Liderlik özelliklerinize güvenmiyor musunuz ?

Lider olarak doğulduğuna, sonradan olamayacağınıza mı inanıyorsunuz ?

Liderlerin kişilik özelliklerinin aynı olduğunu mu düşünüyorsunuz ?

Öncelikle çok farklı karakterlere sahip insanların lider olabilecekleri sonucuna geçmişi hatırlayarak ulaşabiliriz. Cengiz Han, Gandi, Atatürk, Mao, Hitler … hepsi farklı karakterlere sahipti.

Lider mi doğmuşlardı ? Bence hayır ama lider olabilmek için bilerek – bilmeyerek doğru işleri yapmışlardı.

Bütün liderlerin ortak yanı “kendi hedeflerine göre doğru işleri doğru şekilde yapmaktır”.

Doğru işler seçebilmek önce gelir

Doğru iş ile işi doğru yapmak farklıdır. Birincisi stratejik kurgunun sonucu diğeri ise operasyonel mükemmellik alanına giren bir konudur. Lider önce neyi yapmanın doğru olduğuna karar vermeli sonra da onu en doğru (en hızlı, en verimli, en az kaynak kullanarak, rakiplerine en çok zarar vererek gibi ölçütler düşünülmeli) metod ile hayata geçirmelidir.

Bir şeyin doğruluğu hedef ile uyumluluğu üzerinden değerlendirilir. Örneğin Hitler çoğumuza göre yanlış işler yapmış birisidir ancak onu değerlendirirken kendisinin hedefine göre düşünmeliyiz, hedefine ulaşabildi ise “doğru işler” yapmıştır demek gerekir. Unutmayın bütün filmler kendi mantığı veya kendi paradigması içinde seyredilmelidir, biz evrensel doğrunun peşinde değiliz.

Etkin olma algoritması

Etkin yönetici veya liderlik için 7 adımlık bir algoritma düşünebiliriz. Bunları yapabilir iseniz sizde etkin bir yönetici veya lider olabilirsiniz. Ancak az sonra göreceğiniz gibi her adımı zorluklar ile dolu, zaten kolay olsaydı herkes lider olur ve biz o zaman “süper lider” tarifi yapıyor olurduk

1. Ne yapılması gerekiyor, hedefim ne olmalı, ülkem veya şirketim için doğrusu nedir sorusunu sormak

2. Bulunulan noktadan hedefe ulaşabilmek için aksiyon planı oluşturmak.

3. Kararların sorumluluğunu üstlenmek

4. Planın iletişim sorumluluğunu üstlenmek

5. Problemlerin üzerine değil fırsatların üzerine odaklanmak

6. Etkin toplantılar düzenlemek

7. “Ben” diye değil “Biz” diye düşünmek ve konuşmak

Önce bilgi sahibi olmalı ve ne yapılması gerekiyor sorusunu cevaplamalısınız

Ne yapılması gerekiyor sorusu ile “Ne yapmak istiyorum” sorusu farklıdır. Eğer ilk soruyu sorup, incelemenizi ona göre yapmıyor iseniz bundan sonra yapacaklarınız sizi kurtarmayabilir..

Örneğin Truman 1945′de seçilirken ekonomik ve sosyal reform sürecini tamamlamak istiyordu. Fakat ne yapılması gerekiyor diye düşündüğünde dış ilişkilerin önemli olduğuna karar verdi ve Marshall Planı ile dünya çapında bir ekonomik büyümeyi tetikledi.

Henry Ford’un T-Model kararı ile dayanıklı, at arabasının geçebildiği yerden geçmek üzere tasarlanmış ve orta sınıfın kolayca satın alabileceği bir otomobil hedefi kendisini tarihin en çok satan tek modeli üretebilmesine yol açtı.

Ne yapılması gerekiyor sorusuna bir dizi cevap üretiyor olabilirsiniz ama başarılı olmak için bunların arasından bir en fazla iki tanesini seçmelisiniz. Bu her seviyede bulunan yönetici için aynıdır. Eğer bunu yapmaz ve çok sayıda hedef için koşmaya başlarsınız muhtemelen hiç biri olmayacaktır. Unutmayın “iki tavşanı kovalayan hiç birini yakalayamaz“.

Hedeflediğiniz işi tamamladığınız zaman öncelik listenizi tekrar incelemeli ve yeni önceliğinize karar vermelisiniz. Şu anda ilk yaptığınız liste değişmiş olabilir.

Kendinize seçtiğiniz işlerin dışında kalanların hemen yapılması gerektiğine inanıyor iseniz onları delege etmelisiniz, bunun maalesef başka bir yolu yok. Diğer türlü enerjinizi hiç bir zaman bitmeyecek olan çok sayıda işe bölmüş olursunuz.

Ne yapılması gerekiyor sorunun ardından “bu benim şirketim için doğru olan mı ?” diye sormalısınız. Ortaklar, çalışanlar, yöneticiler için doğru olan mı diye sormayın, şirket için doğru mu diye sorun. Eğer şirket için doğru ise onlar için de doğru olacaktır. Diğer türlü aynı sonuca ulaşamazsınız.

Şirketim için doğru mu ? Bu soru ve cevabı aile şirketleri için daha da kritiktir, özellikle insanlar hakkında karar veriyorlar ise. Örneğin DuPont (bir aile şirketidir) bir aile üyesinin ilerleme kararını aile üyesi olmayan insanlara bırakır, bu sayede aile bağları ile şirket için iyi olanı ayırt ederler.

Şimdi kararınızı aksiyon planına dönüştürme zamanı

Aksiyon planı kısıtları, şimdi değil ileride yapılacak iyileştirmeleri, kontrol noktalarını, zamanın neler ile harcanacağını belirler. Yönetici hangi hedefin peşinde koştuğunu ve nasıl koşacağını bu plan ile belirler.

Yapılan plan şirketin misyonu ile uyumlu mu, iş etiğine aykırı yönleri var mı, hukuksal sorunlar yaratabilir mi … Bu sorulara uygun cevap vermeniz işin sonucunu garanti etmez ama veremiyor olmanız potansiyel problem demektir.

Aksiyon planı değişemez bir plan değildir. Elde edilecek başarı veya başarısızlıklar, koşulların değişmesi planınızı değiştirebilir. Dolayısı ile bu esnekliğe sahip olmalıdır. Planınız beklentiler ile gerçekleşenlerin kıysalanabilmesini sağlamalıdır, dolayısı ile ara nokta hedefleri içermelidir.

Hareket başladığı zaman 3, 4, 5 ve 6 numaralı maddeler devreye girecektir.

Bunlara bir sonraki yazımızda bakacağız, tıklayınız >>>

 

Toplantılarda kararlar verilir veya bir yönetici bir karar verdiğini söyler, karar ancak aşağıda bulunan 4 madde gerçekleştiğinde verilmiş olur.

1. Kim uygulayacak veya izleyecek ?

2. Ne zaman yapılacak ?

3. Kararımızdan etkilenecek olanların haberdar edilmesi, anlamaları, onaylamaları veya karşı çıkmamış olmaları.

4. Kararımızdan etkilenmeyecek ancak bilgisi olması gerekenlere haber verilmiş olması.

Siz bu 4 maddeyi uygulamaz iseniz “oldu bitti” yapıyor veya karar vermiyor ama öyle düşünüyorsunuz demektir.

waste_header

Seminer : Maliyetinizi Nasıl Azaltacak, Şirketinizde İsrafı Nasıl Yok Edeceksiniz ? Kaizen Örnekleri ve Yalın Üretime Giriş (Lean 101)
.
Bu seminerde Lean Manufacturing / Yalın Üretim yaklaşımının en temel noktası olan ?İsrafın Yokedilmesi ? Removing Waste? başlığını inceleyecek, maliyetinizi nasıl adım adım azaltabileceğinizi göreceksiniz.

Elinizde yol haritası yok ise bir yerlerde hazine olduğunu duymuş olmanız ne işe yarar ki …

İsraf Nasıl Yok Edilir (How To Remove Waste) semineri uygulanabilir bilgi ile donatılmıştır, seminerden hemen sonra öğrendiklerinizi kullanarak şirketinize katkıda bulunmaya başlayabilirsiniz. Elde edeceğiniz yol haritası size ömür boyu yol gösterecek, her gün yeni bir faydayı bulup ortaya çıkartmanızı sağlayacaktır.

Aşağıdaki konuşma size tanıdık geliyor ise bu seminere katılmalısınız

Maliyeti azaltmak için ne yapmayı planlıyorsun ?
Verimliliği arttıracağım
Yarın sabah ne yaparak başlamayı düşünüyorsun ?

Mevcut durumu inceleyeceğim
Sonra ne olacak ?
Operasyonlar gereken hızda yapılıyor mu anlayacağım

Sonra ne olacak ?
Yavaş olanları hızlandıracağım
Yavaş olan yok ise ne yapacaksın ?
Umarım vardır ..

Bu yaklaşım biçimini benimseyenler, zaten yaptıkları , belki de en iyi yaptıkları bir aktiviteyi “nasıl daha iyi yaparım” diye düşünür. Elbetteki değerli bir çalışmadır ancak bir çok durumda “yarın sabah maliyeti azaltmak için ne yapmalıyım” sorusuna cevap vermez. Zaten bu tip bir analizin sağlayacağı maliyet azalması en fazla % 1-3 arasında olabilir, belki de hiç olmaz.

Bu tür çalışmaların sonucunda Birim Maliyetiniz düşmüş gibi görünebilir ancak sizin toplam maliyet hiç değişmiyor hatta artıyor bile olabilir (Nasıl Artar !). Dolayısı ile harcanan kıymetli zamanın karşılığında sadece yorgunluk daha önemlisi ileride yapılabilecek çalışmaları engelleyecek olan düş kırıklığı yaratılır.

Hedeflerinizin yok olmasına asla izin vermeyin

İsrafın yok edilmesi, Yalın Şirket / Yalın Üretim yaklaşımının en temel noktasıdır. İsraf konusu ve ilgili yöntemler yeterince iyi anlaşılmaz ise şirketiniz içinde yürüteceğiniz yeniden yapılanma, iş akışlarınızın yeniden düzenlenmesi, ERP uygulamaları, verimlilik çalışmalarınız hep biraz eksik kalacak, en önemlisi hedeflerinizi yitirme ihtimaliniz yükselecektir.


Eğer bir eyleminiz değer katmıyor ise masraf yaratıyor demektir, değer katmayan eylem ve alışkanlıklarınızdan kurtuldukça maliyetiniz de azalacaktır, peki ama nasıl ?
.

Seminerin İçeriği

1. Maliyet Nasıl Oluşuyor, Aşamaları ve Azaltma Yaklaşımları
2. İsrafın Tanımlanması ve Yalın Kurum İlişkisi
3. ?7 İSRAF? yöntemi ve Video
4. İSRAF’ ın keşfi ve analizi için 4 Yöntem + WorkShop
5. Süreç Analizi Çalışması Nasıl Yapılır

Kim Katılmalı

Şirket sahipleri ve üst yönetimi, yalınlaşma ekip üyeleri, planlama ve üretim yöneticileri, üretim ekip liderleri ve operatörleri, ERP/MRP uygulama grup üyeleri, maliyet muhasebesi, mühendislik ve kalite bölümü çalışanları.

Bu seminere niçin katılmalısınız

İsrafın bulunması ve yok edilmesi hem maliyet azaltma hem de yalınlaşma çalışmasının temelidir. Endüstriyel İsraf, şirketlerde boşa harcanmış olarak düşünülen bazı tüketim malzemeleri veya zamanın çok ötesinde bir analiz ve tespit metodlarına ihtiyaç duyar.

Bu seminerde, israfı nasıl hiç hata yapmadan tespit edebileceğinizi, nasıl tekrar oluşmasını engelleyebileceğinizi öğreneceksiniz.

Sertifika Semineri düzenleyen kuruluş tarafından verilecektir

Kullanılan Kaynaklar

Lean Manufacturing That Works ? Bill Carreira
Lean Transformation ? Bruce A. Henderson / Jorge L. Larco
Identifying Waste On the Shopfloor ? Productivity Press
Manufacturing For Survival ? Blair R. Williams
The Toyota Way ? Jeffrey K. Liker

—————————————————————————————-

Kurum içi eğitim almak isterseniz aşağıda bulunan teklif isteme formunu doldurunuz …

Kurumsal Eğitim Talep Formu



İsminiz

E-Posta adresiniz

Firmanızın İsmi

Telefonunuz

Size Nasıl Yardımcı Olabilirim

Adresiniz

—————————————————————————————-

Bu seminer size ERP sistemi içinde ürün ağaçlarınızı nasıl yapılandıracağınıza veya nasıl yapmamanız gerektiğine dair gerçek bir yol haritası verecektir. Bu ERP uygulamanız hayata geçtiğinde tekrar başa dönmek zorunda kalmamış olacaksınız.

ERP ve Ürün Ağacı Seminerine Niçin Katılmalısınız ?

Ürün Ağacı ERP veya Maliyet Sisteminizin temel bilgisidir, nasıl organize edildiği veya edilmediği sizin yapacağınız çalışmaların başarılı veya başarısız olup olmayacağını belirler. Yıllar sonra geriye dönüp tekrar ürün ağaçlarınızı tartışmaya başlamak yerine uzun sürecek bir işleme tam bilgi ile başlamanız daha iyi olacaktır. Bu çalışmada ürün ağaçlarınızın nasıl oluşturulması gerektiğini, kullandığınız veya kullanmayı düşündüğünüz yazılımlarda neleri sorgulamanızın yerinde olacağını hem izleyecek hem de tartışabileceksiniz.

İçerik

Ürün ağacının yapısı, terminolojisi, kullanım yerleri, ERP içinde yapılan ilk tanımlar

1. Ürün ağacı nedir, tek ve çok seviyeli ürün ağaçları nasıl organize edilir ?
2. Ürün ağacının aşağı doğru patlatılması ve nerede kullanılıyor (implosion) analizi nedir, nasıl yapılır (explosion & implosion, where used) ?
3. Ürün ağacının doğruluğunu sağlamak için 6 prensip nedir ?
4. Ürün ağacının etki alanı ve kullanıldığı yerler ?
5. Daha az sayıda seviyesi olan ürün ağacı için sorgulama süreci nasıl çalışır ?
.
Ürün ağacı ve üretim akışı ile üretim türleri arasındaki ilişki, farklı maliyetlendirme kurguları ?
.
- Fonksiyonel yerleşim ve ürün ağacı
- Hat yerleşimi ve ürün ağacı
.
14 Teknik Detay
.
1. Seviyelerin azalması / Yassılaşma ? Gümüş Tepsi
2. Kit Ürün Ağacı ? Makina / Çok Parçalı Ürün İmalatı
3. Konfigürasyon ve Ürün Ağacı ? BUGATTI
4. Zaman Ekseni Üzerinde Değişiklik ? Genel Üretim
5. Standart ve Referans Ürün Ağacı ? Genel Üretim
6. Ne Dahil Ne Hariç Olmalı ? Genel Üretim
7. Ömrü Tükenen Araçlar ? Kalıp
8. Alternatif Malzemeler Konusu ? Genel Üretim
9. CAD Entegrasyonu ? Vari Toplama ? Kalıp Örneği
10. Hücre Üretimi ? Son 10 Yılın Personeli
11. Fire Nasıl Yazılmalı ? Genel Üretim
12. De-Montaj İşlemi
13. Fason konusu, uygulama örneği
14. Rota tanımları

Kimler Katılmalı

Şirket sahipleri ve üst yönetimi, yalınlaşma ekip üyeleri, planlama ve üretim yöneticileri, üretim ekip liderleri ve operatörleri, ERP/MRP uygulama grup üyeleri, Maliyet muhasebesi, mühendislik ve kalite bölümü çalışanları.

Sertifika Semineri düzenleyen kurum tarafından sertifika verilmektedir.

Ürün Ağacı Sunumundan Örnekler


—————————————————————————————-

Kurum içi eğitim almak isterseniz aşağıda bulunan teklif isteme formunu doldurunuz …

 

 

Kurumsal Eğitim Talep Formu



İsminiz

E-Posta adresiniz

Firmanızın İsmi

Telefonunuz

Size Nasıl Yardımcı Olabilirim

Adresiniz

—————————————————————————————-

Paradigma insanlar için ortak bir kural setidir ve 2 işe yarar :

1. Sınırları oluşturur ve belirler

2. Bize sınırların içinde nasıl davranacağımızı söyler

(Paradigma hakkında yazılarımı okumak için tıklayınız >>>)

Şirketi şu anda yönetmekte olan kişi iş kurallarının nasıl olması gerektiğine karar vermiş olan veya vermekte olan kişidir, kısacası sınırları belirler. İşini kendi düşündüğü gibi yapmayanları fırçalar veya nazikçe uyarır, bu sadece bir stil sorunudur, hedef değişmez … Kuralların dışına çıkmak isteyen kişileri içeri çeker, nasıl davranmamız gerektiğini söyler. Çünkü idareci odur, onun sözü geçecektir, paradigma ona aittir, düzenin koruyucusu odur.

Bir yöneticiye etrafına çok zarar vermeden işi ilerlettiği sürece katlanıyor olabiliriz, koyduğu kurallar çalışıyor ve içinde kalıyor olmaktan mutlu isek ona katlanabiliriz, hedefleri bizim hedeflerimiz ile örtüşüyor ise ona katlanabiliriz.

Paradigmalar için de aynı şeyi söyleyebiliriz, kurallar ile insanlar çatışmıyor ise değişmezler ama çatışma var ise değişmeleri sadece bir zaman konusudur.

Dolayısı ile yöneticinin kuralları geçerliliğini koruyor ise sorun yoktur, onun baba, amca, hala olması fark etmez. Kurallar yetersiz kalıyor ve bizi hedefimize götürmüyor ise değişmeleri gerekir (paradigma değişimi). Bunu mevcut yöneticimiz kendisini geliştirip durumu realize ederek yapabilirse yine sorun yok. Ama yapmayı red eder ise sorun başlar, çünkü kurallar ile çatışma başlayacak demektir ve bütün çatışmalar ısı yayar, yani ortalık ısınır.

Eğer engel kişi ise ya o kişi değiştirilecektir ya da o iş unutulacaktır.

Aile şirketi olmayan bir şirkette “o misyonunu tamamladı, zamana ayak uydurmakta güçlük çekiyordu, değiştirdiler” deriz aile şirketlerinde ise “baba yaşlanmıştı, artık devir gençlerin devri” diyor olabiliriz.

Yöneticilerin değişimi biten bir paradigmanın sahneyi terk etmesi gibidir, artık devir yenilerin devridir. İster şirket bir ailenin olsun ister olmasın (acaba bir aileye ait olmayan şirket var mıdır ?).

İyi çalışan bir ekibiniz var. Ancak aralarından birisi problem yaratıyor, üzerine aldığı işi zamanında bitirmiyor, sorulduğunda ekibin diğer üyelerini işaret ediyor …

Dolayısı ile kimse onunla birlikte çalışmak istemiyor … Bu tür birisi ile çalışmak zorunda olmak gerçektende sinir bozucudur. Zorunda değilseniz mesele yok ancak çözmeniz gereken bir sorun ise yapılabilecek bir şeyler olduğunu söyleyebilirim.

İnsanların sorumluluk almamasının sebebi nedir ?

İnsanlar tembellikten başlayan başaramama korkusuna uzanan bir gerekçe listesine sahiptir. Sebep ne olursa olsun sorumluluk almayan kişiler işlerini yapamaz, içinde bulunduğu takımı zor durumda bırakır ve kariyerlerinde ilerleyemezler. Dolayısı ile bu konu insanın iş ve özel hayatında önemlidir.

Göstergeleri neler

- İşine ilgisiz olması

- Hatalar için başkalarını suçlama

- Söz verdiği tarihlere uymaması

- Zor işlerden uzak kalmaya çalışmak

- Düzenli olarak mızıldanmak, yönetici ve ekip arkadaşları hakkında söylenmek

- Kendi başına hareket etmek yerine kendisine “yap” denilmesini beklemek, “söylemediniz ki” bahanesini önceden hazırlamak

- Ekip arkadaşlarına güvenmemek

İzlenecek strateji

Ekip üyelerinden birisi sorumluluk almaktan kaçındığında bunun zamanla geçeceğini düşünmemelisiniz, onu ekipten ayırmak ise son seçeneğiniz olmalı, özellikle iş yapabilme kabiliyeti var ise.

Bunların yerine onları işlerini en iyi şekilde yapabilmeleri için donatmalı ve sorumluluk alabilecekleri ortamı yaratmalısınız.

Şimdi gelelim bunu nasıl yapabileceğinize …

İlk adım konuşmaktır

İlk yapmanız gereken bu kişi ile konuşmak, belki sebebi hemen anlayacak ve durumu çözmüş olacaksınız.

Bu konuşmada kendisine davranışının değişmesi gerektiği mesajını (geri besleme) mutlaka aktarmalısınız. Geri besleme mesajınızı aktarırken kolay anlaşılan örnek ve ifadeler kullanmalısınız. Eğer karşınızda bulunan kişi ne söylendiğini anlamaz ise “kurban edildiğini” düşünecektir.

Şimdi bu aşamada öğrendiklerinizi bir sonraki adımlarınız için kullanabilirsiniz.

Yeterli kaynağın ayrıldığına emin olun

Problemli olarak belirlenen kişinin işini yapabiliyor olması için yeterli kaynağa sahip olup olmadığı en başta kontol edilmesi gereken bir noktadır. Eğitim, araçlar, tecrübeli kişilere erişim, sorularına cevap alabilme imkanı gibi ayrıntılar olduğunu anlamalısınız.

Eğer bir kişi yeterli kaynağa ulaşamıyor ise işini yapamayacaktır, sakın bunu zamanında dile getirebileceğini ve koşulların ne olması gerektiğini size söyleyebileceğini varsaymayın. Bu boşluğu bırakır iseniz bahaneyi kendiniz yaratmış olursunuz.

Görev tanımını, sorumlulukları ve amaçları anlatın

İnsanlar görev tanımlarını, kendisinden ne beklendiğini açıkça bilmelidir. Görev tanımında kişinin yapacağı işin ve sorumluluklarının ne olduğunun açık olup olmadığına bakmalısınız.

Bazende insanlar kendi yaptıkları iş ile şirketin hedefini ilişkilendiremezler. Dolayısı ile yaptıklarının değersiz olduğunu düşünürler. Sorunun bu olup olmadığını bu aşamada keşfetmelisiniz.

Konunun herkes için net olabilmesi için kişiler – sorumluklar tablosu hazırlamanız ve bunu paylaşmanız çok yararlı olacaktır.

Yeniden başlamasını sağlayın

İş hayatında boşluğa düşülebilir, şimdi ben ne yapacağım noktasında kararsız kalınabilir, yapılması gereken o kişinin koşullarını revize ederek yeniden başlayabilmesine olanak tanımaktır. Eğer kişi kendi değerleri ile şirketinin hedeflerini uzlaştırabilir ve yaptığı iş ile hem kariyer hem de şirket hedefini ilişkilendirebilir ise sorun çözülebilir.

Herkesi kendi yeteneklerine uygun biçimde görevlendirmelisiniz. Bunun için ise biraz beklemeniz gerekebilir, hatalı bir karar verdiğinizi düşünüyor iseniz geriye dönebilme cesaretini göstermelisiniz. Ortam koşullarını belirlemek için ise Herzberg’in motivasyon ve hijyen faktörleri hakkında olan çalışmasından faydalanabilirsiniz.

İş arkadaşlarınıza kontrolu ele alabilmeleri için yardımcı olun

Bazen insanlar kendi hayatlarının kontrolunu kaybettiklerini ve bir akıntının içinde savrulduklarını hisseder. Artık onlar için ne yaptıkları ve nasıl yaptıkları önemini yitirir, “nasıl olsa bir şeye yaramayacak” fikri yerleşir.

Düşünürseniz bu fikir herhangi bir ast – üst ilişkisinin bozulması veya kişinin kendi hedefine “bu koşullarda” ulaşamayacağına inanmaya başlaması ile hızla ortaya çıkabilir. Sonucunda yapmakta olduğu işin kalitesi bozulur, nasıl olsa fark etmemektedir !

Böyle bir durumu anlamak zor değildir. Örneğin “biz de olmaz”, “ben nasıl yaparım” gibi ifadeler veya “her şeye karşı çıkma” ve “negatif” tutum bu durumun birer göstergesidir. Sanki olaylar kendi kendilerine oluyor ve biz akışı etkileyemeyiz görüşüne karşı savunma yapabilmek için insanlara kısa dönemde başarabilecekleri işler vermek, pozitif düşünmelerini sağlamak için eğitim veya bire bir destek gerekir. Negatif tutumlarını sürdüren kişileri geçici veya kalıcı ortamdan uzaklaştırmak, tartışmalara almamak da birer çözümdür.

Projelerinizi küçük parçalara bölüp sorumluluğu buna göre dağıtmanız ve insanların başarı duygusunu yaşamalarını sağlamanız büyük oranda bu problemi çözecektir. Diğer yandan sorumluluk almaktan kaçınıp sonra da suçlama yolunu seçenleri ya durdurmalı ve sorunun çözümü için çalışmalarını sağlamalı ya da oradan uzaklaştırmalısınız.

Siz her detayı yönetmeye çalışan birisi olabilir misiniz ?

Peki siz nasıl bir yöneticisiniz ? Eğer işleri delege etmeyip her adımına karışmak isteyen, insanların verecekleri her kararın size danışılmasını isteyen, her detay için “niçin bunu böyle yaptın” diye soran, verdiğiniz işi ilk hatada geri alıp başkasına veren birisi iseniz sizinle çalışanlar sorumluluk almak için istekli olmayacaklardır.

Sizin öğrenmeniz gereken ise işlerinizi nasıl delege edeceğiniz. Bunun için sitede bulunan yazılarım size yardımcı olabilir.

Bol bol takdir edin

İşini iyi yapmış olanı, sorumluluk almaktan korkmayan ve yerine getirenleri zaman geçirmeden takdir edin, bunun için ayın sonunu veya yılın sonunu beklemeyin, o anda yapın.

Şimdi kendinizin ne yaptığını bir düşünün, bunları yapıyor musunuz ?


Bilmem ne binasının açılmasına hazır mısınız ?
Dijital dünyadaki değişimi hissetmeye hazır mısınız ?
Binamızın dışını boyadık görmeye hazır mısınız ?
Yeni yoğurdumuza hazır mısınız ?
Patlıcan oturtma var hazır mısınız ?
Akşam size geleceğiz hazır mısınız ?

Bu aralar kendimi pek hazır hissetmiyorum, o binayı açacak şirket açılışı durdursa,
dijital dünya değişmese ya da bana ilişmese, binayı eski rengine tekrar boyasanız,
yoğurt yemesem olmaz mı ?, patlıcan oturmasa da yürüse, akşam siz gelmeseniz de başkaları gelse …

Son iki “hazırmısınız” bence diğerlerinden daha anlamlı ama şirketler ilk dördü üzerine kurulmuş reklamlara, sloganlara para dökmeye devam ediyor. Sanki hazır değiliz desek başka bir şey yapacaklar veya sanki binalarını açacakları için ben bir hazırlık yapacağım.

Bu kullanım şekli ile “Hazır mısınız ?”  sorusu bence dijital bir soru, yani anlamsız, ben de bir şey uyandırmayan, beni bir şey yapmaya veya yapmamaya yönlendirmeyen bir soru.

Örneğin bir firma piyasaya yoğurt çıkartacak ise niçin hazır olup olmadığımızı soruyor ?

Peki cevabımızı bekliyor mu ? Hayır.

Veya madem sormak istiyor niçin gelip tek tek sormuyor ? Bak arkadaş ben bir yoğurt yaptım, haftaya çıkartmayı düşünüyorum, hazır mısınız yoksa değil misiniz ? Gelse, sorsa amma ilginç olurdu. Bence yüz yüze gelindiğinde soruyu sorana bön bön bakacağımızı biliyor ve onun için bu şekilde sormuyor.

Peki milyonlar harcayıp reklam verince ona yine bön bön bakacağımızı bilmiyor mu ? Bence bilmiyor.

Ben zaten o binayı açacağım, şimdi söyleyecek laf bulamadığımız için size hazır mısınız diye soruyoruz yerine niçin “binamızın açılışında görsel bir şölenin arkasından …… konserini dinleyebileceksiniz” demiyor; dese belki o bölgede trafik tıkanır (herhalde trafiğin tıkanmasını istemediler).

Dijital TV’mizin şusunu busunu değiştirdik, belgesel seyrederken filin kuyruğunu hissedeceksiniz dese belki bir döner bakardık.

Binamızı 1 Km uzaktan gece – gündüz görebilmeniz için özel bir boya ile boyadık dese belki merakımız artardı.

Yeni yoğurdumuzu soğutun, içine meyva doğrayın … dondurma yiyormuş gibi hissedeceksiniz demiş olsalardı sizce de daha dikkat çekici olmaz mı ?

(Lütfen bu fikirlerimi kullanmayın, eğer kullanırsanız en azından banka hesabıma üç beş kuruş gönderin)

Patlıcan ve akşam gelecekler için yeni bir cümle yazmama gerek yok, keşke patlıcan oturtma yerine başka bir şey olsaydı ve bu akşam balığa çıkıyor olsaydım !

Dijital ifadeler ile dert anlatabilmek, dikkat çekebilmek ne yazık ki mümkün değil. Bunun sebebi bizim insan olmamız, kısacası biz bundan anlamıyoruz. Paranızı sokağa dökecek iseniz doğrudan doğruya dökün ve tüm ilgiyi üstünüze çekin … işte size çok ilginç bir fikir daha.

Her zaman başarılı olamayız, bazen başarılı bazen başarısız bazen ise “no – event” durumu ile karşılaşırız.

Birisine niçin veya nasıl başarılı oldun diye sorduğunuzda içinde bol bol “ben” geçen (az sayıda “biz” olabilir) cümleler duyarsınız. Aynı kişiye niçin başarısız olduğunu sorduğunuzda ise olay ile kişinin bir birinden ayrılmaya başladığını görürsünüz.

- Oyuncağım kırıldı (Ben oyuncağımı kırdım yerine)

- Pazar bu ürün (fikir) için hazır değildi (Ben müşterinin ne istediğini anlamadım, anlamak istemedim yerine)

- Tedarikçilerimiz bizi yarı yolda bıraktı (Ben tedarikçilerimin imkanlarını ölçmedim, onlara ödeme yapmadım, onlara kötü davrandım, onları seçemedim … yerine)

- Ama rakibin fiyatı bizden düşüktü (Ben maliyetimi zamanında düşürmedim, pazarda oluşan fiyatı izlemedim … yerine)

Hep birileri, bazı olaylar suçludur ve bizim bir suçumuz, hatamız yoktur !

Bir şey veya şeyler olmuştur, hiç beklenmedik, tamamen bizim dışımızda … Kader.

İşte bu savuşturma “ders alınmasını” engeller, içimiz rahatlar ve öğrenmeden yola devam etmek isteriz. Çünkü bu kolaydır.

Başarılı olmayı kafanıza koydu isek hatalardan ders çıkartmalıyız, hatta başkalarının hatalarından da faydalanmalıyız. Sebebi görmeli, içimizde hissetmeli, dersimizi almalı ve yolumuza devam etmeliyiz.

.

ERP projenizde kısa sürede ilerlemek istiyorsanız Stok Kayıt Doğruluğu Nasıl Sağlanır ve Stok Sayım Teknikleri Nelerdir ? seminerine katılmalısınız.

Bilgisayarınızda gördüğünüz stok mevcutları ile fiziksel sayımlarınız her seferinde farklı çıkıyor ise ?veya ERP/MRP çalışması içinde iseniz veya doğruyu söyleyen maliyet rakkamları peşinde koşuyorsanız ?stoklarınızın kayıt doğruluğu? için büyük bir adım atmalısınız ?

.

Bilgisayarınızın gösterdiği stok mevcutları ile gerçek birbirinden farklı olduğunda bir dizi problem yaşarsınız. Halbuki dünya ölçeğinde, kurumsal bir şirket olmanız için doğruluk oranınızın en az % 95 olması gereklidir (100 farklı kalemden sadece 5 tanesinin sayım ile kayıt miktarlarının farklı olma durumu).

Bu seminerde şirketinizin stok kayıtlarının 90 gün veya daha kısa bir sürede % 95 doğruluk seviyesine nasıl ulaştırabileceğinizi, bu seviyeyi farklı Sayım Yöntemleri ile nasıl devam ettirebileceğinizi öğreneceksiniz.

Stok kayıtlarınız doğru olmadığında satış ? üretim ve satınalma bölümleriniz hatalı çalışır, şirketiniz imkansız tarihler için sözler verir, zor duruma düşer ?

Stok Kayıt Doğruluğu Seminerinin İçeriği

- Stok Kayıt Doğruluğu nasıl hesaplanır
- Tolerans değerlerine nasıl karar verilir
– 3 aşamalı Stok Kayıt Doğruluğu metodu nedir
- Stok açılış kayıtları nasıl elde edilir
- Hangi sayım yöntemlerini kullanabilirsiniz
- Cycle Counting nedir
- Kısmi sayım için 4 örnekleme yöntemi nasıl kullanılır
- Sayım tekrarlama frekansı nasıl hesaplanır
- Şirketinizde örnek projeyi nasıl yapacaksınız

Kim Katılmalı

Lojistik ve Satınalma Yöneticileri, ERP/MRP Uygulama Grup Üyeleri, Depo, Üretim ve Sevkiyat Bölümü Çalışanları, Yalın Üretim Takımı Üyeleri, Maliyet Muhasebesi ve Bilgi İşlem Sorumluları.

Bu seminere niçin katılmalısınız

ERP ve Tedarik Zinciri çalışmalarının tam ortasında yer alan ?Stok Sisteminiz? hatalı sonuçlar ürettiğinde ERP, Tedarik Zinciri veya MRP çalışmalarınız ağır darbe alır ve tedarik zi

nciri içinde zayıf halka durumuna düşersiniz.Tedarik zinciri içinde zayıf halka olmak ise iş kaybı, daha fazla taviz, müşteri kaybı gibi ciddi sonuçlar doğurabilir.

Bunun alternatifi ise sağlıklı bir stok sistemine sahip olmak; bu sayede bedeli yüksek problemlere en baştan engel olmaktır.

Sertifika

İlgili kurum tarafından katılım sertifikası verilecektir.

Kullanılan Kaynaklar

Inventory Record Accuracy ? Roger B. Brooks & Larry W. Wilson
Manufacturing For Survival ? Blair R. Williams
Production and Inventory Management in the Computer Age ? Oliver W. Wight

cyclecounting_header

Stok Kayıt Doğruluğu ve Stok Sayım Teknikleri Seminerinden Örnekler

—————————————————————————————-

Kurum içi eğitim almak isterseniz aşağıda bulunan teklif isteme formunu doldurunuz …

Kurumsal Eğitim Talep Formu



İsminiz

E-Posta adresiniz

Firmanızın İsmi

Telefonunuz

Size Nasıl Yardımcı Olabilirim

Adresiniz

—————————————————————————————-

Maliyetinizi mi azaltmak istiyorsunuz ?

Gerçekten istiyor musunuz ?

Sıfır maliyet konumunun gereklerini yapmaya, uygulamaya hazırsanız mesele yok … Bakalım neler yapılmalı.

İlk hazmedilmesi gereken lokma “yeni bir şey yapmadan” maliyetin azalmayacağıdır.

İkinci konu ise maliyetin azaltılmasının ucuza satın alma fikrinin ötesinde olduğunu görmeniz.

Üçüncü konu ise yapmakta veya kullanmakta olduğunuz bir şeyler eksiltilmeden maliyetin azalmayacağı.

Şimdi problemden biraz uzağa gitmelisiniz, uzayda biraz yükseğe çıkmalı ve olaya uzaktan bakmalısınız.

Örneğin aşağıda bulunan şekilde kaç adet siyah nokta var, sayar mısınız ….

Gözleriniz bozuk değil ise sayamamıyor olmanız lazım, devamlı değişen sayıda siyah nokta bir var olup bir yok oluyor. Aklınız hiç olmadığını söylüyor olabilir ama ya gözleriniz !

Şimdi kalkın masadan, biraz uzaklaşın ekrandan ve tekrar bakın, bakalım kaç nokta var ?

Az önce problemin içindeydiniz şimdi ise biraz dışında … İşte uzayda biraz yükselmenizi bunun için öneriyorum.

Evet gelelim ikinci sorumuza …

Bir canlı “en az enerjiyi” hangi konumda harcar ?

- Hareket etmiyorken değil mi ? Peki şirketinizin en az maliyet noktası nedir o zaman … Eğer siz hiç kıpırdamaz iseniz, birileri paralarını size getirip gökten aşağı inen ürünlerinizi satın alıp giderler ise ne güzel olurdu değil mi ? İşte “vizyon” bu bence ! Zaten şirketlerin vizyon cümlelerinde “ileride bulunmak istenen nokta” tarif edilmesi gerekmiyor mu ?

Şimdi vizyon bu ise “misyon” ne olmalı. Yani biz niye varız, müşteri niçin bizden alsın, bizim müşterimiz kim ?

Maliyetimizi azaltmamıza yardımcı olacak “müşteri grubunu” bulmalıyız. Eğer maliyetimizi arttıracak müşteri grubuna yakalanmış isek fiyatlarımızı gözden geçirmeye başlama zamanı gelmiş demektir.  Bu aşama önemli çünkü “müşteriden başlayan” ve “geriye doğru getirilen” süreç bize bir aşama sonra yürümemiz gereken maliyet yolunu gösterecek.

Aşamalar şöyle :

1. Hedef müşteri grubunun ve beklentilerinin tarifi

2. Bulunduğumuz noktanın tarifi

3. Bulunduğunuz noktadan hedefe gidecek yol

Neyse bu kadar strateji bence yeterli, şimdi gelelim aksiyon planına, ne de olsa bize plan değil pilav lazım (bu sözü hatırlıyacak kadar eski doğumlu olanlar halen mevcut, bu özlü sözü kim söylemiş bulun bakalım).

Tedarikçiyi tatlı-sert yöntemler ise ucuza satması için ikna etmek, kaçak işçi çalıştırmak, komşu firmanın deposuna tünel açıp malzeme aktarmak, alıp ta ödememek gibi hızlı sonuç veren yöntemlerin dışında maliyet azaltma çalışmasının sürdürülebileceği bence en az iki eksen var. Çok klasik olacak ama bunlardan biri dışa diğeri ise içe dönük eylemler.

Dışa dönük olan eylemler müşterileriniz ve pazarınız ile ile ilgili. Müşterilerinize istediklerini vermeniz, onların değer vermediği konuları anlayıp ürün tanımınızdan bunları çıkartmanız sayesinde maliyeti azaltırken tüketicinin algıladığı değer artmış olacaktır. Bunun için izlenebilecek yöntemler var, örneğin “hedef maliyet çalışması”, “müşterinin sesini duyma çalışması – VOC”,”rakiplerin müşteriyi ne yönde koşullandırmaya çalıştığının anlaşılması” gibi projeler ile çok önemli adımların atılması mümkün.

İçe dönük eylemlere bakarsak liste daha uzun…

Stok, stokların yaşı, elinizde bulunan stokların hizmet kalitesinin ölçülmesi, IQR analizi, kayıt doğruluk analizi ve ihtiyaca göre yapılacak satınalma planlaması kendi başına bir konudur.

Bir diğer üretim içinde operasyonel verimlilik konusu, elinizde bulunan üretim imkanlarının kullanımını ortaya çıkartacak olan OEE analizlerini yapabilir noktaya gelmek, sonuçlarını “kayıplarınızı” azaltacak şekilde kullanmak ile önemli tasarruflar sağlanır.

Başka bir konu ise yine üretim alanında “hareket” analizi yapmak buna “standart work” çalışması da diyebiliriz. Her ne kadar biraz farklı iseler de sonuçta “işi yapma haritanız” ortaya çıkacak. Örneğin kesikli imalat uygulamasında istasyonlar arası bulunan stok sizin bu çalışmanızın önemini azaltır, konuyu soğutur. Ancak ortada bir hat var ise kayıp o hat üzerinde bulunan bütün operasyonların kaybı olacağı için konu ciddileşir.

Kayıt yapmak için harcanan süre, kayıt kontrolu için harcanan süre, süreçlerinizin içinde bulunan değer katmayan adımların keşfedilmesi ve yok edilmesi … Belki de şirketinizin her gün yaptığı 1000 eylemin 400 adedi bu sayede yok olurken yerine size daha fazla değer katacak 200 yeni adım ekleyeceksiniz … veya hiç eklemeyeceksiniz.

Müşteriye hızlı bilgi aktaran bir B2B sistemi yıllar geçtikçe büyüyen bir tasarruf kaynağı olabilir, e-satınalma, e-satış ve e-bilgilendirme sayesinde binlerce saat tasarruf sağlayabilirsiniz …

Firmalar ERP sistemlerini de buna benzer amaçlar için kurmak ister. Aksilikler ve maliyet azalsın, işler izlenebilsin, hesaplamalar daha hızlı ve kesin olsun gibi hedefler için ERP yazılımları satın alınır. Eğer uygulamayı başarırsanız faydalı da olur. İlk faydası şirketinizin büyümesi ve iş hacmi artışını mevcut kadrolarınızı çok büyütmeden karşılayabilecek olmanızdır, ERP sisteminin sağlayacağı otomasyon sayesinde bu mümkün olmaktadır. İkinci faydası ise karar verebilmeniz için daha net ve hızlı bilgi sağalayabilecek olmasıdır.

Say say bitmez … Peki niçin yapmıyorsunuz, niçin maliyetinizi azaltabilecek bir çalışmayı erteliyorsunuz, niçin iyileştirme projeleri genellikle “negatif” davranış ile karşılaşır, niçin “bizde” olmaz diye düşünülür, hatta niçin hiç düşünülmez ?

Öncelikle bunun cevabını kendinize siz vermelisiniz ama benim de ekleyeceklerim var.

Ben bu konuyu “israf” konulu seminerimde işliyorum, seminere katılanları 2 gruba ayırabilirim.

1. Hakikaten ben olaylara böyle bakmamıştım, bana ve şirketime faydalı noktalar öğrendim.

2. Ben de biliyordum bunları, peki şimdi hangi tuşa basacağım.

Aslında bu konu size anlatıldığında “evet,biliyorum” tepkisi vermeniz normal, ihtiyacınız ise bu çizgiyi aşıp yöntemi pozitif bir yaklaşım ile anlamaya çalışmanız. Zaten bir şirketin “iyileştirme” çalışmaları karşısında aşması gereken engel de budur, kısacası “biliyoruz bunları sen bize farklı bir şey söyle” yaklaşımı çok “hazır” bir tepki olduğu gibi o sırada anlatılmakta olan yöntemin detaylarını kaçırmanızdan ve sonra da “savunma” konumuna geçmenizden başka hiç bir işe yaramaz.

Diğer yandan uygulama alanında kan, ter ve gözyaşı olacağı aşikardır. Şimdi düşünsenize “öyle bir düğme olsa” konunun danışmanları size gelip o düğmeye kendileri basarlar ve bu işi yaparak onlarca kat fazla para kazanırlar. Böyle bir yol olmadığı için onlar anlatıyor ve siz de uyguluyorsunuz … İyi haber birden fazla yolunuz olduğu kötü haber ise çalışacak olmanız.

Stratejik Planlama ve Yeni Müşteri Evreni : Hangi Metodları Kullanarak Yeni Müşteri Evreninizi Kolayca Bulabilirsiniz ? … Yeni Müşterilerinizi Bulma Algoritmaları

Stratejik Pazarlama ve Yeni Müşteri Evreni Seminerine Niçin Katılmalısınız ?

Müşterilerinizin sayısını aklınızdan geçirin ardından da “müşteri olmayanların”. Hangisinin sayısı daha fazla ?

Müşteri olmayanlar evrenine ulaştığınızda muhtemelen bugünkü rekabetin dışına da çıkmış olacaksınız. Bu sayede büyümenizi sağlayacak geniş olanaklar ve rakiplerinizin sizi taklit edene kadar geçen süre içinde belki bulduğunuz alanda lider haline gelecek ve “devamlı saldırmak” yerine “savunma yapmanın lüksünü” yaşayabileceksiniz.

Bu çalışmaya katılarak yeni müşteri evreninizi keşfedebilmeniz için bilmeniz gereken yöntemleri, bakış açılarını ve soru sorma kurgusunu tecrübe etmiş olacaksınız.

Kimler katılmalı

Şirket üst yönetimi, iş sahipleri, danışmanlık hizmeti verenler, pazarlama ve satış yöneticileri ve ekipleri, stratejik planlama çalışması yürütmekte olan kişiler.

Yeni Müşteri Evreninin Keşfi Seminer İçeriği

Pazar Bölümlendirmesi ve yeni müşteriler

Ürün Yaşam Eğrisi ve yeni müşteriler

Pazar sınırlarını yeniden keşfedilmesi ve yapılandırılması

Mevcut talebin ötesine ulaşmak ve müşteri olmayanlar evreni

Doğru Stratejik Sıra ve Alıcı Fayda Haritası

.

Stratejik Pazarlama Seminerleri hakkında bilgi için tıklayınız >>>
—————————————————————————————-

Kurum içi eğitim almak isterseniz aşağıda bulunan teklif isteme formunu doldurunuz …

 

 

Kurumsal Eğitim Talep Formu



İsminiz

E-Posta adresiniz

Firmanızın İsmi

Telefonunuz

Size Nasıl Yardımcı Olabilirim

Adresiniz

—————————————————————————————-

Ben iş hayatıma başladığımda 22 yaşındaydım. Birlikte çalıştığım kişilerin bir kısmı benim yaşlarımda bir kısmı ise benden büyüktü, şimdi ise iş yaptığım kişiler arasında yaşlılar grubunda yer alıyorum.

Genç insanlara duyulan güvensizliğin her türlüsünü yaşadım.

Ben hayatım boyunca kendi işimi yaptığım için hep karşımda müşteri adayı şirketin patronu veya çalışanları bulundu. Bunların arasından genellikle çalışanlar (patronlar değil) bana zaman zaman kendilerinin büyük bir şirket olduklarını benim ise küçük bir şirketi temsil ettiğimi ve bu durumda onlara nasıl bir iş sürdürebilme garantisi vereceğimi sormuşlardır.

Yaptığım işin niteliğinden dolayı zaten şirketim çok sayıda insan çalıştıramazdı ama çoğunun gözünde ölçek buydu. Sanki ne kadar çok insan çalıştırıyor iseniz o kadar güvenilir oluyordunuz …

Benzer bir soruyu çok az patrondan ya duydum ya da duymadım. Sizce niçin ?

Bence iş kurmuş olan kişiler ile iş kurmamış kişiler arasında temel bir fark var.

İlk grup riskin ne olduğunu, yükselmek kadar dibe gitmenin de iş hayatında olabileceğini bildiği ve muhtemelen bir iki kez sendeleme yaşamış oldukları için başkasının halinden anlıyorlar. İkinci grup ise bu riskleri hiç göze almamış,  sorgulayarak kendi sorumluluğunu yerine getirmek isteyenlerden oluşuyor. Neyse konumuz bu değil …

Sonra yıllar geçti, arkama baktığımda yüzlerce şirket ile tanıştığımı, bazıları ile iş yaptığımı bazıları ile bir çok sebepten dolayı hiç bir işim olmadığını görüyorum.

Ama gördüğüm tek şey bu değil.

Çalıştıkları yeri ?büyük? şirket olarak tanıtan kişilerin artık orada olmadığını, hatta şirketlerinin bile ortada olmadığını görüyorum. Bir şekilde sürdürememişler grubuna katılıp tarih olmuşlar.

Dünya çapında yapılan incelemeler benim bu gözlemim ile aynı sonuçta birleşiyor. Okuduğum yazılarda şirketlerin çoğunluğu (% 1-2?si hariç) insanlar kadar bile yaşamadığı yazıyor, birinci nesilden ikincisine % 40?ı, üçüncüsüne ise % 4?ü geçebiliyormuş. Kısacası yaklaşık 50 yılı devirebilme ihtimali % 4, diğer bir deyimle % 96?sı yolda telef oluyor.

Etrafınıza bakıp kendinize şu 2 basit soruyu sorun lütfen.

1. Etrafımda 60 yaşını geçmiş kaç kişi var ?
2. 60 yıla ulaşmış kaç şirket tanıyorum ?

Muhtemelen siz de benim gibi ilkine ?çok sayıda? diyecek ikincisine ise 10 tane bile isim bulmakta güçlük çekeceksiniz (dünyanın en ünlü 10 firmasını bu işe katmayın lütfen, onlar milyonlarca şirketin arasından süzülüp gelmiş bir azınlık grubu).

Demek ki neymiş ?

İnsanlar şirketlerden daha uzun yaşarmış, bir daha kendi adına çalışan insanlara ?bizim şirket büyük şirket? demeniz gerekirse bu gerçek aklınızda bulunsun.

Peki niçin sürmediler, niçin sürdürülemediler ?

Kendi isteği ile şirketini kapatıp huzur içinde emekli olanları bir kenara bırakırsak geriye kalanların başına şunlar gelmiş olabilir.

1. Şirketini başkasına satmış, şirket yeni bir yönetim ile devam ediyor olabilir (bu durum sürdüğü anlamına gelir).

2. Daha büyük bir grup şirketi alıp kendisine entegre etmiş olabilir.

3. Şirket güç duruma düşmüş (çok sayıda sebebi olabilir) ve kendisini sonlandırmıştır.

Şirketin sürebilmesi için ya satın alınmaya değer bir durumunun olması ya da nesil değişimi / stratejik ortaklık şeklinde bir metod ile devam edilmesi gerekir, çünkü insanlar yaşlanır, şirketin kurucusu veya sahibi yaşlandığında bunlardan biri yapılmalıdır.

Şimdi ortaya iki soru çıkıyor :

1. Bir şirketin nesi para eder, bir şirket niçin satın alınmak istenir (arsası için gibi sebepler dışında birşeyler bulmanızı rica ediyorum …) ?

2. Satılmayacak ise arkadan gelen nesil şirketin yönetimini nasıl devralabilir, nasıl bir sisteme sahip şirketlerde bu başarılabilir ?

Yorumlarınızı bekliyorum …

Ben iş hayatıma başladığımda 22 yaşındaydım. Birlikte çalıştığım kişilerin bir kısmı benim yaşlarımda bir kısmı ise benden büyüktü, şimdi ise iş yaptığım kişiler arasında yaşlılar grubunda yer alıyorum.

Genç insanlara duyulan güvensizliğin her türlüsünü yaşadım.

Ben hayatım boyunca kendi işimi yaptığım için hep karşımda müşteri adayı şirketin patronu veya çalışanları bulundu. Bunların arasından genellikle çalışanlar (patronlar değil) bana zaman zaman kendilerinin büyük bir şirket olduklarını benim ise küçük bir şirketi temsil ettiğimi ve bu durumda onlara nasıl bir iş sürdürebilme garantisi vereceğimi sormuşlardır.

Yaptığım işin niteliğinden dolayı zaten şirketim çok sayıda insan çalıştıramazdı ama çoğunun gözünde ölçek buydu. Sanki ne kadar çok insan çalıştırıyor iseniz o kadar güvenilir oluyordunuz …

Benzer bir soruyu çok az patrondan ya duydum ya da duymadım. Sizce niçin ?
Bence iş kurmuş olan kişiler ile iş kurmamış kişiler arasında temel bir fark var.

İlk grup riskin ne olduğunu, yükselmek kadar dibe gitmenin de iş hayatında olabileceğini bildiği ve muhtemelen bir iki kez sendeleme yaşamış oldukları için başkasının halinden anlıyorlar. İkinci grup ise bu riskleri hiç göze almamış, sorgulayarak kendi sorumluluğunu yerine getirmek isteyenlerden oluşuyor. Neyse konumuz bu değil …

Sonra yıllar geçti, arkama baktığımda yüzlerce şirket ile tanıştığımı, bazıları ile iş yaptığımı bazıları ile bir çok sebepten dolayı hiç bir işim olmadığını görüyorum.

Ama gördüğüm tek şey bu değil.

Çalıştıkları yeri ?büyük? şirket olarak tanıtan kişilerin artık orada olmadığını, hatta şirketlerinin bile ortada olmadığını görüyorum. Bir şekilde sürdürememişler grubuna katılıp tarih olmuşlar.

Dünya çapında yapılan incelemeler benim bu gözlemim ile aynı sonuçta birleşiyor. Okuduğum yazılarda şirketlerin çoğunluğu (% 1-2?si hariç) insanlar kadar bile yaşamadığı yazıyor, birinci nesilden ikincisine % 40?ı, üçüncüsüne ise % 4?ü geçebiliyormuş. Kısacası yaklaşık 50 yılı devirebilme ihtimali % 4, diğer bir deyimle % 96?sı yolda telef oluyor.

MRP – Malzeme İhtiyaç Planlaması Nasıl Çalışıyor

Bu seminer, üretim yapan firmalarda ERP veya MRP çalışması yapacak veya yapmakta olan ekiplere en temel bilgi olan MRP Yöntemini tüm boyutları ile  inceleme ve pratik yapma fırsatını vermektedir

Seminerin İçeriği

* ?A Class? MRP-II Performans Ölçekleri Nelerdir, Hedefimiz Nedir ?

* MRP?nin çıkış noktası nedir, Bağımlı Talep ile Bağımsız Talep, Sipariş Noktası Yöntemleri ile MRP arasındaki fark nedir

* Ana İmalat Planını (MPS) destekleyecek bir Malzeme İhtiyaç Planının adımları nelerdir

* Ana İmalat Planından ?Planlanmış Siparişlerin? yaratılması.

* MRP Tablosu ve elemanları nedir.

* Ürün Ağacı ve Planlanmış Siparişler kullanılarak Toplam İhtiyacın hesaplanması.

* MRP Tablosunun matematiği.

* Güvenlik Stoğu ve Parti Büyüklüğü ile MRP Tablosu

* MRP?nin sinirlenmesi (Nervousness MRP), nasıl sakinleştirilir

* MRP ve Satınalma İlişkisi

* MRP?nin 3 temel mesajı ve sonuçları

Kullanılan Kaynaklar

Seminerin içeriği hazırlanırken hem çok sayıda uluslararası kaynak hem de saha tecrübesi kullanılmıştır.

MRP-II?ye ilişkin ?klasik? kısım genel olarak Orlicky tarafından belirlenen orjinal kurguya dayanmaktadır. Bu sayede katılımcıların kullandıkları veya kullanacakları yazılım ne olursa olsun MRP-II?nin ortak lisanı ile tanışmaları sağlanmaktadır.

Seminerde kullanılan tanımlar için APICS Dictionary kullanılmıştır.

Bu seminer hazırlanırken faydalanılan kaynakların listesi aşağıdadır :

- APICS Study Notes for Material and Capacity Requirements Planning
- APICS Study Notes for Master Planning
- MRP / Terry Lunn
- Case Studies In Material Requirements Planning
- Manufacturing for Survival ? The How to Guide for Practitioners and
Managers
- Production and Inventory Management in the Computer Age/Oliver W.
Wight
- Bill of Materials / R.D. Garwood
- Capacity Management / John H. Blackstone
- APICS Dictionary

Kimler Katılmalı

ERP / MRP uygulama grup üyeleri, satınalma, planlama ve üretim yöneticileri, üretim ekip liderleri ve operatörleri, maliyet muhasebesi, mühendislik ve kalite bölümü çalışanları.

Sertifika Semineri düzenleyen kurum tarafından sertifika verilmektedir.
—————————————————————————————-

Kurum içi eğitim almak isterseniz aşağıda bulunan teklif isteme formunu doldurunuz …

Kurumsal Eğitim Talep Formu



İsminiz

E-Posta adresiniz

Firmanızın İsmi

Telefonunuz

Size Nasıl Yardımcı Olabilirim

Adresiniz

—————————————————————————————-

Danışman fikri ve bilgisi olduğu konuda kendisine akıl sorulan kişidir. Gördüğünüz gibi tanımı oldukça basit.

Diğer yandan danışmanlığın beyhude bir iş olduğunu anlatan çok sayıda espri veya fıkra vardır. Ben de geçenlerde bunlardan bir tanesine takıldım, hani “danışman müşterisi saati sorduğunda müşterisinin kolunda bulunan saate bakıp ona saati söyleyen kişidir” tanımlamasına …

Bu espiriyi bir sefer değil çok sayıda duymuş birisiyim ancak ben de duyunca diğerleri gibi gülüp geçerdim. Geçen gün yolda giderken niçin aklıma geldiğini bilmiyorum ama aklıma bazı sorular geldi. Şimdi bunu sizinle paylaşmak istiyorum.

Madem müşterinin kolunda saat var o zaman niçin danışmana saati soruyor ?

Danışmanın müşteriye ait olan saate bakarak cevap vermesinde ne gariplik var ?

Bu hikayede komik olan danışmanın yaptığı iş mi yoksa müşterinin sorusu mu?

Bu saat hikayesinden sonra ekşi sözlüğe “consultant” için baktım ve bence de çok doğru bir tanım buldum.

“Hangi konuda uzmanlaşmış olursa olsun, her konudan soruların muhattabı olabilen insan.”

Bundan belki 1 yıl önce “Gençler İçin El Feneri” isimli bir yazı yazmıştım (yazı için tıklayınız >>>). O yazıyı yazarken daha çok okul hayatlarını tamamlamak üzere olanları düşünmüş, genç endüstri mühendisleri için özel bir bölüm eklemiştim (ben de endüstri mühendisiyim).

Bugün ise biraz daha geniş bir grubu düşünerek bazı konulara değinmek istiyorum. Bu yazıda son üç yıl içinde verdiğim yaklaşık 150 seminer, katıldığım onlarca toplantı ve analizine katkıda bulunduğum iş problemlerinin izlerini bulabilirsiniz.

Bence güçlü aile desteği dışında herkes kendi kariyerini kendisi oluşturur. Güçlü aile desteği “konjonktür” olarak değerlendirilebilir (elbette onu kullanmak için becerilere sahip olmalısınız).  Örneğin benim ailem çok zengin veya çok güçlü ilişkilere sahip olsun ve ben de ortalama bir insan olayım. Bana denk başka bir ortalama insandan muhtemelen daha başarılı gözükeceğim. Başarılı olurum olmam ama daha önde görünme ihtimalim oldukça yüksek. Bu nedenle konjonktür faktörünü bir kenara bırakıyorum.

Profesyonel hayatta farklı beklentileri olan insanlar ile tanıştım, bazısı yerinden memnun ve öyle kalmak istiyordu bazısı ise ilerlemek. İş hayatında yerinde durabilmeniz için bile bir miktar ilerlemeniz gerekir, onun için gözler hep açık olmalı ama olamıyor maalesef.

Kariyerinizde ilerlemek için geleceğe yatırım yapmalısınız …

Bunu bizde biliyoruz, sen bize daha kolay bir yolu yok mu onu söyle … dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ben bu cümleyi içinden geçirenlerin çoğunluğunun  bunu bildiğini veya içinde hissettiğini düşünmüyorum.

Ne demek geleceğe yatırım yapmak ?

Kimin için diye bakalım isterseniz önce.

Örneğin bir ana baba çocuklarının olabilecek en iyi eğitimi almalarını sağlayarak geleceğe yatırım yaptıklarını düşünür. Başka bir aile ise çocuğunun okul eğitiminin yanında hayat eğitimine de dikkat eder, bazıları ne ona ne buna dikkat etmez. Ama sorarsanız hepsi ellerinden geleni yapmışlardır.

Örneğin 20-30 arası bir yaşta olun.

- Anne veya babanız kendi gelecekleri için son 1 ay içinde ne yaptılar, yoksa bir yaştan sonra böyle bir şey olamaz mı ?

- Peki siz ne yaptınız, son 1 ay içinde okulunuzda neyi başardınız, iş hayatında hangi problemin çözümünde başkalarına yardımcı oldunuz ?

- İçinde bulunduğunuz proje başka bir projenin önüne geçebildi mi ?

- Bundan 1 sene sonrasında ihtiyaç duyabileceğiniz bir yetkinlik için bugünden çalışmaya başladınız mı ?

- Haftaya yapılacak olan toplantı için hazırlamanız gerekenleri herkesten daha iyi hazırladınız mı ?

- Vaktinizin en azından % 30′unu bugün değil ama yarın gerekli olabilecek bir konu için kullanıyor, gerekirse bunun için fedakarlık yapıyor musunuz ?

- Grup çalışmalarında itiraz ederek zekanızı mı gösteriyorsunuz yoksa grubun takıldığı noktayı aşabilmesi için insiyatif alarak öneriler geliştiriyor musunuz?

Bu tip soruları düşünürken bir başkasından yardım almanız, başkalarının sizi bu sorular ışığında nasıl gördüğünü anlamaya çalışmanız çok yararlı olacaktır, ne de olsa insan kendisine karşı çok tarafsız olamıyor. Benim annem hep “akılları pazara çıkarmışlar herkes kendi aklını satın almış” derdi.

Aslında bu işin teknik bir ismi de var “kişisel swot”. Bu sayede kendinizi daha objektif görmüş olursunuz.

Çok çalışmak ile kariyer geliştirmek aynı şeyler değildir

Çok çalışıyor olabilirsiniz ama bu ilerlemenizi sağlamayabilir. Bazı iş ortamlarında işini çok iyi yapan insanlar hiç ilerlemeyebilir çünkü orada o işi daha iyi yapabilecek başkası yoktur. Ne kadar basit değil mi ? Peki daha az iyi yapmak bir çözüm olabilir mi ? Bence kovulma sebebi olur onun için denemeyin. Peki ne yapacağız ?

Kariyerinizin gelişebilmesi için yönetebilmeyi öğrenmelisiniz. Bunun yolu önerilere açık, öğrenen, risk alabilen ve iş delege edebilen bir insan olabilmenizden geçiyor. Eğer bunların yerine söylenen şeyi en iyi yapan olmayı seçerseniz bence ilerlemeniz mümkün olmaz, çevresi ile düzgün ilişki kuramayan, çevresinde bulunan insanları geliştirmeyen, etrafında olanları çalıştığı işin hedefleri ile birlikte düşünerek aksiyon alma insiyatifini alamayan bir kişinin ilerlemesi tamamen tesadüftür.

Örneğin şirketinizin “rekabet parametrelerini” ve “pazar gerçeğini” bilmiyor ve aklınız “kapalı” ise muhtelif fırsat veya tehdit senaryolarına karşı “ama biz öyle yapmıyoruz zaten” gibi garip bir savunma üretirsiniz. Bu duruma da yine kendi ailemden bir öğüt ile cevap vermek istiyorum. Benim dayım sinema işindeydi, bana muhtemelen 4-5 yaşımda söylediği bir cümleyi hep hatırladım, “Cengiz, bütün filmleri kendi mantığı içinde seyretmelisin, saçma film diye bir şey yoktur !”.

Benim önerim iş problemlerine yaklaşırken kendi kusurunuzu örtecek bahaneler yerine “ne oluyor burada, ben bu durumdan kendime ne pay çıkartabilirim” diye düşünmektir. Düşünen düşünür, düşünmeyen düşünmez …

Kariyer konusu sadece gençler için değildir

Ben 50 yaşımı geçtim, çevremdekilerin büyük bir kısmı 40 – 60 aralığında, bir kısmımız olayı seyrine bırakmış bir kısmımız ise kariyerlerine yeni ayrıntılar eklemeye devam ediyor. Bence bu yaşlarda bulunanlar eğer isterler ise 25-35 aralığında bulunan gençlere göre çok daha oturaklı adımlar atabilirler.

Benim yaşlarımın çok tehlikeli bir özelliği var. Eğer profesyonel olarak çalışırken işinizi istemeden kaybederseniz yenisini bulmanız çok güç oluyor. Buna hazırlıklı olanlar köşelerine çekilebiliyor ama olmayanlar için hayat bir anda güçleşiyor. İşte bu yüzden 40′lı yaşları geçmeye başlayan kişilere vitesi yükselterek devam etmelerini, kariyerlerini gözden geçirip gerekli ayarlamaları yapmalarını şiddetle öneriyorum. Çalışmaya devam etmek zorunda iseniz melekelerinizi (yetkinlik) arttırmalı bazı konularda genç rakiplerinizin önüne geçmelisiniz. Bunun için iş hayatının değişen durumunu gerçekten anlamak (kahve sohbetlerinde kullanılan magazin başlıkları değil), kendi mesleğiniz ile ilgili konularda tazelenmeyi, bilgi sistemlerini anlamayı ve kullanmayı mutlaka planlamalısınız.

Bundan yıllar önce bir muhasebe müdürü bana “Bir şey sormak istiyorum, bizim programcı bana dedi ki MRP programı gelince artık mahsup fişlerini ben değil o yazacakmış, biz fiş yazmayacakmışız, muhasebeyi kim yapacak, bunlar doğru mu ?” … Ben kısaca sizin programcı konudan bihaber bir arkadaş galiba sen kalbini ferah tut dedim …

Ancak bu endişeyi taşımak yerine konuyu anlamaya çalışmalı ve o programcıya sen diyorsun arkadaş o iş senin dediğin gibi değil şöyle şöyle yapılacak demeliydi … Ancak o zaman kendisini geliştirerek şirketinin çıkarlarını korumuş olurdu.

Pozitif veya negatif olmak hakkında …

Hangisi daha ilginç :

1. Yarın deprem olacak

2. Yarın hava güneşli olacak

veya

1. Ekonomi çok kötü, 1 hafta içinde bankalar iflas edebilir, herşeyinizi kaybedebilirsiniz.

2. Ekonomi yolunda, yatırımlar artıyor, işsizlik azalıyor.

Negatif söylem medya ve insanlar tarafından daha hızlı algılanır ve çoğunlukla daha fazla ilgi uyandırır (ben bu tip söylemleri duyduğum zaman ya kanal değiştiriyorum ya da anlatılanlar ile hiç ama hiç ilgilenmiyorum, “Biz burada sadece mutluluk ve zenginlik hakkında konuşuruz, eğer hüzünlü ve karamsar bir hikayeniz var ise onu duymak istemeyiz” sözüne uygun davranmaya çalışıyorum, tavsiye ederim …). Aynı zamanda negatif söylemin insanı daha entellektüel gösterdiğine inanılır, sorunların farkında olan ve onu ortaya koyan insanlar başka ne olabilir ki !

Bence zor olan pozitif fikri geliştirmek ve çözüme ilerlemektir. Hayır, olmaz, bizim burada çalışmaz, denemiştik olmamıştı, sen nereden bilebilirsin ki, biz yıllarımızı bu ise verdik müsaade et bilelim … gibi cümleler ne söyleyene ne dinleyene para, iş, imkan kazandırmaz. Şu soruya cevap üretilmelidir > Şimdi ne yapacağız, başarılı olmak için hangi aksiyonları gerçekleştirmeliyiz ?

Negatif söylem tutturmak çok kolaydır, eğer siz bu yolu izliyorsanız kolayı tercih etmişsiniz demektir ve bu size bir şey kazandırmayacaktır.

Diyebilirsiniz ki birisinin şeytanın avukatlığını yapması gerekmez mi ? Evet gerekir ama şeytanın avukatlığını yapmak analiz yapmak ve kötü ihtimallere karşı aksiyon planı üretmek demektir. Kısacası olası bir negatif duruma karşı strateji geliştirmek şeklinde yapılmalıdır.

Gençleri anlıyorum ama bazılarına katılmıyorum …

Kim en az enerjiyi harcayarak (hatta hiç harcamadan) en yüksek hız, başarı, para, şöhret istemez, var mı aramızda öyle birisi ? Bu durumu en güzel Bülent Ersoy’un bir sözü olan “fevkaladenin fevkinde” ile tarif edebiliriz.

Gençleri 3 bölüme ayırabiliriz …

- Daha çok çalışmalıyım, kendimi geliştirerek ilerleyebilirim

- Şimdi hangi tuşa basacağım

- Girişimciyim ben

Daha çok çalışarak ilerlemek isteyenler herhalde her ailenin takdir edeceği çocuklar olacaktır. Ama bunun için diplomaları üst üste koyma yöntemine çok katılmıyorum, bir noktadan sonra dışarıda sürmekte olan hayatın içine katıldıktan sonra istenilen sayıda diploma almanın bir sakıncası olmaz ama önce diplomaları alıp sonra kapıdan dışarı çıkmak istemek bence olayı geciktirmek demektir. Ne de olsa öğrencilik gibisi yoktur.

Diğer yandan hangi tuşa basıp iş yapabileceğini sorgulayan arkadaşlara  “bir yerde bir şey yapmanın ne kadar kolay olduğunu düşünüyorsunuz” diye sormak istiyorum. Önerim ise okudukları konu ne olursa olsun gidip geçici bir işte, mesela bir fast food restoranında, bir turizm şirketinde, bir bankanın satış veya ön büro kısmında, bir dükkanda, bir şantiyede (hangi konuya merakları var ise)  bir süre çalışmalarıdır. Şimdi diyeceksiniz ki ne alakası var … Okunulan iki satır kitap ile bir anda bir kaç tuşa basarak başarılı olunamayacağını ne kadar erken öğrenirlerse o kadar iyi olur diye düşündüğüm için bu öneride bulunuyorum, karar basacağı tuşu arayanların, yıllarca basacağınız tuşu bulamayabilirsiniz.

Girişimcileri hep sevmişimdir, elbette risk alıp çalışanları. Ailesinin parasını kullanıp, tembellikleri ile bunu kaybedenleri değil. Girişimciler bir süre alçaktan sürünmeyi (ailelerinin durumu ne olursa olsun) öngörmeli, yılmamalı, bozguna uğradıklarında tecrübeli birisine gidip morallerini tekrar şarj ederek devam etmelidir. İlk problemde geriye dönüyor iseniz, gidilecek yol kalmadığını düşünüyor iseniz hemen yaptığınız işi bırakın çünkü bir girişimci böyle davranmaz ve girişimci ruha sahip değilseniz sakın zaman kaybetmeyin.

Rastladığım diğer bir durum konuları aslında öğrenmemiş, öğrenmek için bir çaba göstermeyen ve özelliklerini bir yerde başarılı olabilmek için yeterli görenler. Bu asla olmaz, olacağına inanıyorsanız gidin milli piyango bileti alın ve şansınızı katlayın. Niçin bu insanlar bilmediklerini anlamıyor ve üzerine gitmiyor ? Çünkü kolay olan bu, belki böyle de olur diyorlar; anlıyorum ama katılmıyorum.

Gençler için tavsiyem : İş hayatınızın başında hangi “size göre vasıfsız” işte çalıştığınızın bir önemi yoktur, öğrenerek devam etmenizin önemi vardır. Size hayatı ve  insanları öğretmeyecek işlerde vakit kaybetmeyin, eğer işleri zorlanmadan yapmaya başladı iseniz bir sonraki adıma nasıl geçerim diye düşünün ve çalışın. Bir vida ancak biraz zorlanarak yuvasına girer ise tutar ve sağlam durur.

Yorumlarınızı bekliyorum …

Diğer benzer yazılarım :

İşinizde ilerlemek, terfi etmek için ne yapmalısınız ?

Kariyerini geliştirmek isteyen kişilere 5 öneri

Her yaştaki insan için 1 aylık kişisel gelişim planı

Gençler için el feneri

Patronunuzun sizden beklediği 3 şey nedir ?

Kendi işini kurmak isteyen girişimciler için …