herkes her şeyi anlayamaz !

İşte patronunuzun veya bir yöneticinin zam istenmemesi dışında kendisi ile çalışan birisinden en çok beklediği 3 şey.

1. İşbirliği yapmanızı bekliyor : İş arkadaşlarınız, tedarikçileriniz ve müşterileriniz ile ortam ve karşılıklı hisleriniz ne olursa olsun işbirliği yapmanızı, onlar ile etkin çalışmanızı bekliyor.

2. İnsiyatif almanızı bekliyor : Kariyerinizde ilerlemek istiyorsanız çözülmesi gereken konuları üstlenmelisiniz. Bir kenarda durup beklerseniz daha çok beklersiniz. İnsiyatif almayan hiç kimse iyi bir yönetici olamaz ve normal şartlarda bulunduğu yeri koruyamaz.

3. Güncel olmanızı bekliyor : Rakiplerinizi, teknolojiyi, müşterilerinizi, gelişmeleri izlemelisiniz. Bir çok şirkette çalışanlar bunların başkasına ait bir konu olduğunu düşünür, en sonunda hepsi birden patronun konusu olur. Bütün bunları patronunuza bıraktıktan sonra başınıza gelecekler için şikayet etmeye hakkınız olmayacaktır.

EFQM hakkında fikirlerimi okumadan önce onun ne olduğunu özetleyen tanımları okumanızı öneririm. Tanımların hepsini herkese açık olan kaynaklardan aldım ve hiç değiştirmeden yayınlıyorum (yazım hataları dahil olmak üzere) …

EFQM’in tanımını Vikipedia sitesinden aldım : EFQM (Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı), 1988 yılında 14 üye ile kurulmuştur. Misyonu;?Avrupa?daki kuruluşların sürdürülebilir mükemmelliğini sağlayabilmek için itici güç olmak.?tır. Vizyonu ise; ?Avrupa?daki kuruluşların mükemmel olduğu bir dünya? dır. 1992 yılında İş Mükemmelliği Modeli geliştirildi. Bu model; müşteri tatmini, çalışanların tatmini ve toplum üzerindeki etki konularındaki başarının, politika ve stratejilerin, çalışanların, kaynakların ve süreçlerin uygun bir liderlik anlayışıyla yönlendirilmesi ile sağlanabileceğini ve böylece iş sonuçlarında mükemmelliğe ulaşılabileceğini vurgulamaktadır. Model?deki dokuz ana kriter; kuruluşun mükemmelliğe erişme yolunda gösterdiği çabalara ilişkin değerlendirmeleri içermektedir.

Aşağıda gördüğünüz tanım EFQM modelinin resmi sitesi olan efqm.org adresinden alınmıştır.

Vision : A world where European organisations are recognised as the benchmark for sustainable economic growth.

Modelin 9 Kriteri (Aşağıda gördüğünüz listeyi ve tanımlar Kalder.org sitesinden alınmıştır)

1. Liderlik Mükemmel liderler, vizyonu ve misyonu geliştirirler ve onların gerçekleştirilmesini kolaylaştırırlar. Kalıcı başarı için gerekli olan kurumsal değerleri ve sistemleri geliştirirler ve bunları faaliyetleri ve davranışları ile yaşama geçirirler. Değişim dönemlerinde, amacın tutarlılığını sağlarlar. Böylesi liderler, gerektiğinde, kuruluşun yönünü değiştirebilirler ve izlenmesi için diğerlerini cesaretlendirirler.

2. Politika ve Strateji Mükemmel kuruluşlar, içinde yer aldığı pazarı ve sektörü gözönünde tutan paydaş odaklı bir strateji geliştirerek misyon ve vizyonunu hayata geçirirler. Stratejiyi gerçekleştirmek için politikalar, planlar, amaçlar ve süreçler oluştururlar ve uygularlar.

3. Çalışanlar Mükemmel kuruluşlar, çalışanların bilgi birikimlerini ve tüm potansiyellerini bireysel düzeyde, ekip düzeyinde ve kuruluşun bütününde yönetir, geliştirir ve özgürce kullanmalarını sağlarlar. Tüm çalışanlara adil ve eşit davranır, onların faaliyetlere katılımını sağlar ve onları yetkelendirirler. Beceri ve bilgi birikimlerini kuruluşun çıkarları doğrultusunda kullanmaları için çalışanlarına önem vererek, onları tanıyarak ve başarılarını takdir ederek, motive eder ve sürekli katılımlarını sağlar.

4. İşbirlikleri ve Kaynaklar Mükemmel kuruluşlar, politika ve stratejilerini ve süreçlerinin etkin bir biçimde işleyişini destekleyecek biçimde dış işbirliklerini, tedarikçilerini ve iç kaynaklarını planlar ve yönetirler. Planlama sırasında ve işbirliklerini ve kaynaklarını yönetirken kuruluşun, toplumun ve çevrenin mevcut durumundaki ve gelecekle ilgili gereksinimlerini dengelerler.

5. Süreçler Mükemmel kuruluşlar, politika ve stratejilerini destekleyecek, müşterilerini ve diğer paydaşlarını tam olarak tatmin edecek ve onlar için katma değerin artmasını sağlayacak biçimde süreçlerini tasarlar, yönetir ve iyileştirirler.

6. Müşterilerle İlgili Sonuçlar Mükemmel kuruluşlar, müşterileri ile ilgili olarak kapsamlı performans ve algılama göstergeleri kullanır ve başarılı sonuçlar elde ederler.

7. Çalışanlarla İlgili Sonuçlar Mükemmel kuruluşlar çalışanları ile ilgili olarak kapsamlı performans ve algılama göstergeleri kullanır ve başarılı sonuçlar elde ederler.

8. Toplumla İlgili Sonuçlar Mükemmel kuruluşlar, toplumla ilgili olarak kapsamlı performans ve algılama göstergeleri kullanır ve başarılı sonuçlar elde ederler.

9. Temel Performans Sonuçları Mükemmel kuruluşlar, politika ve stratejilerin temel unsurları ile ilgili olarak kapsamlı performans göstergeleri kullanır ve başarılı sonuçlar elde ederler.

EFQM modeli hakkında uzman değilim ama kutuların içinde olması gerekenler konusunda benim de bildiğim bazı şeyler var elbette. Resimde de gördüğünüz gibi “modelin kullanım hakları EFQM’e ait” olduğu için model ile de bir işim yok, benim ilgileneceğim konu olayın vizyonu ve kriterlerin bugünün gerçeklerine uygun olup olmadığı olacak.

Kısacası soru şu : Bu modeli kullanarak rekabetçi pozisyon elde edilebilir mi ?

Şimdi diyeceksiniz ki bunca faydalı konuyu işleyen şirketler nasıl olurda rekabetçi pozisyon elde etmezler, ne saçma soru bu …

Önce kurucularına bakalım isterseniz :

AB Electrolux, British Telecommunications plc, Bull, Ciba-Geigy AG, C. Olivetti & C. SpA, Dassault Aviation, Fiat Auto SpA, KLM, Nestlé, Philips, Renault, Robert Bosch, Sulzer AG, Volkswagen.

Sizce bu şirketler bu modelden dolayı mı başarılı oldular yoksa modelin meşhur olması bu firmalara mı bağlı. Dikkat ederseniz bunların hepsi büyük şirketler (veya şirketlerdi), model ortaya çıktığında da büyüktüler, daha sonra bazıları aynı pozisyonu koruyamadılar …

İsterseniz rekabetçi pozisyonu en masum hali ile tanımlayalım :  Rekabet karşısında yenilmemek !

Modelin içinde bu konu var mı ?

Bence yok, elbette ararsanız her cümlenin içinde varmış gibi görünüyor ama aslında yok. Çünkü model “büyük ve mükemmel Avrupa” hedefini içeriyor, nasıl olurda aynı kıtanın şirketleri birbirini yok etmeye çalışabilir ki ! Demek ki toplanıp diğerleri yok etmeliler … Peki olabildi mi ?

Bugünlerde artık bunun olmadığını ve ileride de zor bir şey olacağını düşünmemizi destekleyen veriler var.

Diğer yandan bu model bir strateji geliştirebilmek için bence yeterli değil, iyi biri ol, başkalarına iyi davran, bir arada mutlu olalım şeklinde bir düzeni var. Halbuki dünya ve rekabet öyle değil.

Bir diğer konu ise liderliğin ayrıca yer alıyor olması. Yönetici veya Lider vizyon sahibi ve aynı zamanda başarılı bir uygulamacı olduğunda bence modele gerek yok çünkü gerekeni “o” yapacaktır. Tarihe geçmiş olan bütün gerçek liderler kendi modellerini yaratmış ve kullanmışlardır. Zaten başkasının modeli ile lider değil uygulayıcı olursunuz.

Kısacası bu tür modeller elbette bir fayda sağlar ve konu hakkında bir farkındalık yaratır. Ancak EFQM veya benzeri modeller pazar – rekabet gerçeklerini bence iyimser bakış açısı olan “sen iyi ol gerisi gelir” anlayışı ile karşılayamazlar.

Rekabete karşı dayanıklı olmak önce onu fark etmek ve saldırı noktalarında pro-aktif tutum sergilemek ile olabilir. Ancak “operasyonel iyileştirme” konusu şirketlerin aklını çok karıştırdığı için belki de bu neslin şirketlerinin az bir kısmı gelecek nesil ile tanışabilecekler. Ne yapalım hayat böyle …

Çimleri “mükemmel kesen kişi” bu sayede bahçe ve çim konusunda rakiplerinin önüne geçerek kendi hayatını sürdürebileceği bir alan açıyor ise sorun yok ama açmıyor ise kendi bahçesinde eğleniyor demektir. Şirketinizin vizyonu bu ise sorun yok ama değil ise vardır … Lütfen dikkat her ikiside birer hedeftir ve size bağlıdır, yargılamak bana düşmez. Konumuz hedefiniz veya stratejiniz ile uyumlu bir aktivite dünyasında olup olmadığınızdır.

Bakalım siz bu konuda ne düşünüyorsunuz …

Geleneksel Maliyet Bakışı ile Ürünün Yaşam Döngüsü sadece 1 noktada kesişir, bu eksiklik işletmelerin olaylara bakışını, performans kriterlerini çok fazla etkiler.

maliyet_dongusu

Ürün yaşam döngüsünü yukarıda gördüğünüz gibi 3 aşamada incelediğimizi düşünelim (burada bahsedeceğimiz konu açısından kaç bölüme ayrıldığının önemi yok), bunlar :

- AR-GE (Araştırma, Ürün Geliştirme) – Gri Bölge,

- Tasarlanan Ürünün Üretimi – Mavi Bölge,

- Üretilen Ürünün Satışını Takiben Satış Sonrası Servisler (Kuruluş, Garanti, Bakım-Onarım, Çağrı Merkezi gibi hizmetler) – Yeşil Bölge,

olsun.

Ürünün size kaça mal olacağına, hangi koşullarda, hangi problemleri yaşayarak ona servis vereceğinize AR-GE döneminde karar vermiş olursunuz. Yaklaşık olarak üretim ve servis maliyetinin % 80′i bu dönemde belirlenmiş olur. Grafiğimiz zaman eksenindedir, AR-GE dönemi olan “Gri” bölgenin sonuna geldiğinizde ürünün kaderi aşağı yukarı belli olmuş durumdadır.

Daha sonra “ÜRETİM-SATIŞ-SERVİS” dönemine geçilir (elbetteki geriye dönüşler ile ürünü geliştiriyor olabilirsiniz ancak konumuz bu değil), grafiğimizde Mavi ve Yeşil olarak gösterilen bu dönemlerde maliyetin üzerine etkiniz oldukça sınırlı olacaktır çünkü bu dönemde vereceğiniz kararlar sonucu sadece % 20 kadar etkiler. Üretim süreçleri, kullanılacak malzemeler AR-GE döneminde belirlenmişti, artık sadece belirlenmiş olanı daha ucuza almak veya varsayılan süreden daha kısa sürede üretmek (daha kısa sürede üretmenin de maliyeti gerçekten ne kadar etkileyeceği tartışılır, kullanılan kaynakların darboğaz olmadıkları durumda yapılacak iyileştirmeler sonucu etkilemeyebilir) gibi karar veya performans imkanlarınız var. Servis açısından da benzer bir durum var; diyelim ki bir makina yaptınız ve çok zor ulaşılan bir noktada kullanılan ekipman sık sık arıza yapıyor … dikkat ederseniz bundan sonra tek yapabileceğiniz vidaları hızlı çevirmek !

Masrafların gerçekleşmesi açısından bakarsanız ise durum tam tersidir, masrafların sadece % 20′si AR-GE döneminde geriye kalan % 80′i ise “ÜRETİM – SATIŞ – SERVİS” sürecinde gerçekleşir.

Peki bütün bunların “Geleneksel Maliyet Bakışı” ile ne ilgisi var ?

Geleneksel Bakış ÜRETİM sürecini mercek altına alır (Yeşil Bölge) , masrafları doğru!, adil! dağıtabilmek için dağıtım anahtarları konusunda zaman harcar, üretim operasyonlarının gerçekleşme sürelerine dikkatle bakar (acaba planlandığı gibi mi diye … planlananın nasıl planlandığı, başka yolun olup olmadığı bu aşamada önemini çoktan yitirmiştir), kim daha hızlı yapıyor diye düşünülür, acaba Ahmet Osman’dan daha mı eline çabuk diye ölçümler yapılır, satınalma “seçimi” önceden yapılmış malzemeyi daha ucuza almak için tedarikçinin üzerine gider (tabi gidebiliyor ise!), türlü faiz, amortisman hesapları yapılır. Bütün bunlar Geleneksel Maliyet Muhasebesi açısından yapılması gerekli eylemlerdir ve bir kısmı gerçekten de önemli faydalar sağlar ancak “nasıl ve ne kullanılarak üretim yapılacağı” önceden bellidir ve artık elimizde çok fazla koz yoktur. Bu nedenle “Geleneksel Bakış” Toplam Maliyeti pek fazla azaltmaz, çünkü bu aşamada verilecek kararlar toplamı sadece % 20 etkiler.

Maliyetini düşürmek isteyen firmalar dizayn aşamasından başlayarak maliyet değerlendirme sürecini başlatmalı, ölçe sistemine AR-GE dönemini eklemelidir.

Size yeni yılda bol bol gülümseme imkanını yaşamanızı diliyorum, eee aşağıdaki adam gibi olmamak için elbette bir miktar risk alacaksınız.

Tags:

İnsanların satın alma veya bir işi yapmaya karar verme kurgusu herhalde en çok işlenen konulardan birisidir. Ben konuya basit bir sistematik ile yaklaşmak istiyorum …

Bir insanı harekete geçiren sebepler, eğer amacınız satış veya bir işi yaptırmak ise bunlar ile ilişkili bir mesajınız olsa iyi olur :

Fizyolojik : Açlık, Susuzluk, Dinlenme, Seks, Korunma, Uyku, Isınma, Soğuma, Hareket

Psikolojik : Merak, Sorumluluk, Bağımsızlık, Aşk, Rekabet, Onur, Kendini İfade, Taklit, Saldırganlık, Kontrol, Yakınını Koruma, Gevşeme, Zevk, Beslenmek, Düzenlilik

İstek / Arzu : Başarı, Etkileme, Güzellik, Konfor, Kabul Görme, Bilinme, Sosyalleşme, Eğlence, Farklı Olma, Mesafeli Olma, Beğenilme, Sahip Olma, Statü

Uzaklaşma : Korku, Depresyon, Stres, Acı, Hastalık, Baskı, Üzüntü, Rahatsızlık, Kaygı, Kaybetme, Zarar Görme,
Alay Konusu

Peki bu sebepler hangi sıra ile işlenebilir, öncelikler var mıdır ?

Sıralama konusunda iki farklı model kullanabiliriz bunlardan ilki Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi olacak :

Maslow diyor ki : Belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılamaz, böyle gereksinimleri yoktur.

1. Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım)
2. Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği)
3. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, sosyal gruplar)
4. Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı duyma)
5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erdem, yaratıcılık, doğallık, önyargısız olma, gerçeklerin kabulü)

Bu sıralamayı pazarlama için daha kullanışlı olabilen PSSP modeline çevirebiliriz :

Physiological ? Security ? Social – Personal

Yiyecek, İçecek, Dinlenme, Isınma …

Sağlıklı yiyecekler, İlaçlar, Eksersiz yapma, Emniyet sağlayan ürünler

Arkadaşlık, Sevgi, Beğenilme, Statü sembolü olan ürün ve hizmetler

Eğlence, Özgürlük, Gevşeme, Hobi seviyesi

Her ne kadar bunlar birer sıralama da olsa insanlar bir seviyede olan ihtiyacını karşılamadan farklı bir seviyede bulunan ürün veya hizmeti alabilirler. Çoğu kez “Statü” – “Beğenilme” gibi gerekçelerin insanlara beklenmedik işler yaptırdığı ise bilinen bir durumdur.

PSSP modelinde Maslow’da olduğu gibi bir sıralamadan çok “vurgu noktaları” vardır. Örneğin bir çerezi satarken “açlık yatıştırma” veya “eğlencenin parçası olma” gibi tamamen farklı iki vurgunun kullanıldığını izlediğiniz reklamlardan hatırlıyorsunuzdur.

Bu konuya devam edeceğim …