Sürüş hocası diyor ki :

- Çabuk hareket edebilmen için direksiyona biraz yakın olmalısın.

- Nereye doğru gitmek istiyorsan oraya doğru bakmalı ve konsantre olmalısın.

- Çok frene basarsan tekerlekler kitlenir.

- Çok gaz verirsen araba spin hareketine başlayabilir.

Bu arkadaşı danışman olarak değerlendirebilirsiniz, sürücüye söylediklerinin hepsi bir organizasyon için de geçerli.

Tags:

Re-Structuring veya Yeniden Yapılanma !

Sizin başınıza hiç geldi mi ?

Şirketiniz için hiç düşündünüz mü ?

Birisi niye “yeniden yapılanma” düşünür ?

-  Başı belaya girmekte olduğu veya girdiği için.

-  Mevcut durum ile problemleri çözemediği için.

-  Garip personel problemleri ile uğraşmakta olduğu için.

-  Piyasa gerçekleri ile şirketin gerçekleri ayrışmakta olduğu için.

-  Hepsi birden …

Hangisini işaretlerseniz işaretleyin veya burada olmayan bir sebebi ekleyin sonuçta olacak olanı değiştirmeyecektir.

Yeniden yapılanma “av” haline gelmiş veya “avlanmış” bir firmayı “avcı” haline getirmez.

Yeniden yapılanma lineer gelişme sağlar, bu tür projeleri yönetecek olan kişiler dengeli kişilikler olacağı için zıplama oluşmayacak, rakibin önüne geçilemeyecektir. Sadece aşınma süreci yavaşlayacak ama acı yok olmayacaktır.

Bakınız … Arkadaysan sıçramalısın ….

Diğer sonuçlarını belki başka bir yazımda ele alırım …

Başarılı sonuç almaya çalışmak, bunun için yolu bulmak, yöntemleri uygulayabilmek bir insanın hem iş hem de özel hayatında onu ileriye taşıyabilecek bir kuvvettir. Kariyerinde ilerlemek isteyen herkesin bu konuda kendisini geliştirmesi gerekir.

Tutkulu ve enerjik, bir iş için iç veya dış standartları aşmayı öngören bir anlayış ile sonuç almaya çalışmak, sonuca ulaşmadan durmamak, çıkan engellerden yılmadan ileri devam etmek, sürekli gelişmeye inanarak başkalarını da bu doğrultuda motive etmek sonuca ve başarıya odaklı olmanın tarifi olabilir.

Şimdi daha iyi anlaşılsın diye bir de tersini tanımlayalım. Bu profili hemen tanıyacaksınız çünkü hepimizde biraz var:

Enerjisini bir çok işe yaymaya çalışan, hatalı öncelikler ile uğraşan, bu günün işini yarına erteleyen, geçmişten ders almayıp hep günü kurtarmaya çalışan, acil işi bir türlü bitmeyen, gelecek için bir şey yapmayan …

Sonuca odaklı olmanın dozu kaçarsa

Her şeye rağmen sonuç almaya çalışmak insanlar arası kuralları ve davranış etiklerini zorlayabilir. Eskiler ne demiş “azı karar çoğu zarar”.

Eğer bir yönetici iseniz her şeye rağmen yaklaşımı takım oyununu bozabilir, elemanlarınızı bir arada veya şirketinizde tutamayabilirsiniz. Eskiler bunun için de demişler ki ” hırs soğuk yenmesi gereken bir yemektir “.

Bir süre sonra “ben merkezci” olma ihtimaliniz yükselebilir, ne yapılması gerektiği ile ne yapmanız gerektiği bir birine karışır. Mantığı zorlayan biçimde baskı veya eleştirilere kapanma ihtimali gerçekleşebilir. Bütün bunlar sizi geriye dönüşü zor bir yola sürükler, yolun sonu işinizin de sonu olabilir. Eskiler bunun için de bir şey söylemiştir herhalde …

Bu durumu engellemek için kendinize şunları sorabilirsiniz :

Acaba ben insanları kaybetmek pahasına sonuçların elde edilmesine çok mu fazla önem veriyorum ?

Hedefe başka bir yoldan gidebilmenin imkansız olduğunu niçin düşünüyorum, başka bir yol için isteksizmiyim mi acaba ?

Ben niçin başarıyı başkaları ile paylaşmak istemiyorum, dünyanın merkezi ben miyim ?

Kendinizi geliştirmek için ise şunları yapabilirsiniz :

- Ekibiniz ile hedefi, zaman ve aksiyon planını paylaşmalısınız

- İnsanların kritik konularda aradığı, başvurduğu insan olmaya çalışmalısınız

- Karşınıza çıkabilecek engelleri önceden tahmin etmeye ve olunca ne yapabileceğinizi düşünmeye çalışın (Bence en zoru budur, insan evladı her şeyi aşabileceğini varsaydığı için çoğu kez ön hazırlık yapmaz … bakın etrafınıza herkes “en iyi otomobil sürücüsü” değil mi … inanmıyorsanız sorun ondan iyisi var mı diye … o zaman niçin araba sürmeyi öğrenmeye çalışsın ki …)

- İş konusunda kendinize yöneltilen okları “iş” olarak algılayın, hatalarınızdan öğrenin. Size yapılan eleştiri veya ufak çaplı saldırı operasyonlarından dersinizi alın ve devam edin. Eğer yapılan saldırı kişisel temelli bir şey ise de boşverin, siz devam edin … bir süre sonra dikiz aynanızda sadece boş bir yol göreceksiniz

- Neleri daha iyi yapmalısınız, nasıl daha iyi organize olabilirsiniz, performans kriterlerini ve hatta söylenmemiş olabilecek performans kriterlerini anlamaya çalışın. Çözülecek problemi sadece çözmekle kalmayın, onu nasıl bir başkasının uzun süre aşamayacağı bir noktaya taşıyabileceğinizi de düşünün.

Peki biz nasıl anlayacağız birisinin böyle olup olmadığını :

* Fırsatları görüyor ve onlar için harekete geçiyor mu ? Yoksa sadece dudak tiryakiliği yaparak “olsa”, “yapılsa” gibi zeki yorumlar mı yapıyor.

* Kendisi ve ekibi için performans standartlarını yüksek tutuyor ve onlara ulaşmanın kendisinin ve ekibinin sorumluluğu olduğunu ifade ediyor mu ?

* Zor hedefler için yeni yol ve yöntemler bulmaya çalışıyor, bu konuda ısrarcı davranıyor mu ? Bunun tersi fazla bir şey yapmadan beklemek ve etraftakilerin hedefi unutmalarını ummaktır.,

* Yaptığı işte pozitif, başarı için samimi olarak yardımcı olmak isteyen ve aynı zamanda başkalarının da ulaşmak durumunda olduğu hedef için onlara istekli bir biçimde yardımcı olmak istiyor mu ? Bunun tersi benim çok işim var arkadaşlar, elimizi sizin işe süremem zaten beni de ilgilendirmez …

* Başkalarını fikir ve önerilerini açıklamaları için motive ediyor mu ?

* Başkalarınında performansını yükseltmek için çalışıyor mu yoksa sadece kendisini öne çıkartmaya mı çalışıyor ?

Tags:

Üniversite ortamında son dersimi bundan yaklaşık 33 sene önce Boğaziçi Üniversitesi yaz kursunda vermiştim. O zamanlar ben de öğrenciydim.

Aradan geçen 33 sene için yüzlerce seminer verdim, hepsi çalışan kişilerin katıldığı etkinliklerdi.

Dün (13 Şubat 2013), 33 sene sonra, Bahçeşehir Üniversitesinde Business Communication dersi ile bu tecrübeyi bir kez daha yaşama fırsatım oldu ve bütün yarı yıl devam edecek. Hem benim için hem de öğrenciler için eğlenceli ve öğretici olacağını düşünüyorum.

Konu eğitim ve dersimiz İngilizce olduğu için size Thomas Huxley’in bir sözünü aktarmak istiyorum.

Perhaps the most valuable result of all education is the ability to make yourself do the thing you have to do, when it ought to be done, whether you like it or not.

Bana tekrar üniversite ortamını yaşama fırsatı sağlayan 40 yıllık dostum Necil Beykont’a ve üniversite yöneticilerine teşekkür ederim.

Toprağın altında bulunan demir cevherinden arabaya 81 saat içinde ulaşılmıştı. Bugün en basit saç parçanın “satın alınmış” saç plakadan otomobilin üstüne ulaşma süresi en iyi ihtimalle 72 saat …

Henry Ford bu işi başarırken hem ücretleri geliştirmiş hem de çalışma süresini kısaltmıştı …

Bugün yalınlaşma, israfın elimine edilmesi konuşulduğunda ilk duyulan “ama öyle olmaz …” cümlesi o günlerde henüz icat edilmediği için bunlar başarılmıştı herhalde, izleyin … hızlı üretimin ne olduğunu hiç değilse görmüş olun.

Benim çocukluğumda (40 yıl kadar önce) bilgisayarlardan süper işler beklenirdi. Filmlerde bol ampüllü kutuların bazen dünyayı yönetmeye çalıştığını, bazen onları ele geçirmek için büyük mücadele veren insanları seyrettik.

Sonraları bilgisayarların dünyayı yönetmek yerine oyun oynamak için çok iyi olduklarını anladık. Bu arada şirketlerimizin rutin işlerini, araştırma çalışmalarının yoğun işlemlerini çok iyi yapabildiklerini öğrendik. Dünyayı yönetmek işini şimdilik yapamayacaklarına karar verdik.

(Turist Ömer ve kompiter arasında geçenleri gençler bilmez ama bence bilseler iyi olur …)

Artık bilgisayarların dünyayı yöneteceğini konuşmuyoruz, arkalarında bulunan elektrik fişi buna engel, çekince durması şimdilik en önemli çıkmazı.

Ancak sağladığı analiz çabukluğu orta kademe yöneticilere olanı biteni daha hızlı anlamalarını, günlük işlemlerin daha hızlı ve hatasız olmalarını sağlıyor, insanların her an bir birlerine ulaşabilmesini gerçekleştiriyor. Bu imkanlar iş kavramlarını elbette etkiledi, iş dünyasında bilgi kullanımı ile iş yapma biçimi değişti, şirketler bir birlerinin bilgi sistemlerinden faydalanmaya ve bu nedenle operasyonlarını daha az insan saati kullanarak gerçekleştirmeye başladılar.

Dolayısı ile bilgi sistemi olmayan veya paylaşamayan şirketler bir süre içinde değişime uğramak zorunda …

Yarının şirketleri daha yalın, süreçlerin daha kısa tasarlandığı (uzun yapanlar sahneyi terk edecektir) yerler olacak. Bu sayede hiyerarşik derinlik azalacak, yönetenler aynı zamanda bilgiyi kullanma konusunda ustalaşmış olacaklardır, ustalaşmayanlar ya daha ucuza çalışan, daha az kazanan konuma geçecekler ya da iş dünyasından çıkacaklar.

Bir çok U-Hücre saat istikametinin tersine doğru tasarlanır: Niçin ?

İnsanların büyük çoğunluğu sağ elini kullanır, bundan dolayı U hücrenin akışı da “sağ elin tutması ve içeri alması”, “sol elin bırakması ve bir sonraya aktarması” şekline uyum sağlar. Buna “sol elin içeride” olması da diyebiliriz.

At yarışlarının büyük çoğunluğu ve NASCAR otomobil yarışları niçin saatin ters yönündedir ? Niçin pist yarışlarında atletler soldan sağa doğru (saatin tersine) koşarlar ?

Bu işin beynimizle ilgisi var. Bir çok insanın sağ elini kullanması ile aynı esasa dayanıyor (sol el içeride kuralı). İnsanın “sağ beyni” 3 boyutlu algıyı kontrol eder ve yine insanın sağ beyni sol tarafını daha etkin yönetebildiği için insan sol tarafını daha iyi kontrol eder ve görür (Matsumoto).

Şimdi isterseniz bu prensibi okumamış bir arkadaşınıza bir oyun oynayabilirsiniz. İkinizin de eşit sayılan koşucular olduğunu varsayarsak eğer arkadaşınız ile kim daha hızlı koşar iddiasına girerseniz şöyle yapın … Daire şeklinde bir parkuru siz saatin tersine koşun ona da saat yönünde koşmasını söyleyin (eğer sağ elini kullanıyor ise). Eğer düz yolda yenişemiyor iseniz bu kez siz kazanacaksınız.

Üretim alanında bazı U-Cell tasarımları saat yönünde de tasarlanmış olabilir. Netice de operatörleriniz nasıl rahat ediyor ise öyle yapmalısınız. Ancak sağ elini kullanan insanların sol – el – içte pozisyonunda en rahat ettiklerini siz de gözlemliyorsanız bu özelliği kullanabilirsiniz.

Video 5S üzerine. Kılavuzu karga olanın … diye başlayan söze uygun bir durumu anlatıyor. Başlangıçta adam kadına 5S seni heyecanlandırdı mı gibi bir soru soruyor, kadının her halinden çok heyecanlı olduğunu ! anlayabiliriz.

Ne günlere kaldık, heyecan duyacak başka bir şey kalmamış gibi …

Tags:

Detaylara Önem Vermek

Detay denilen şey organizasyon içinde bulunduğunuz noktaya göre değişir. Örneğin 38 fabrikası olan bir şirketin yöneticisi iseniz fabrikaların hangi ülkelerde olduğunu bilmek bile detay sayılabilir, bir bakım mühendisi iseniz uğraştığınız makinanın sigortası bir detay olabilir. Diğer yandan “bir işi yaparken detaylara dikkat et” denildiğinde o işin etkileyeceği ve etkilenebileceği noktaların hepsini dikkate al demek istiyorsunuzdur.

Detaylara Önem Vermek : Bir işi yaparken küçük yada büyük olduğuna bakmadan o işi çevreleyen ve o işin çevrelediği her noktayı dikkate almak, kaynakları dikkatli kullanmayı becermek, planlama yaparken bu unsurları dikkate alabilmektir.

Örneğin stok sayımı yapacaksınız, önce ne yapmanız gerekir ? Stok alanında fiziki harekete son vermeniz, bilgisayar üzerinde sayım başlamadan önce bir liste elde etmeniz gerekirdi. Şimdi düşünün, işin bilgisayar kısmını umursamadınız ve “sadece saydınız” … Bu durumda sayımınızı kıyaslayabilecek bir noktanız olmadığına göre iş eksik yapıldı demektir.

Veya siz müdürünüz için bir randevu alıyorsunuz. Bunu yaparken randevu yerini bir alışveriz merkezi olarak not alıyorsunuz ve restoranın ismini yazmıyorsunuz veya size söylenmiyor ve siz de atlamış oluyorsunuz …

Peki bir insanın detaylara önem verdiği nasıl anlaşılabilir :

* Elde ettiği bilgiyi çapraz olarak doğruluyor mu ? Mesela randevu yeri çok bilinen bir yer değil ise internet üzerinden haritaya bakıp doğrulama yapıyor mu, o noktada otopark imkanlarını sorguluyor mu ?

* Başkalarına ilettiği bilgi net ve kullanılabilir bir format içinde mi ?

* Kendisinden beklenen bilgiyi umulan ve kullanışlı olabilecek bir süre içinde aktarabiliyor mu ?

* Hem kendisinin hem de başkalarının yaptığı işi gözlemleyerek düzeltici aksiyon üretebiliyor mu?

* İşini prosedür ve standartlara uygun olarak gerçekleştiriyor mu ? Prosedürlerde gördüğü eksikliği hem kapatıyor hem de düzeltici çalışma öneriyor mu ?

* Aaa, onada mı bakmam gerekirdi veya bana bunu söylemediniz … diye tepki veriyor mu ?

Şeytan ayrıntıda gizlidir sözü doğru ise ayrıntılara girdikçe ortaya çıkacak olan şeytan bana ne yapar diye düşünmüyor iseniz o zaman şeytandan da korkmuyorsunuz demektir, ne güzel … Bu son cümleyi detaylara olan hakimiyeti test etmek için kullanabilirsiniz.

Not : Bu yetkinlik tanımlarını kariyerinde ilerlemeyi, talip olacağı görevleri, pozisyonları gerçekten isteyen kişiler için yazıyorum. Bu sayede kendilerini işe alacak veya kariyer rotalarında ilerlemeleri için onlara destek olacak, yön verecek kişilerin hangi kriterlere dikkat ettiklerini bilmeniz gereklidir. Diğer yandan şirketlerde ?performans ölçümü?, ?performans yönetimi?, ?yetkinlik esaslı değerlendirme? giderek yaygınlaşmaktadır. Bir profesyonel olarak kariyerinizi geliştirmeniz bu dünyanın kurallarını ve bakış açısını anlamanız ile mümkündür. Sizlerinde yorum veya yazılarınız ile katkılarınızı bekliyorum.

Profesyonel Olma, Profesyonellik

“Konuşmasının, seçtiği kelimelerin, davranışının, görünüşünün ve genel durumunun başkaları üzerinde yapacağı etkiyi dikkatlice düşünen ve karşısında ki insanlar üzerinde istediği etkiyi yaratacak biçimde davranan kişi veya bu şekilde davranmak.”

İlk bakışta samimiyetsiz gibi görünen bu tanımlama tam da böyle değil. Neticede bütün liderler bu yeteneklerin bir kısmına sahip ve başarılı uygulayıcılardır, liderlik olmasa bugün için var olan toplumsal düzen olmazdı (başka bir şey olurdu, daha mı iyi olurdu acaba …). “Profesyonellik” iş hayatında çok aranan bir yetkinlik, çünkü iş yapma düzenimizin üzerinde durduğu kurgu ve kurallar bu tür değerler ile donatılmış durumda.

Şimdi gelelim “profesyonel” olanı nasıl anlayabileceğimize …

* Birinci madde dış görünüşe gösterilen özen ve temizlik, bunun koşullara ve ortama uygun ve yakışır olması.

* Başkaları tarafından nasıl algılanacağını anlıyor olmak. Örneğin herkesin takım elbise ile katıldığı bir toplantıda “ne var bu delikli kot pantalonda, en iyi marka, bunlar anlamıyor” şeklinde savunma yapmanın bir anlamı yoktur. Anlaması gereken onlar değildir.

* Başkaları üzerinde “pozitif etki” yaratacak olan davranışları önceden hesaplayabilmek ve buna uygun davranmak. Bu maddeyi biraz “rol yapma” gibi düşünebilirsiniz ancak hayat sadece siyah ve beyaz değil. Karşınızdaki kişiye çok kötü bir olayı “pozitif” sonuç alacak şekilde aktarmanın bir yolunu bulmalısınız diye düşünmelisiniz. Yoksa iş “Negatif” olmak, “Kötü” olmak ise bu zaten en kolay şeydir.

* İnsanlar ile göz temasından kaçınmaz, isimleri ile hitap eder, arkadaşlık oluşturmak ister. “Profesyonel” işini bilen kişi olduğuna göre insanlar ile iş yapabilmenin yollarını izlemek zorunda olan kişidir aynı zamanda.

* Beraber çalıştığı kişilerin haklarını korur, iş saatleri içinde “kişisel telefon”, “izin alma”, “başkalarına iş yükleme” gibi faaliyetlerden sakınır. İş ortamının huzurlu olması için çaba harcar.

* Bir profesyonel yaptığı işi sever. Yaptığı iş hayalinde olan iş olmayabilir ancak o noktada o işi yapmak üzere ona güvenilmiştir, mızmızlanmak profesyonel bir kişinin davranışları arasında olmamalıdır. Eğer yapmayacak, aksatacak ise o işi bırakmak da profesyonel bir davranıştır.

Not : Bu yetkinlik tanımlarını kariyerinde ilerlemeyi, talip olacağı görevleri, pozisyonları gerçekten isteyen kişiler için yazıyorum. Bu sayede kendilerini işe alacak veya kariyer rotalarında ilerlemeleri için onlara destek olacak, yön verecek kişilerin hangi kriterlere dikkat ettiklerini bilmeniz gereklidir. Diğer yandan şirketlerde “performans ölçümü”, “performans yönetimi”, “yetkinlik esaslı değerlendirme” giderek yaygınlaşmaktadır. Bir profesyonel olarak kariyerinizi geliştirmeniz bu dünyanın kurallarını ve bakış açısını anlamanız ile mümkündür. Sizlerinde yorum veya yazılarınız ile katkılarınızı bekliyorum.

Bir iş sahibi, bir patron için en zor kararlardan biri işini satmaya karar vermektir. Çoğu kez zor zamanların sinyalleri göz ardı edilir, iyi günlerin yakında geleceği düşünülür ancak çoğunlukla bu bekleyiş şirketin değerini daha da düşürür.

Bir şirketin satılması veya devredilmesi, şirketinizin hayatına başka birileri tarafından yönetilerek devam etmesi gerektiğini gösteren bir dizi sinyal oluşur ama muhtemelen bu zor kararı ertelemek en kolayıdır.

Şirket satma kelimesini her zaman başka birisine para karşılığı olarak satma şeklinde düşünmeyin, yönetimini devretmek de benzer bir prosedür veya alt yapı gerektirir. Örneğin işini 20 senede kurmuş bir “baba” oğluna veya kızına şirketi bir anda al ve yönet diyebilir mi ? Devir alan kişi bunu yapabilir mi ?

Bunun olmadığını biliyoruz, bir araştırmaya göre şirketlerin sadece % 30′u ikinci nesile geçerken üçüncü nesile geçenlerin oranı ise % 12 imiş. Bu konuda başka bir araştırma üçüncü nesil için % 4 oranını veriyor, ABD’de 1920′li yılların ilk 69 (en büyük 69) firmasından 1980′li yıllarda sadece 3 tanesinin yaşamına devam etmeside benzer bir istatistik. Kısacası insanlar 60 yaşını görebiliyor ama şirketlerin % 90′ı göremiyor.

Böyle olmak zorunda mı ? Değil elbette ama gerekenlerde yapılmalı.

Şimdi gelelim ne tip sinyal veya olaylar şirket sahibi (muhtemelen kurucusu) ile şirketin yollarınının ayrılması gerektiğini gösteriyor kısmına …

Şirketinizin rekabetçi durumunu korumak için büyük bir sermaye yatırımı yapmak zorunda olduğunuzu anladığınızda yatırımın ödeme vadesi sizin emeklilik planlarınızın ötesine taşıyor olabilir. Belki de artık bir stratejik ortak bulmanın zamanı gelmiştir. Bu sayede yeni bir kaynağın yanı sıra yeni bir enerji ile yatırım gerçekleşebilir, siz de benden sonra ne olacak diye düşünmezsiniz.

Büyük bir rakip her gün sizin pazar payınızı biraz daha küçültüyor ise çanlar çalmaya başlamış demektir. Mesela siz de bir şirketin hisse senetleri var ve ismi X olsun. Bir süre sonra dünya çapında bir şirketin X ile benzer bir ürün veya hizmeti satmaya başlayacağını öğrendiğinizde ne yaparsınız ? Herhalde hisselerinizi hemen satmaya çalışırsınız … Peki böyle bir durum sizin şirketinizin başına gelirse ne yapmalısınız ? Şirket sahipleri objektif olurlar ise ne yapacakları belli ya çekilecekler ya değişecekler (çekilmek tek yol değil elbette ancak üzerinize gelen dalganın yüksekliğini ve taşıdığı su miktarını doğru belirlemeli ve ona uygun dalgıç kıyafeti kullanmalısınız) …

Şirketinizin yoluna çevik, daha çok risk alan, girişimci bir firma çıktığında 3 ihtimal vardır. Birincisi onu satın alıp yok edersiniz, ikincisi yön değiştirip mücadele edersiniz, üçüncü olarak da siz satarsınız. Niçin hemen bir şey yapmalısınız ? Çünkü sizden çevik ve hırslı bir firma yolunuza çıktı ise amacı müşterilerinizi almaktır ve eğer alıyor ise geçen her gün şirketinizin değerini de düşürecektir. Eğer satmayı düşünüyorsanız şimdi yapmak en iyisidir.

Sektörünüzde önemli bir şirket sizin bir rakibinizi satın aldı ise pazarını genişletmek için bunu yapmıştır ve herhalde sizin müşterilerinize de gideceklerdir. Bir diğer ihtimali de siz değerlendirebilirsiniz … Bu büyük firmanın rakibi olan başka bir büyük firma da belki bunun üzerine benzer bir hamle yapıp şirket aramaya başlar. İşte satmak için en iyi zaman.

Eskisi kadar enerjik değilsiniz, sağlık endişeleriniz var veya artık uzaklaşmak, kendi sağdınız sütü içmek istiyorsunuzİçinizdeki ilgi ve rekabet etme ateşiniz sönüyor ise belki de bırakmak en iyisi. Çünkü büyümüyor hatta daralıyor olabilirsiniz, bu durumda devam etmek bugüne kadar biriktirdiklerinizi de tehlikeye atmak olabilir.

Veya artık sıkıldınız, ölmeden önce yapılması gereken 100 şey kitabı okurken ben ne yapıyorum yahu dediniz ve bir anda ilgi alanınız değişti. İşte size güzel bir “terk etme” sebebi.

Çocuklarınız sizin işinizi devam ettirmek ile ilgilenmiyor veya yapamayacaklarına inanıyorsanız en iyisi onları ne yapacağı belli olmayan yöneticiler ve bir şirket ile baş başa bırakmamaktır. Hala daha para ediyor ve siz işin başında iken satın, onlar için kolay yönetilebilir bazı yatırımlar yapın ve benden sonra ne olacak endişenizi sonlandırın.

Çok önemli müşteri veya çalışanlarınızı kaybetti iseniz bu durumda ya radikal tedbirler ile yeni bir plan yapacaksınız ya da “terk etme zamanı” diyeceksiniz. İş sahipleri şirketleri için çoğu kez duygusal karar verir, işlerin düzeleceğini ümit ederler ancak çoğu kez bu olmaz. Radikal olmak, “tedavi edilemeyecek kolu kesmektir” ve terk etmenin hemen hemen tek alternatifidir.

Herşeyi bir gün satmak için organize etmiştiniz ve şartlar oluştu. Bu durumda zaten eliniz “EXIT” düğmesinde idi ve ona basacaksınız. Rekabet, pazar koşulları, şirketinizin pozisyonu … Hepsini uzun zamandır gözlüyor ve şirketinizi satmak için düzenliyordunuz. En sonunda iyi bir danışman ile beraber alıcılar ile görüşmeye başladınız ve hiç panik yaratmadan, iyi bir değer ile satışı ve misyonunuzu tamamladınız.

Şirketlerin yaşamına devam edebilmesi için yönetimin el değiştirmesi gerekir (aynı aile içinde veya yabancılar ile), başka türlü bir şirket nasıl 50 yılı aşabilir ki ! Bir şirketin el değiştirmesi ise bir kaç değişik şekilde olabilir. (Bu konu ile ilgili diğer yazıyı okumak isterseniz tıklayabilirsiniz “Firmanızın değişime ihtiyacı olup olmadığını nasıl anlarsınız” )

Sözün özü sonunda 4 ihtimal var (3 demek isterdim ama maalesef 4)…

1. Satıp tamamen işten çıkılabilir, buna yabancılar EXIT diyor.

2. Diğer yöntem büyük bir şirketin sizin stratejik ortağınız olması. Anlaşmalar iyi yapılmaz ve siz bir gün onlar için yük gibi görünmeye başladı iseniz sonuçta bir gün siz EXIT etmeseniz de stratejik ve büyük ortağınız sizi OUT etmiş olabilir. Bence uzun ve sancılı bir süreç ve sonunda bunun olma ihtimali var.

3. Diğer bir yöntem iş sahibinin işi aile bireylerine devretmesi. Bu durumda işin devam riski yine aile varlıklarını tehdit etmeye devam edecektir ancak en azında “kurucu” gidip biraz inek sağıp tavukların altından yumurta toplama zevkini tatmış olur. Tabi diğer alternatiflerde var, güzel bir motosiklet alıp saçları uzatmak (kaldı ise), bir tekne alıp turlamaya başlamak, dünyayı gezeceğim diye sırra kadem basmak gibi …

4. Şirketinizden önce sizin exit etme ihtimaliniz, bence ilk 3′ünden birini seçin

Adaptasyon, Uyum Sağlayabilme

Adaptasyon, çevre ve koşulların değişmesine ayak uydurabilmek veya bir canlının bir hedefi gerçekleştirebilmek için davranış ve metodlarını değiştirebilmesi olarak tanımlanabilir. Uyum sağlayabilen canlılar her durumda değişikliğe karşı “pozitif” bir karşılık vermekte, yeni yol ve yöntemlerin öğrenilmesine “istekli” davranmaktadır. Diğer türlü zaten adapte olamazlar.

Biraz aklınızı zorlarsanız bu kavramın “survival of the fittest” veya “doğal seleksiyon” tanımları ile benzerliğini görebilirsiniz. Bu tanımlara göre de hayatına devam eden türlerin en güçlü olanlar değil ortama en iyi adapte olanlar olduğunu kabul edebilirsiniz.

Her ne kadar şirketlerin 35 m2 içinde yaptıkları değerlendirmeleri etkilemeyecek bile olsa dikkatinizi çekmek istediğim bir konu var. Uyum sağlamak, adapte olabilmek her zaman iyi bir şey mi ?

Eğer herkes şartlara uyum sağlar ise şartları kim değiştirecek ? Neyse onu da insan kaynakları uzmanları hangi göreve hangi yetkinlik gerekli aşamasında düşünsünler …

Bir insanın adapte olabilme isteğininin olup olmadığını nasıl anlayabiliriz şimdi bu ip uçlarına bakalım.

* Değişikliklerin niçin çalışmayacağını değil “nasıl çalışacağını” araştırır, yöntem geliştirmek için pozitif çaba gösterir.

* Değişikliklere hızlı tepki gösterir ve uyum sağlamaya çalışır.

* Etkinliği arttırabilmek için pozitif önerilerde bulunur, çevresini uyum çalışmasının içine çekmeye çalışır

* Yeni metodları öğrenmeye isteklidir, bir köşeye çekilip nasıl başarısız olunacağını değil yenilikleri nasıl hayata geçirebileceğini düşünür.

* Taktik veya stratejisini değişen duruma göre gözden geçirir, gerekirse değiştirir.

* Eleştiri veya geri beslemeyi kendisini yeniden düzenlemek için kullanabilir.

* İş temposunda olan değişikliklere uyum sağlar, ekip arkadaşlarına karşı adildir, üzerine düşen yükten kaçmaz. (Bu durum bir çalışanın hoşuna gitmiyor veya buna uyum sağlamak istemiyor olabilir, her şeye uyumlu olacağız diye bir konu elbette yoktur ancak adil olmak, kaytarmamak gerekir)

Not : Bu yetkinlik tanımlarını kariyerinde ilerlemeyi, talip olacağı görevleri, pozisyonları gerçekten isteyen kişiler için yazıyorum. Bu sayede kendilerini işe alacak veya kariyer rotalarında ilerlemeleri için onlara destek olacak, yön verecek kişilerin hangi kriterlere dikkat ettiklerini bilmeniz gereklidir. Diğer yandan şirketlerde “performans ölçümü”, “performans yönetimi”, “yetkinlik esaslı değerlendirme” giderek yaygınlaşmaktadır. Bir profesyonel olarak kariyerinizi geliştirmeniz bu dünyanın kurallarını ve bakış açısını anlamanız ile mümkündür. Sizlerinde yorum veya yazılarınız ile katkılarınızı bekliyorum.

Bazı çözümleri, bazı yazılımları, bazı iş yapma yöntemlerini herkes oy birliğiyle kabul ediyor olabilir.

Bu ?kabullenme? tercihin doğru olduğu anlamına gelmez.

Herkesin aynı yazılımı, aynı iş yapma yöntemlerini kullandığını düşünün … Bu durumda farkınız ne olacak ?

Giderek aynılaşan şirketler rekabet kazanında bir arada pişer.

İşte bu yüzden yeni yaklaşımları destekleyin, yeni fikirlerin kabul görmesi için elbette sıradan tercihler için harcayacağınız çabadan daha fazlası gerekecektir.

Tags: