Ne olmak istiyorsun ?

- Enterprenör

Yani nasıl ?

- Girişimci

Bundan yıllar önce “ben enterprenörüm” diyen birisi ile ilk karşılaştığımda enterplanör’mü diyor acaba diye düşünmüştüm … planör ile helikopter arasında gidip gelmiştim. Sonraki yıllar bu kelime beni hep ürküttü ama artık korkmuyorum.

Bu arada 1980 yılında cebimde 5 kuruş yok iken bir arkadaşımla beraber Türkiye’nin ilk yazılım şirketini kurmuş ve bugüne kadar (Üniversite asistanlığım hariç o da 1 ay) hiç bir zaman bordrolu çalışmamış birisiyim.

Korkutmuyor çünkü hem çok duyuyorum hem de ben artık emekli olduğum için bu girişimcilerin alanı dışında bulunuyorum. Şaka bir yana hayatı boyunca birisinden maaş almış kişilerin ortalıkta “girişimcilik” anlatması ve hatta kendilerini girişimci olarak görmeleri beni eğlendirmiyor değil. Elbette memlekette kavramları çekiştire çekiştire her şey haline getirmeniz mümkün çünkü olayların içi ile çok az kişi ilgileniyor.

Bu yazıyı yazmadan önce tanımına baktım, gördüm ki meğersem ben de bir enterprenör’müşüm ve tam da şüphe ettiğim gibi bizim bakkal’da öyle imiş.

Önce Wikipedia tanımını veriyorum :

The term entrepreneur (Listeni/??ntr?pr??n?r/) is a loanword from French, and is commonly used to describe an individual who organizes and operates a business or businesses, taking on financial risk to do so.

Türkçe meali ise :

Risk alarak bir işi (işleri) organize eden ve yürüten kişi.

Konu herhalde çok açık değil mi ?

Bir başkasından gelir garantisi olmaksızın, kendi finansal kaynaklarını ortaya koyarak (risk alarak) bir fikri (yepyeni olmayabilir) hayata geçirmek üzere bir kurgu, operasyon veya örgütlenme gerçekleştiren ve bunu yürüten kişiye “girişimci” denmesi gerekiyor. Şimdi 3 ince detaya dikkatinizi çekmek istiyorum :

Kendi finansal kaynaklarını veya kaybetme sorumluluğunu taşıdığı, kaybettiğinde ödemek zorunda olduğu kaynakları kullanarak iş yapan kişi diyoruz. Örneğin bir şirkette veya kurumda çalışıyorsunuz ve aklınıza gelen bir şeyi uyguladınız … bu sizi girişimci yapmıyor. Risk almıyor iseniz size girişimci diyemiyoruz.

Yepyeni olması gerekmeyen bir fikri hayata geçirmek diyoruz. Elbette yepyeni, kimsenin akıl etmemiş olduğu ve müşterisi olan bir fikriniz var ise ne güzel ama mutlaka öyle olması gerekmiyor. Yepyeni olur ise ona inovasyon (innovation) diyoruz.

Ortada bir operasyon olmalı. Sadece cin fikir yeterli olmuyor, bunu bir operasyona, işe, para getiren bir makineye çevirmeniz gerekiyor. Dolayısı ile iş nasıl yapılır ve nasıl yönetilir bilmeniz mutlak şart.

Kısacası iş kurmaktan, kendi işinizi kurmaktan bahsediyoruz.

Dolayısı ile şöyle düşünmeyin :  Öyle bir şey bulmalıyım ki ……

Düşüncelerinizi bekliyorum …

ERP dendiği zaman aklımıza niçin hemen Bilgisayar Mühendisi veya Endüstri Mühendisi geliyor …

ERP Proje Yöneticileri mutlaka mühendis mi olmalı ?

Ben 33 yıldır yazılım, 19 yıldır ERP konusunun içinde olan birisiyim. Bu işin anahtar kelimelerinin  “iş yaptırabilmek”, “iyi insan ilişkisi”, “analitik düşünebilmek”, “sağ duyu”, “öğrenme arzusu” olduğunu söyleyebilirim. Eğer bu yetenekleriniz var ise geriye işin kendisini öğrenmek kalır ancak bunlar yok ise işin kendisini biliyor olmanız çok da önemli değildir. Çünkü ERP uygulaması bireysel değil takım çalışması ile gerçekleşebilir, resim yapmaya veya tahta oymacılığına benzemez.

* ERP (Enterprise Resource Planning) hakkında seminer ve yazılarımı okumak isterseniz tıklayınız >>>

Daha önce “Kaç Adet ERP Proje Yöneticine İhtiyaç Var” diye bir hesaplama yapmıştım, cevap = ÇOK çıkmıştı.

Bir üniversite yılda 50-60 Bilgisayar Mühendisi veya 50-60 Endüstri Mühendisi mezun ediyor olabilir, bunların bir kısmının ERP konusunda çalışacağı düşünüldüğünde açığın kapatılması için yaklaşık 100 üniversite yılı gerekiyor. Diğer bir deyimle 10 üniversite var ise 10 yıl, 100 üniversite var ise 1 yıl. Ortada bu konuya odaklanmış bir üniversite olup olmadığını bilmiyorum, olsaydı duyardım diye düşünüyorum.

Diğer yandan “yönetici” yetiştirmek hedefi ile yola çıkan işletme bölümlerimiz var. Niçin bu çocukların bir kısmı uzmanlaşarak bu işe girişmesin ?

Ben bu sene Bahçeşehir Üniversitesinde “Business Communication” isimli bir ders vermeye başlayınca haftamın bir gününü üniversite de geçirmeye başladım. Tipik bir sistem analisti olarak işletme bölümü öğrencileri ile yıllardır uğraştığım konu olan ERP arasında ilişkinin bariz olarak var olduğunu ancak öğrencilerin uzmanlaşma amacı ile özel bir çalışmaya ihtiyaçları olduğunu gördüm (uzmanlaşabilecekleri tek konu bu değil elbette), diğer yandan Business Communication dersini mühendislerin niçin almadıklarını hiç anlamadım.

Ben bir akademisyen olmadığım için önce “işletme bölümü” nasıl bir öğrenci yetiştirmek istiyor diye internet üzerinde yazanları okudum. İşte size en özeti ile bir tanesi  …

“İşletme bölümü mezunları, aslında uzmanlaşabilecekleri alanların çoğunu ders olarak almaktadırlar. Fakat bu dersler o alanlarda geniş bilgiye sahip olmak için yeterli değildir. Dolayısı ile ek eğitimler ve iş tecrübeleriyle uzmanlık noktasına ulaşılabilir.

Uzmanlaşma imkanı olan alanlar; finans, muhasebe, satış, pazarlama, insan kaynakları, stratejik planlama gibi alanlardır.

Bu seçeneklerden birinde uzmanlaşmak hem iş bulmak açısından, hem de o işle ilgili tam donanıma sahip olunduğu için her işin altından kalkabilmek açısından büyük kolaylık sağlar. Bu sebeple bir işletme mezunu sağlam bir kariyer hedefliyorsa mutlaka ve mutlaka bu alanlardan birinde uzmanlaşmalıdır. Bunun yolu da bu bölümlerde yüksek lisans yapmak, iyi üniversitelerin bu bölümlerle ilgili uzmanlık sertifika programlarına katılmak şeklindedir. Ya da istenilen alanda alt pozisyonlardan  işe başlamak ve öğrenerek yükselmek de bir seçenektir. Biraz şansın da yardım etmesiyle alanında en üst kademelere kadar gelmek mümkündür.”

Kısacası ortada bir fırsat ve iş gücü potansiyeli var. Eğer işletme okuyan öğrenciler bir miktar desteklenir ve uzmanlaşırlar ise pekala ERP Proje Yöneticisi olabilirler.

Mühendisler parasal konulardan işletme öğrencileri ise bazı teknik konulardan pek anlamıyor olabilir, bunlar bence sorun değil. Çünkü ERP konusu aslen “sap ile samanı ayırmayı bilen yönetici konusudur”, geri kalanını sorarsınız, okursunuz ve anlamaya çalışırsınız. Eğer “sağ duyu” ve “sap saman ayrımı” konusunda iyi iseniz pek probleminiz olmaz.

ERP Proje Yöneticiliği üst yönetimi hedefleyenler için önemli bir zıplama platformudur

Şirketinin ERP Projesinde uzun süre görev alan ve analiz yapmaya istekli olan kişiler bu süreç içinde çok şey öğrenir. Bir süre sonra bölüm yöneticileri bile ona gelip “biz bu işi nasıl yapıyoruz, nasıl yapmalıyız” diye sormaya başlar.

Dolayısı ile bir projeyi başarı ile tamamlayan bir proje lideri şirket içinde yükselmeye başlayacaktır.

Bu konuyu işletme okumakta olan öğrencilerin dikkatine sunuyorum.

Şirket hayatını basitçe ikiye bölebiliriz, bir tanesi içeriyi çok ilgilendiren operasyon yönetimi (operasyonel mükemmellik, sürekli iyileştirme gibi başlıkların konuşulduğu alan) diğer ise stratejik planlama. İlki işlerin doğru yapılmasını diğeri ise doğru işlerin yapılması şeklinde düşünülebilir.

İster ticaret, ister hizmet ister üretim alanında olun “operasyon yönetimi” gününüzün en önemli saatlerini alan, çoğu kişinin bütün işi olan konudur. Diğer yandan şirketler verimlilik kelimesi ile yine çoğu kez bu alanı hedef alıp süreçleri iyileştirmeye çalışır.

Pazar koşulları değiştikçe eskiden iyi sonuç veren bir yöntemin şimdi iyi sonuç vermeme durumu normal karşılanmalıdır. Geçmişin alışkanlıkları bize bazı yaklaşımları hala daha doğru gibi gösteriyor olabilir ama bu onların doğru olduğu anlamına gelmez. Onyıllarca doğruluğuna inanılmış yöntem veya değerlendirme biçimlerine bir anda siz hatalısınız demek kolay adapte olunan bir şey olmayacağı gibi yeni kuşaklarda öğrenme tembelliği de yaratabilir. Bu olmasın diye “eski-mevcut” dediğim ve halen çoğu yerde geçerli paradigmanın 8 kuralını analiz ederek çeşitli dersler çıkartmanın yararlı olacağını düşünüyorum. Şimdi gelelim bu 8 kurala :

1. Boş duran bir kaynak (iş merkezi, insan …) önemli bir israftır.
2. Verimlilik değerleri performans ve karlılığın göstergesidir.
3. Temin / Teslim süresi bizim dışımızdadır, bize söylenir.
4. Set-Up veya hazırlık süresini azaltmak maliyeti azaltır.
5. Üretim partisi transfer edilen partiye eşittir (process batch = transfer batch).
6. Herkes işin peşinde koşmalı, onu hızlandırmalıdır.
7. Akış çoğunlukla fiziksel yerleşime bağlıdır.
8. Normal teslim süresi ile sipariş kabul ediyor olmak karlılığı arttırır.

Şu anda bunların nesi hatalı olabilir ki diyor olabileceğiniz gibi bazılarını hatalı bazılarını ise doğru buluyor olabilirsiniz. Ancak söylemek istediğim işe yeni başlayan “yalın üretimciler” gibi bunların hepsi hatalı, bugüne kadar hayatınızda biriken hataları temizlemeye geldim olmayacak elbette. “Taş yerinde ağır” deyişini unutursak “ummadık taş baş yarar” deyişini bize hatırlatan çıkabilir, dolayısı ile sakin olmak daha iyi sonuç verecektir. Şimdi gelelim bu maddelere … (Bu yazıda ilk 4 tanesi işlenecek)

1. Bir kaynağın boş durması, boş beklemesi ile bunun önemli bir israf olup olmama durumu

“Bir kaynağın boş durması önemli bir israftır” … Bu cümle doğru mu ?

Her zaman doğru mu ? Yoksa bazen mi doğru ? Eğer bazen doğru diyor isek işte o zaman doğru veya yanlış olmasını sağlayan mekanizmayı anlamış olmak gerekir. Eğer her zaman doğru diyenlerden iseniz o zaman hastahanede jeneratörün yedek jeneratörü olmamalı da diyebilir veya yangın söndürme teşkilatı boş zamanlarında park ve bahçeleri sulasa iyi olur diye öneri verebilirsiniz. Ancak tam bahçeleri sularken sizin ihtiyacınız olur ise ne düşünürdünüz acaba ?

Bir fabrikada aynı işi görebilen ama biri çok diğeri az kullanılan makineler, bir ofiste benzer işleri yapabilen kişiler veya yukarıda ki gibi örnekler “üretimi veya verimliliği arttırmak için değil” onu korumak için planlanır. Diğer bir deyim ile boşluk planlıdır.

Boşluğun planlanması üretim planı yaparken yedek saat düşünmek anlamına gelir. Örneğin 8 saatlik mesai içine 7 saatlik plan yapmak ve son saatlere doğru bir aksilik gerçekleşmedi ise ileride duran bazı işleri geri çekerek planın önüne geçmek tecrübeli yöneticilerin çok yaptığı bir şeydir. Niçin 1 saatlik boşluk bırakıyor ? Cevap çok basit, 7 saatlik planı garantilemek için. Herhangi bir aksilik olduğunda onu çözebilmek için zaman harcanması gerekecektir, dolayısı ile bu planlanmalıdır.

Bütün sistemlerde (üretim alanı, hizmet birimi, şirket ofisleri veya şirketin kendisi) az sayıda darboğaz bulunur. Eğer “hayır, biz de her taraf darboğaz” diyor iseniz önce gözlüklerinizi silmenizi ve bu kadar ümitsiz olmamanınızı öneririm. Darboğazların boş kalmaması gerektiği için diğerlerinin buna göre planlanması gerekir, işte burada yapacağınız hata darboğaz olmayanları darboğaz haline getirir.Yapmayın hatayı olmasınlar darboğaz. Cümle biraz devrildi ama siz anladınız herhalde.

O zaman cümleyi biraz değiştirip bir daha düşünelim : Darboğaz olan bir kaynağın boş kalması israf darboğaz olmayan bir kaynağın boş beklemesi ise bir ihtiyaçtır (boşluğun planlanması).

Eğer bu yapılmaz ise ihtiyaç olduğunda darboğaz’a iş, malzeme, konu yetiştirilemez ve darboğaz boş kalır.

Örneğin fabrikanızın ortasında kocaman bir ısıl işlem noktası var ve sizin için bu ünite bir darboğaz. Diğer bir deyim ile oradan geçen ürünlerimizi bekleyen müşterilerimiz var, durunca veya hatalı kullanılınca mutlaka para kaybediyoruz (darboğazın tanımı budur). Diyelim ki bu üniteden önceki operasyonlar aksiliklerden dolayı malzeme yetiştiremiyor ve bazen içinden hiç bir şey çıkmıyor veya yarın satılacak ürün yerine 2 ay sonra satılacak olanı işliyorsunuz veya kalitesi şüpheli malzemelerin buradan geçişine izin veriyorsunuz (önceden elemiyor ve darboğazın vaktini boşa harcıyorsunuz). Kısacası önceki iş merkezlerinde boşluğu planlamadığınız için her aksilik darboğazı vuruyor, işte söylemek isteğim bu.

Eğer yukarıda bulunan paragrafa katılıyor iseniz o zaman bütün duruşların israf olmadığını da katılıyorsunuz demektir.

2. Verimlilik değerleri performans ve karlılığın her zaman göstergesi midir ?

Verimliliği nasıl ölçüyor ve izliyorsunuz ?

Çalışılan Saat / Toplam Saat, Üretilen / Üretilmesi Gereken veya daha karışık formüller ile … Saatte 1000 adet, tanesini 12 dakikada yapmalıyız, üretim için planlanan zaman gibi ölçeklerimizin yanına gerçekleşen değerleri yerleştirip sonuçta bir şekilde verimlilik katsayıları hesaplanır.

Yaklaşımların çoğu herkesi meşgul tutmak, boşa vakit geçirmemek üzerine olduğu için herkes kendisine ait sayıların peşine düşer. Peki bu ne kadar doğru ?

Doğru mu sorusuna cevap vermeden önce kime göre doğru olmalı diye düşünmeliyiz (bu konuyu Bir yöneticiyi etkin ve lider yapan 7 adım nedir” isimli 2 bölümlük yazıda da işlemiştim), amaç bir bölüm yöneticisi, genel müdür hatta patron için değil “şirket için” doğrunun ne olduğuna karar verebilmek olmalıdır.

Sadece fazla üretim hedeflendiğinde gerekmeyenler üretilerek malzeme ve zaman boşa kullanılır. İnsanlar meşgul görünsün, birim maliyet azalsın veya hedef tutsun diye garip kararlar verilir. Bundan yıllar önce staj yaptığım bir tesiste ay sonlarında sipariş yokken ağırlığı en fazla parçalar üretilmeye başlanırdı çünkü fabrikanın performansı işlenen malzemenin ağırlığına orantılıydı. Yok artık ! demeden önce kendi stoklarınızın yaşına ve el değmeden bekleme sürelerine bakmanızı öneririm.

Örneğin ardışık iki operasyonunuz var. İlki çok hızlı ve aylık doluluk oranı % 30, ikincisi ise daha yavaş ve doluluk oranı % 60 olsun. İlkinin hızlandırılması size para kazandırır mı ? İkincisinin hızlandırılması için ne zaman para veya zaman harcamalısınız ?

Verimlilik değerlerinin en önemli olduğu yer darboğaz iş merkezleridir (darboğaz her zaman bir iş merkezi olmayabilir, bazen bir prosedür, bazen bir insan bazen pazarın kendisi olabilir), sadece orada kaybedilenler kazancınızı etkileyecektir. Diğerleri darboğazı boş bırakmadığı sürece kazancınızı etkilemez (belki maliyetinizi etkileyebilir).

3. Temin / Teslim süresi bizim dışımızdadır, bize söylendiği gibi kabul etmeliyiz !

İki adet teslim süresi vardır. Bir tanesi bizim müşteriye söylediğimiz diğeri tedarikçinin bize söylediği. Bunlar bizim dışımızda, bize söylenen ve bizim uymak zorunda olduğumuz değerler midir ?

Üretim bölümümüz bu ürün 3 hafta içinde çıkar derken hangi koşullar altında bunu söylemekte veya bir tedarikçimiz en az 1000 Kg almalısın ve ben 2 hafta içinde gönderebilirim bilgisini bize geçerken neyi hesaplamaktadır ? Aslında tedarikçinizi anlamak için önce kendinizi anlamalısınız, bu sayede ona ne söylemeniz veya nasıl anlaşmanız gerektiğini keşfetmiş olursunuz.

Bir üretim yetkilisine “şunu hangi sürede teslim edebilirsin” diye sorduğunuzda “duruma göre değişir, 1 gün veya 3 hafta olabilir” gibi bir cevap alabilirsiniz. Kısacası diyor ki : Eğer istersem 1 günde çıkartabilirim, istemiyorsam veya çok meşgul isek 3 hafta içinde sürünerek kendi kendine çıkar … İsterseniz daha teknik ifade edelim “itersem çıkar”, diğer bir deyimle “push – itme” sisteminin iş yapma tarzını kullanarak önünde bulunan bütün işlerin önüne alabilirim, bu sayede bitmiş olur.

Bir üretim tesisinin ortalama teslim süresi (İçeride, üretim alanında bulunan stok) / (Ürün olarak kapıdan çıkan günlük miktar) formülü ile hesaplanabilir. Sorulması gereken soru ise içeride bulunan stok çıktığı zaman hemen satılacak mı yoksa bekleyecek mi ?

Tesis içinde bulunan stok arttıkça (sırada bekleyen iş emirleri, tezgahların iş kuyrukları olarak da düşünebilirsiniz) teslim süresi uzar, yönetimi ve sıralaması zorlaşır. İçeriye giren her yeni iş sırada boş ve işlem yapılmadan bekler, belki toplam işlem süresi 10 saat olan bir iş 15 gün içeride sürüklendikten sonra güneşi görür, 10 saatin dışında kalan süre beklemek ile geçer, yer kaplar, bozulma riski vardır, kayıtları takip etmeniz gerekir, taşınır ve depolanır vesaire vesaire …

Anahtar aksiyon bu sıraları kısaltmaktır. Eğer yöneticiler kimse boş kalmasın diye iş emri yayınlamaz, gerekenden fazla yapmak için maliyet muhasebesini bahana olarak kullanmaz ise sorunun çözümü için önemli bir adım atılmış olur.

Soracağınız soru basit : Şu anda yapılmakta olanlar (mamuller ve yarı mamuller) ne zaman müşteri ile buluşacak ve ben onları şimdi mi yapıyor olmalıyım ?

4. Set-Up veya hazırlık süresini azaltmak maliyeti azaltır mı ?

Bu sorunun iki cevabı var kısa süre içinde hayır uzun süre içinde belki.

Maliyet muhasebesinin veya teklif maliyeti hesaplayanların yaklaşımı ile set-up süresi azaltıldığında birim ve toplam maliyet azalır. Çünkü bu yaklaşımda harcanan süre azaldığı için ürünün maliyeti de azalmış olmalıdır diye düşünülür.

Diyelim ki bir operatörünüz ve bir iş merkeziniz var ya da bir kişilik iş yapıyorsunuz. Talep zamanınızı doldurmuyor, yarısı boş. Bu durumda set-up kısalsa siz ne kazanmış olursunuz ? Eğer maliyetiniz tamamen değişken olsa idi kazanırdınız ama bugünün işletmelerinde personel masrafı değişken değil nerede ise sabit (kısa dönemler için). Dolayısı ile kapasitesi boş olan bir iş merkezinde set-up azaltılması hiç para kazandırmadığı gibi azaltmak için önemli masraflar yaparsanız kaybettiriyor bile olabilir.

Bu cümleyi set-up azaltmaya gerek yoktur gibi anlamadığınızı umarım. Elbette azaltmak hem rezerv kapasiteyi arttırır hem de işletmeyi daha fazla sipariş alabilmesi için motive eder. Sadece klasik birim maliyet hesaplatma algoritmasının kör noktasını görmeniz için bu anlatımda bulunuyorum.

- Eğer set-up malzeme kaybına sebep oluyor ise mutlaka iyileştirilmelidir.

- Eğer o iş merkezi darboğaz ise mutlaka iyileştirilmelidir.

- Eğer işletme bunu bir öğrenme programı içinde planlıyor ise mutlaka iyileştirmelidir.

Ancak her iyileştirme maliyetinizi azaltmayabilir.

… diğer dört maddeyi bir sonraki yazıda  işleyeceğiz…

Bu yazı 2 bölümden oluşuyor, diğer bölüm yaklaşık 1 hafta içinde size gönderilecektir.

Konu

Mavi Okyanus Stratejisi rekabeti oyun dışında bırakıp sadece size ait olan bir pazarı nasıl bulabileceğinizi açıklayan, son 100 yıl içinde yaşanmış örneklere dayanan bir yöntemin ismidir.

Amaç yoğun rekabet ortamından kaçış noktalarını bularak el değmemiş müşteri gruplarına ulaşabilmenin yolunu bulmaktır.

İçerik

Mavi Okyanus ile başarıyı yakalayan şirketler hangi yolu izledi ?

Mavi Okyanus?un diğer pazarlama stratejilerine göre avantajları neler ?

Kendi Mavi Okyanusunuzu nasıl bulacaksınız, algoritma nasıl çalışıyor ?

Bulduğunuz stratejiyi nasıl test edeceksiniz ?

Kimler katılmalı, kimi ilgilendiriyor

- Aile şirketlerini devir alacak 2 veya 3?üncü nesil üyeleri, genç yöneticiler
- İş (Business Consulting) ve  Yönetim ( Management Consulting) Danışmanları
- Strateji veya Pazarlama konsunda danışmanlık yapmak isteyenler
- Şirketlerinde strateji oluşturmak için liderlik yapanlar
- Stratejik Pazarlama konusunda bilgisini zenginleştirmek isteyenler
- Pazarlama ve Satış Yöneticileri
- Kariyerlerinin başında olan İşletme, Uluslararası Ticaret, Pazarlama bölüm mezunları

Katılmayı düşünüyor iseniz lütfen Seminer Takvimi sayfasına bakınız ?

Süre, Tarih ve Yer

Bu seminerin süresi 1/2 gündür.

Düzenlenme yeri ve tarihi için Seminer Takvimi sayfasında bulunan duyuruya bakınız.

Mavi Okyanus Stratejisi Konferansına Niçin Katılmalısınız ?

Artan rekabet karşısında herkesin yaptığını daha iyi yapma metodu son dönemlerine geldi. Artık herkes operasyonel iyileştirme yöntemlerini biliyor ve uyguluyor. Rekabetten uzaklaşabilmek için farklı bir şey yapmanızın zamanı geldiğini düşünüyorsanız bu konferansa katılmalısınız.

Konferansta ?ayrı düşmenin ? farklılaşmanın? yolunu açan, şirketinizde tekrar tekrar kullanabileceğiniz bir algöritma ile tanışacaksınız. Bu sayede kısa veya uzun dönemde kullanabileceğiniz bir strateji oluşturma aracınız olacaktır.

Rekabeti dışarıda bırakacak oyun planını şirketinizin stratejik planı içine yerleştirebilmeniz ve sonra adım adım uygulayabilmeniz için izlemeniz gereken kurguyu ve mevcut pazarlama stratejinizi gözden geçirme imkanını da bulabileceksiniz.

Rekabetçi ve Büyüyen Şirketin Şifreleri kapsamında yer alan seminer ve konferanslarım için tıklayınız ?

ERP sistemleri bilgi yönetimini sağlamayı hedefler. Şirketinizi emir – komuta düzeninde yönetebiliyor, sabah geldiğinizde bir bakışta ne olup bittiğini anlayabiliyor, her şeyin size sorulmasını arzu ediyor, belli bir büyüklüğün üzerine çıkmak istemiyor, ailenizden kimseye devretmeyecek, satmayı düşünmeyecek, kayıplarınızı kat kat karşılayacak kadar kazançlı bir işe sahipseniz, içinde bulunduğunuz tedarik zinciri sizi hiç bir şeye mecbur etmiyor ise sizin ne ERP sistemine ne de başka bir yönetim aracına ihtiyacınız olmayabilir.


Evet, eğer bazı şeyler umrunuzda değil ise veya bireysel ustalığa dayanan bir işiniz var ise, örneğin bir ressam veya kapısında sıra oluşan bir ızgaracı iseniz yönetim düzenleri, operasyonel iyileştirmelerin sizin ilgi alanınızın dışında olması çok normaldir. Çünkü rekabet ve değişmekte olan iş ortamının dışındasınız; ne mutlu size.

Ama çoğumuz bu durumda değiliz. Şirketimizi daha hızlı çalışmaya zorlayan müşterilerimiz, benzer ürünü bizden daha az fiyat ile satmaya razı rakiplerimiz, içinde bulunduğumuz tedarik zincirinin bizden beklediği iş yapma biçimi ve kurallara uyum sağlamış olmak karar verme sistemimizin üzerinde baskı oluşturur. İşte bu baskı şirketimizi eskiden olduğu gibi emir – komuta ile yönetebilmemizi imkansız hale getirir. Bundan sonra “bilgi ile yönetilen bir şirket olmalıyız” gerçeği farklı isimler veya yöntemler ile kapımızı çalar.

Şirketiniz nasıl ayakta kalacak

Şirketinizin ayakta kalması, yaşamını başarı ile sürdürebilmesi için iki eksende çalışması gerekir :

1. Stratejik planlama, rekabet stratejisi ve pazarlama stratejisi
2. Operasyonel iyileştirme ve bilgi yönetimi

ERP sistemleri operasyonel iyileştirme ve bilgi yönetimi kategorisine giren faaliyetlerde, özellikle bilgi yönetiminde kullanılması gereken araçtır. Elbette üzerinde konuşulması gereken oldukça fazla sayıda yöntem ve uygulama var; ancak bunların hiç birisi “bilgi yönetimi” konusuna ERP kadar katkıda bulunmaz. Dolayısı ile ERP sistemi şirketin bilgi sisteminin omurgasını oluşturur, bu nedenle kritiktir.

Şirketinizin rekabet gücü bilgi ile çalışıp çalışmamasına bağlıdır

Şirketinizin bilgi ile çalışıp çalışmadığını anlamak için iki göstergeye bakabilirsiniz.

1. Organizasyonunuzun hiyerarşik derinliği.

Şirketinizde üst yönetimden aşağıya doğru kaç seviye oluştuğuna bakmalısınız. Bilgi ile çalışan bir şirket iseniz hem çok derin olmamanız gerekir hem de “nasıl azaltılır” projelerinin gündemde olmaları beklenir. Örneğin yüzlerce kişinin aynı anda performans sergilediği senfoni orkestraları iki seviyedir, orkestra şefi ve müzisyenler.

2. Çalışanların etraflarından aldıkları sinyal ve geri besleme ile kendi performanslarını düzenleyebilmesi.

Çalışanlarınız emir almayı ve şöyle yap denmesini beklemeden harekete geçip kendi yapmakta oldukları işleri iyileştirebiliyor ve değişen şartlara ayak uydurabiliyor ise şirketiniz bilgiyi kullanabiliyor demektir.

Verimli ve hızlı olabilmek için yassılaşmak bir çözümdür

Bilgisayarları ve ERP sistemlerini daha etkin kullandıkça şirketlerin hiyerarşik derinliği de azaldı, yassılaştılar.

Peki bu nasıl gerçekleşti ?

Klasik ve eski örgüt yapısı içinde bulunan yöneticiler karar verici olmak yerine akışı yönlendiren insanlardır. Yukarıdan gelen komutu sistemin içine “iterek” gerçekleşmesini sağlama görevini yerine getirirler. Bu işi bilgisayarlar daha iyi yapabilir hale geldikçe bu tür yöneticilere gerek kalmadı. Süreçler yenilendi, kısaltıldı, içine bilgisayar kontrolu, merkezi izleyebilme imkanları yerleştirildi.

Örneğin bugün merkezde oturan birisi yüzlerce kişinin yapması gereken işleri, gecikenleri, bitenleri, yeni problemleri izleyebilir. Bilgisayarlar bunların arasında önemli olanları süzebilir, işi yapması gerekenler ihtiyaç duydukları bilgiye anında ulaşarak “işin gereğine” karar verebilir. ERP ile şirketlerin önüne açılan yassılaşma imkanı, onları daha az insanla daha hızlı çalışabilen organizasyonlar haline getirdi.

Elbette herkesi değil, şirketini bilgi ile yönetmeyi strateji olarak benimseyenleri.

Artan rekabet ve zorlayıcı koşullar ERP sistemlerine olan ilgiyi arttırmaya devam  edecek

Herşeyin ortaya çıkmasını sağlayan bir süreç vardır, en azından biz böyle biliyoruz.

Bugün içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar herkesi daha az kaynak kullanarak daha çok iş yapmanın yolunu bulmaya mecbur ettiği için ERP uygulamaları ortaya çıkmıştı. Maliyet azaltma, müşteriye çabuk cevap verebilme, büyük şirketleri az sayıda insan ile yönetebilme isteği arttıkça ERP sistemlerine olan ihtiyaç da artmaya devam edecek; giderek daha çok çalışan tarafından coğrafya bağımsız kullanılabilmesi, kolay anlaşılıp öğrenilebilmesi, az ve öz raporlar üretebilmesi, gerektiğinde en alt detaya hızlı inebilmesi kapsadığı alanı genişletecektir.

Ülkemizde ERP sistemlerinin önemini arttıran ek bir durum da şirketlerimizin hangi evreyi yaşamakta oldukları ile ilgili. Tıpkı ilk okulda kompozisyon yazarken tekrarlanan giriş – gelişme – sonuç şablonu gibi şirketlerin de hayatında şablonlar vardır. Kurucular belli bir yaşa geldiklerinde veya şirketleri belli bir olgunluğa ulaştığında bazı yönetimsel değişiklikler gündeme gelir. Türkiye’de 1985 – 1995 döneminde çok sayıda girişim gerçekleşmişti ve şimdi onlar 15-30  yaş dönemlerinde, dolayısı ile bu yıllar değişim yılları olacaktır. Şirketler nesil veya el değiştirecek, yeni yönetimler yeni araçlar ve imkanlar peşinde koşacak.

ERP sistemleri niçin yeni yöneticilerin öncelik listesinde olmalı ?

1. ERP (Kurumsal Kaynak Planlaması) sistemi şirketin iş akışını yönlendirebilecek en temel araçtır. Oluşturulan bilgi sistemi sayesinde işinizi daha doğru ve daha hızlı gerçekleştirebilir, daha az emek harcayarak standartlarınızı koruyabilirsiniz. Bu sayede zor zamanları daha az yara alarak iyi zamanları ise yüksek büyüme temposu ile geçirmeniz mümkün olur.

2. ERP sistemi kullanmayan şirketlerde herkes başının çaresine bakacağı için bilgi adacıkları oluşur, bir biri ile anlaşamayan bilgisayar programları ortalığı sarar. ERP bu gelişmeye engel olur.

3. ERP sistemi şirketin büyümesini daha sorunsuz hale getirir. Birden fazla noktada aynı anda iş yapabilmenizi sağlar.

4. ERP sistemi yöneticilerin listesinde olmaz ise bilgi işlemin listesine girer. Bu şekilde şirketin başarılı bir ERP uygulaması gerçekleştirmesi çok zordur, ERP herkesin işi olmalıdır.

5. Başka türlü bilgiye ve ilişkilerine ulaşamazsınız halbuki şirketinizi bilgi ile yönetecek iseniz önce bilgiye ulaşmanız gerekir.

Konu

ERP Proje Danışmanı veya Yöneticisi Olmak İstermisiniz ?

Aslında bu yeni bir iş, yeni bir ünvan. Bu görevi üstlenmek ve başarılı projeler gerçekleştirebilmek için bilmeniz gerekenleri bu konferansta izleyebilir, yeni bir konuda kariyer yolunuzu açabilirsiniz.

İçerik

- ERP Proje Yöneticisinin Dikkat Etmesi Gereken Konular

- Fark (GAP) Analizi Nasıl Yapılır ?

- Performans Kriterleriniz Neler Olmalı ?

- Özel Bölüm : Şirketinizin Maliyet Yönetimi ve Altyapısı nasıl düşünülmeli, ERP sisteminiz hangi özelliklere sahip olmalı ?

Kimler katılmalı, kimi ilgilendiriyor

- ERP Proje Yöneticileri veya olmak isteyenler
- Aile şirketlerini devir alacak 2 veya 3′üncü nesil üyeleri, genç yöneticiler
- İş (Business Consulting) ve  Yönetim ( Management Consulting) Danışmanları
- ERP danışmanı olmak isteyen girişimciler
- Şirketlerinde ERP konusuna liderlik yapanlar, liderlik yapmak isteyenler
- Yazılım sektöründe danışman olarak çalışanlar
- 15 yaşını geçmiş ama bilgi sistemini kurmamış şirketlerin yöneticileri
- Kariyerlerinin başında olan Endüstri ve Bilgisayar Mühendisleri, İşletme Mezunları

Katılmayı düşünüyor iseniz lütfen Seminer Takvimi sayfasına bakınız …

Süre, Tarih ve Yer

Bu seminerin süresi 1/2 gündür.

Düzenlenme yeri ve tarihi için Seminer Takvimi sayfasında bulunan duyuruya bakınız.

ERP sistemleri niçin yöneticilerin öncelik listesinde olmalı ?

1. ERP (Kurumsal Kaynak Planlaması) sistemi şirketin iş akışını yönlendirebilecek en temel araç. Oluşturulan bilgi sistemi sayesinde işinizi daha doğru ve daha hızlı gerçekleştirebilir, daha az emek harcayarak standartlarınızı koruyabilirsiniz. Bu sayede zor zamanları daha az yara alarak iyi zamanları ise yüksek büyüme temposu ile geçirmeniz mümkün olur.

2. ERP sistemi kullanmayan şirketlerde herkes başının çaresine bakacağı için bilgi adacıkları oluşur, bir biri ile anlaşamayan bilgisayar programları ortalığı sarar. ERP bu dağınıklığa engel olur.

3. ERP sistemi şirketin büyümesini daha sorunsuz hale getirir, birden fazla noktada aynı anda iş yapabilmenizi sağlar.

4. ERP sistemi yöneticilerin listesinde olmaz ise bilgi işlemin listesine girer. Bu şekilde şirketin başarılı bir ERP uygulaması gerçekleştirmesi çok zordur, ERP herkesin işi olmalıdır.

5. Şirketinizi saran bir bilgi sisteminiz olmaz ise bilgiye ve ilişkilerine ulaşamazsınız. Halbuki şirketinizi bilgi ile yönetecek iseniz önce bilgiye ulaşmanız gerekir.

ERP’nin operasyonel iyileştirme yöntemleri arasında özel bir yeri vardır

Şirketlerin rekabetçi olabilmeleri, sağlıklı büyüyebilmeleri için iki başlıkta çok iş yapması gerekir, bunlar :

1. Stratejik Pazarlama

2. Operasyonel İyileştirme

ERP, bilgi entegrasyonu sağlayarak diğer yöntemlerin de etkin kullanılabilmesini sağladığı için operasyonel iyileştirme yöntemleri arasında özel bir konuma sahiptir. Bir şirketin hayat döngüsünde ERP veya benzeri bilgi sistemini oluşturamayan şirketlerin büyümeleri çok maliyetli hatta imkansız olabilir. Bulundukları tedarik zincirinin sağlam bir halkası olacak yerde zayıf halka olur, daha az karlı çalışmak, daha fazla taviz vermek zorunda kalırlar.

Halbuki başarılı ERP uygulamasını gerçekleştiren bir şirket :

- Dikey örgütlenmenin seviye sayısı azaltarak karar verme süreçlerini hızlandırmış olur.

- Bilgiyi kullanabilen yeni nesil yönetim kadrolarının çalışmak istediği yer haline gelir.

- Yönetim derinliği ve şeffaflık şirketin sonraki nesillere devredilebilmesini kolaylaştırır, yeni nesil üyelerinin daha az sorun yaşamasını sağlar.

- Zamanını ve enerjisini kendi süreçlerini, çalışanlarını ve sistemini geliştirmeye harcayan başarılı şirketler aynı zamanda satın alınmak istenen şirketler olur.

Bu konuda daha uzun bir analiz okumak isterseniz lütfen tıklayınız >>>

Rekabetçi ve Büyüyen Şirketin Şifreleri kapsamında yer alan seminer ve konferanslarım için tıklayınız …

ERP hakkında yazılarım

————————————————————

Patron veya yöneticiler genellikle sert görünüşlü, kızgın ve sinirli olur. Bunu önemli bir ölçüde anlıyorum, sırtınıza  yüklenmiş mesuliyet sizi de o hale getirebilir.

Elbette bunun türleri var.

- Fırsat kollayanlar ve çok sık tekrarlayanlar

- İşi uzatanlar, nutuk ve fırça moduna geçenler

- İşi kısa tutanlar ve konuya dönenler

- Hep böyle olanlar

- Ve hiç öyle olmayanlar

Hangisini tercih edersiniz ?

Yöneticiler ve patronlar çoğu kez “negatif”, “memnuniyetsiz” olmanın karşı tarafı işi yapmaya zorladığına, ittiğine inanır ve bunu bir stil haline getirirler. Halbuki “kızmak” ile “negatif” olmak farklıdır.

Kızma ile “negatif” olmayı ayırmalısınız. Bir yönetici kızabilir, kızgınlığını gösterebilir ama negatif olmamalıdır.

Negatif olunduğunda karşı tarafın enerjisini alır, umutsuzluğa sürüklersiniz.

Halbuki bir olaya kızmak öyle değildir, kızdığınız kişi bile size hak verebilir. Evet o da üzülür ama kalıcı etki yaratmaz ve umutsuzluğa sürüklemez.

Eğer bağırıp çağırarak, negatif davranarak bir şey elde edemedi iseniz …

Çalışanlarınızı iyi bir şey yaparken yakalayın, yakalamaya gayret edin ve onun iyi bir şey yaptığını anladığınızı gösterin.

Bence bunu bir deneyin.

Düşüncelerinizi bekliyorum.

Tags:

Bu özlü yorum saat 01:15 (25 Şubat 2013) civarında Show TV ekranlarında yazıyordu.

Ne isabetli, ne kadar önemli bir cümle … tıpkı …

Doğru zamanda doğru işi yapmalısın … gibi …

Ben bu gibi konuları oğluma danışıyorum, o da dedi ki baba en doğru zaman Cumartesi günü, en doğru iş 6/49 oynamak, bir de bilirsen işte o kadar …

Fenerbahçe yenilirse elbette Aykut Kocaman bir şekilde eleştirilir, elbette kendisini hiç kimse kutlamaz, bunun tersi Fatih Terim için de doğru değil mi ? Bunu söylemek bir değerlendirme sayılabilir mi ?

Doğru zamanda doğru iş … bunu söylemek için herhangi bir şey bilmemize gerek var mı ?

Stratejik planınızı iyi yapmalısınız … ne anladınız şimdi bundan ?

Şimdi şu konuşmaya bakın :

- Tedarikçilerimiz fiyatı düşürmeli

- Kesinlikle …

- Daha hızlı teslimat yapmalılar

- Çok haklısınız

- Hemen gidip bu konuları halletmelisiniz

- Önce …… işleri yapmak daha doğru olmaz mı ? (Top taca atılmak isteniyor, ancak az önce kesinlikle … çok haklısınız … demişti, bu konuşma çok büyük bir firmada geçti …)

İş dünyasında şirketler işte böyle vakit ve odak kaybına uğruyor, sürdürülebilirlikleri işte böyle tehlikeye düşüyor.

İçi boş ve hedefsiz cümlelere vakit ayırmayın.

Not : Ben Fenerbahçeli veya Galatasaraylı değilim.

Tags:

Kişisel gelişim konusu benim kuşağımda bulunan insanların bilmediği bir şey. Biz kendimizi önce mahallede sonra okullarda yetiştirdiğimizi daha sonraları da mesleğimiz ile ilgili çalışarak, okuyarak geliştireceğimizi düşünürdük, büyük bir kısmımızda öyle yaptı.

Daha sonraki yıllarda “kişisel gelişim”, “kişisel gelişim uzmanlığı” gibi kelimeler duyduğumda biri gelip beni nasıl geliştirecek diye düşünmüştüm … Bir miktar yanıldığımı kabul ediyorum.

Kişisel gelişim konusunda uzun listelerin bir öneminin olmadığını, bugün zor öğrendiği düşünülen bireylere “kural ezberletmek” amacını taşımıyor ise en azından sayfa doldurmak amacını taşıdığını söyleyebilirim. Çevresi ile uyum içerisinde ve başarılı olmayı gerçekten isteyenlere benim tek önerim var : pozitif olmaları, negatif olmamaları. Diğer herşey bunu takip edecektir.

Her şeye karşı “ama” ile başlayan itiraz cümlesi kurmak kadar kolay bir şey yoktur. Yapılması gereken ise pozitif olarak yolu izlemektir. Bir topluluk içinde “negatif” kişiler var ise bir süre sonra daha az sayıda fikir ortaya çıkmaya, konular konuşulmamaya başlar. Şirketlerde başlatılıp bitirilemeyen iyileştirme projeleri veya çocuğunu sürekli eleştiren bir anne veya babanın giderek ondan uzaklaşması bu sürecin örnekleridir.

Şimdi listemize bakalım, unutmayın bu 1 aylık liste.

1. Bu alışkanlıklarınız var ise bırakın :

Eleştirme, şikayet etme, başkaları hakkında konuşma … Ne kadar sıcak, öyle olmaz, ben de dedim ki, ne var ki bunda, boşuna bu işler … Bu tip ifadelerden hemen uzaklaşın.

Uzun uzun televizyon seyretmeyin … Sadece televizyon seyrederek uzun saatler geçiriyor iseniz bundan vazgeçin, en azından hep aynı tür programları izlemeyin.

Negatif kelimeler kullanmayın, negatif düşünceler yaymayın … Negatif olmak kadar kolay bir şey yoktur, negatif görünerek daha bilge olduğunu düşünenler gibi olmayın. Negatif olacağınıza hiç bir şeyden anlamayan, sevimli ve pozitif olmak daha iyidir, bırakın başkaları “her şeyden anlasın ve negatif olsun”.

Bugünün işini yarına bırakmayın … Sonra birikir, sıkıntı yaratır !


2. Bu alışkanlıkları geliştirin

Yarın ne yapacağınızı bu akşamdan düşünün … Planlı olun ama çok değil, ne yapacağınızı bilin ki sonra aceleye gelmesin. Bu sayede zamanınızı planlamış olabilirsiniz ama dediğim gibi çok hassas planlar yapmayın, biraz boşluk olsun.

Diğerlerini kollayın, esirgeyin ve insanları övün … Çevrenizde bulunan hiç bir canlıya (bitkiler dahil) kötü davranmayın, kedileri tekmelemeyin, köpekleri zehirlemeyi düşünmeyin, bitkileri ezmeyin, insanları zor duruma düşürmeyin ve bütün canlılara yardımcı olun. Bir de insanları övün, her fırsatta cesaretlendirin … Zaten hayat zor siz daha fazla zorlaştırmayın.

Her gün bedeninizi çalıştırın … Eksersiz yapın, yürüyün, spor yapın … Bir şekilde vücudunuz çalışmalı. Sağlam kafa sağlam vücut ilişkisi laf olsun diye kurulmamıştır.

Kendinizi geliştirin … Hep siz haklı olamazsınız, şu anda bu kadar mükemmel olmanız iyi de olmayabilir ! … Onun için kendinizi geliştirin.

Hergün mutlaka yeni bir kişiye kendinizi tanıtın … Bu sayede etrafınızda bulunan insanların sayısı artacak, onları tanıyacak, onların pozitif yanlarından kendinize pay çıkartabileceksiniz.


3. İş yerinizde değerinizi arttırın

Güleryüzlü olun … Herkese karşı güleryüzlü olun, karşılaştığınız insanlara sıcak davranın.

3 faydalı fikir üretin … Önünüzde bulunan 1 ay içinde çalıştığınız yer veya beraber çalıştığınız kişilerin yararına olacak 3 yeni fikir üretin, bunları paylaşın.

Çalıştığınız yeri daha iyi tanıyın … Çalıştığınız yer, yaptığı iş, müşterileri, tedarikçileri, ürünleri, sorunları, güçlü veya zayıf yönleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olun, araştırın.

Yardımcı olun … Arkadaşlarınıza sizden bir şey isteyip istemediklerini, onlara nasıl yardımcı olabileceğinizi sorun. Kısacası biraz “almadan verin”.

Başkalarının rahat ve huzurunu düşünün … İş yerleri birer eko – sistem. Bu sistem içinde herkesin var olma ve yaşama hakkının olmasının yanında huzur ve rahat olabilme hakkı da var. Dolayısı ile bunu dikkate alın.

4. Aile ve dost çevrenizde değerinizi arttırın

En az 1 saat … Evdekilere her gün en az 1 saat ayırın.

Bir öğlen veya akşam yemeği … 1 ay içinde en az 1 kere aileniz veya dostlarınız ile yemeğe gidin, yemek yiyin.

Aileniz için haftada bir … Ailenizin, evinizin ihtiyaç duyduğu şeylerden en az bir tanesini gerçekleştirin.

Eşinizi takdir edin … Onun yaptıklarını takdir edin, küçük şeyler olabilir ama dikkate aldığınızı gösterin.

Ayda bir kez … Eşinizle baş başa bir gece geçirin.

5. Zihninizi güçlendirin, bilginizi kullanın

Her gün gazete başlıkları … Gazete başlıklarına, haberlere her gün bir göz atın.

Bu bir ay içinde … En az bir kişisel gelişim kitabı okuyun. Önerileri not alın.

Her gün 15 dakika … Her gün en az 10-15 dakika meditasyon yapın. Meditasyon yapmayı bilmiyorsanız o zaman öğrenin.

İletişim kurun … Arkadaşlarınız veya aileniz ile sizleri ilgilendiren konuları konuşmak için vakit ayırın.



Şirketler pazarlama konusuna hak ettiği önemi vermez ise başları beladan kurtulmaz. Bugünün iş dünyasında üretebilmek artık çok zor değil, zor olan kendinizi müşteriye ve pazara anlatabilmeniz.

1.   Bir müşteriden alınan en önemli sipariş “ikincisidir”.

2.   Bir reklam veya tanıtım kampanyası yapmadan önce bütçenizin bir kısmını “test” etmek için harcamalısınız.

3.   Müşterinin motivasyon ve davranışlarını anlamak bir opsiyon değil mutlak bir gerekliliktir.

4.   İyi tasarlanmış bir broşürü iyi seçilmiş bir gruba gönderdiğinizde %1 oranında tepki alabilirsiniz.

5.   Bir siparişin alınmasından gönderilmesine kadar harcanan enerji her zaman “nasıl daha az olabilir” diye sorgulanmalıdır

6.   Tekrar etmenin gücüne inanmalısınız ve pazarlama mesajınız tutarlı olmalı.

7.   Pazarlama aktiviteleri sadece satış değil aynı zamanda para kazandırmalıdır

8.   Yeni bir müşteriye satış yapabilmek için mevcut olan müşterinize göre 5 kat daha fazla kaynak harcarsınız.

9.   Müşterinize “istediği şey” yerine “ihtiyacı olanı” satmaya çalışmak sizi kapanmaya götürebilir.

10.  Üstün ürün, teknoloji, inovasyonun veya şirket büyüklüğünüzün satış için yeterli olduğunu düşünmeyin.

11.  Yeni müşteriler peşinde koşarken mevcutları sakın unutmayın.

12.  İnsanlar ürünleri değil onların sağladığı (sağlayacaklarına inandıkları) fayda veya sonucu satın alırlar.

13.  Normal bir işletme tatmin olmamış müşterilerinin sadece % 4′ünü işitir, % 96′sını bilmez.

14.  Şikayetçi müşterilerin yarısı eğer şikayetleri dikkate alınır ise alışveriş etmeye devam eder.

15.  Müşterilerinizin sizinle yaşadığı kötü tecrübeyi paylaşma ihtimali iyi tecrübenin iki katıdır.

16.  Pazarlama bir şirketin içinde herkesin işidir.

17.  Abartılmış iddialar tatmin olmamış müşteriler yaratır.

18. İşinizin %80′inini yaratan müşterileriniz toplamın %20′sidir, onları yakından tanıyabilirsiniz.

19.  Liderlik, ikincilik gibi hiç bir pozisyonu siz elde edemezsiniz, bunu sadece müşteri ve pazar belirler.

20. Bütün yeni adımlar bir pazar bölümlendirme ile başlar.

21. Müşteri odaklı olmak onun her söylediğini yapmak değildir.

Ben iş hayatına başlayalı uzun yıllar oldu, çok sayıda insanla tanıştım, çok sayıda insan hakkında okudum veya haberim oldu.

Marilyn Monroe ile karşılaşmış olmayı çok isterdim.

Bazı insanlara bakınca özel olduğunu düşünürüm, bu sonuca ulaşmam 10-15 saniye sürer, bugüne kadar pek yanılmadım.

MM ile ilk karşılaşmamı hatırlamıyorum ama çocukluğumdan beri onun özel bir insan olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. 1962′de öldüğü zaman sadece 36 yaşındaydı ve bir fotoğrafını gördüğünüzde onun adını hatırlayabiliyor iseniz bu onun özel birisi olduğunu kanıtlıyor.

Hangimiz 36 yaşında onun geldiği yere gelebildik ?

Kariyer yapmak isteyen veya istemeyen herkese hayatını okumayı öneririm …

- Hedeflediğiniz ürünü muhtemelen üretmeyi başaracaksınız ancak bu ürün tercihiniz HATALI OLABİLİR.

- Hedeflediğiniz süreden muhtemelen daha UZUN SÜRECEK.

- Planladığınız paradan daha FAZLASINI HARCAYACAKSINIZ.

- HATALI ÜRÜN için pazarlama ve satış çabası vereceksiniz.

Bir uçağı kaldıracak iseniz pist uzunluğu uygun olmalı, küçük bir uçak bozuk ve kısa bir pistten bile havalanırken büyük bir uçak daha uzun piste ihtiyacı olacaktır.

Siz işinizi kurarken süreyi ve bütçeyi olması gerekenden daha fazla düşünür, müşterinin istediği yöne doğru uçmak isterseniz toprağa gömülmezsiniz.

Tags:

Kriz Yönetimi


Kriz nedir ?

Organizasyonumuzu, şirketimizi tehdit eden ani bir olay gelişmesidir. Dolayısı ile bir olayın “kriz” olarak isimlendirilebilmesi için 3 şeyin bir araya gelmiş olması gerekir:

- Tehdit, şirketimizi, ortaklarımızı, genel çevreyi …
- Ani olması, şaşırtması, beklenmiyor olması
- Kısa süre içinde karar verilecek olması

Kriz ortamı doğduğunda klasik yönetim metodları veya alışılagelmiş çalışma kurgusu da sürdürülemez duruma düşebilir. Genellikle krizlerin iki yüzü vardır, ilki gerçek ikincisi ise algılanan şekli, krizi yönetecek olanlar her ikisi ile de mücadele etmesi gerekecektir.

Olayları kendisine, başkalarına ve çevreye en az hasar verecek şekilde yönetebilmek ve herkesin güvende olabileceği ortamı sağlayabilmek kriz yönetiminin veya yöneticisinin performans kriteridir.

Ne tür krizler olabilir

- Çevrede veya organizasyon içinde meydana gelen patlama, çökme, yangın gibi ani olaylar.

- Tabiat Ana tarafından yaratılan deprem, fırtına, sel, toprak kayması, kuraklık, volkan patlaması gibi olaylar ve yarattığı krizler. Örneğin Yalova Depremi. Elbette bazı doğal olayları sadece Tabiat Ana’ya bağlamak olmaz, örneğin “dere yatağına” veya “normalde bataklık, göl olması gereken bir yere” konut yapıp sonra da “su bastı, kim bize yardım edecek” durumunun Tabiat Ana ile tek ilişkisi onun hafızasıdır, Tabiat Ana’ya göre orada “dere” olması gerektiği için sadece bunu hatırlıyor … İşte işin bu kısmı “Risk Yönetimi” oluyor

- Teknolojinin sebep olduğu krizler, örneğin Meksika Körfezine Petrol Sızması (BP-2010). Bence “teknolojinin yarattığı” bir kriz olamaz, burada yer vermemin sebebi genelde böyle sınıflandırıldığı içindir. Gerçekte ise bunlar birer ” insan hatası ” ve genelde de insanların ” daha fazla tüketme ” arzusundan kaynaklanan olaylar.

- Saldırı veya terör olaylarının yaratabileceği krizler. Bu durumda kriz yöneticisinin koordinasyon ve halka ilişki yeteneği ortaya çıkacaktır.

- İşyerinde meydana gelebilecek toplu hareketler.

- Dedikodular, firmanın yaptığı iş veya ürünleri hakkında karalama kampanyaları veya müşterileri tarafından açılan davalar, anlaşmazlıklar. Bu tür olaylar geniş bir insan topluluğunu etkileyebileceği için medya ilişkileri, devlet kurumları ile olan ilişkiler ön plana çıkabilir.

Bir insanda bu yeteneğin olup olmadığını nasıl anlayacağız :

Değişik türde krizler için sahip olunması gereken nitelikler bir miktar farklılık gösterebilir ancak hızlı karar verebilme, insiyatif alma, güvenliği ön planda tutma, koordinasyon sağlayabilme, iyi haberleşme sağlayabilme gibi noktalar en temel olanlarıdır.

* Bu kişi bir acil durumda kiminle nasıl çalışacağını biliyor olmalı, güvenlik ve karşı tedbir alma konularında yeterince hızlı davranacağına inanıyor olmalıyız. Örneğin güvenlik prosedürlerini çok iyi bilen ancak hızlı karar veremeyen birisi asla yeterli değildir.

* Güvenlik ve çevrenin korunması hakkında bilgi sahibi olmalıdır

* Insiyatif alabilmelidir. Her acil durumda birisinin insiyatif alması gerekir, doğru insanın doğru aksiyonu üretebilmesi krizin çözümü için esastır. Örneğin trafik kazalarında sıkışan yolcuları o anda karga tulumba çıkartmaya çalışmak hatalı bir insiyatif durumudur.

* Yapılmakta olan işlerin, operasyonların, çalışma koşullarının içinde kriz sebebi olabilecek konulara karşı hassas ve uyarıcı olmalıdır. Krizleri önlemeye çalışmak “risk yönetimi” kapsamına girer ancak krizlerin nasıl oluşabileceğini hakkında fikirlerini paylaşmasına bir engel yoktur.

* Koordinasyon sağlayabilmelidir, bunu yaparken hem kendisinin hem de başkalarının güvenliğini sağlayabilmelidir. Bir yangın çıktığında ön saflara koşan bir kriz yönetici adayı yeterli bilgiye sahip değilse kendisine zarar verebilir, iyi bir yönetici adayını kaybetmemize sebep olabilir …

Geçenlerde buna benzer bir soru aldım.

Yaptığım basit matematiği paylaşmak isterim.

Yaklaşık 10000 şirket (ufaklı büyüklü) ERP veya benzeri entegrasyon niteliklerine sahip yazılım kullanmaya aday, hatta kullansa iyi olur.

Bunların yine yaklaşık olarak 2500 tanesi isminde ERP geçen bir yazılıma sahip.

Ortalama hayata geçmiş olma oranı ise % 50.

Bir ERP projesini uygulamaya geçiş ve geliştirme olarak ikiye bölebilirsiniz. İlk safha 3-6 ay sürmesi gerekirken nedense 18-36 ay sürüyor, geliştirme ise sürmesi gereken bir iş.

ERP projeleri biraz kapsamlı ve emek yoğun olduğu için en az 1 ve büyüklüğüne göre daha fazla proje lideri / yöneticisine ihtiyaç duyar.

Bu kişilerin bir kısmı yarı zamanlı bazıları ise tam zamanlı olarak bu işle ilgilenirler.

ERP Projelerinde 3 tip insan olması fena olmaz.

- Proje Yöneticisi (içeriden veya dışarıdan olabilir)

- İş Danışmanları (içeriden veya dışarıdan olabilir)

- Lider kullanıcılar (içeriden)

En ufak bir projede (örneğin 10 kullanıcılı bir sistem) bile 1 kişi yetmez, haydi biz ona 1,5 diyelim. Biraz daha fazla kullanıcı olduğunda (örneğin 20 – 50 kullanıcılı sistem) bu sayı 3 – 5 aralığına yükselir. Bu sayılara elbette Lider Kullanıcılar dahil değil.

Şimdi biraz çarpma bölme yapalım.

Ortalama 2,5 – 3 kişi, 2 yıl ve 10000 şirket düşünürsek ortaya 3 * 2 * 10000 = 60 000 Adam / Yıl ihtiyacı çıkar.

Elbette projelerin hepsi aynı anda başlamayacak ama 10 yıl içinde bu şirketlerin yarısının bu işe girişeceğini düşünelim. Bu bizi ;

60 000 / 2 = 30 000 Adam yıl >>> 3 000 Adam sayısına ulaştırır.

Bu sayı proje bittikçe bitirenlerin diğerine devam ettiği durumda geçerli ve bu tam doğru değil. Büyük bir kısmı o şirketlerin içinde devam edeceklerdir. Eğer bu kişilerin şirketlerde çalışma sürelerini 2 yıldan 5 yıla çıkartır iseniz bakın ortaya ne çıkıyor.

3 * 5 * 10000 / 2 = 75 000 >>> 7 500 Adam ihtiyacı var.

Benim yaptığım hesabı başka türlü yapabilir, varsayımlarımı iyimser veya kötümser bulabilirsiniz.  Yıllardır bu işi yaparak para kazanan birisi olarak durumun değişeceğini pek düşünmüyorum, eğrisi doğrusuna gelir yine hesap buna benzeyen bir yere ulaşır.

Bu kimliğe sahip kişiler olmaz ise durum bugün olduğu gibi olur, peki böyle devam eder mi ?

Eder, çünkü tabiat bizi yukarıya itmek için özel bir çaba göstermez. Biz ve şirketlerimiz bu duruma adapte olmalı ve çareler bulmalıyız. Dolayısı ile bilgi sistemini kuramayanlar gider yerine başkaları gelir, onlar da kuramaz ise onlar da gider.

Bu gelip – gitme ülkemizin rekabetçi gücünü azaltacak ama firmalar kendi güncel sorunlarından ötürü elbette bunu hiç bir zaman dikkate almayacaklardır.

Bu alanı girişimciler ve iş konularına ilgi duyan, analitik düşünebilen, insan ilişkileri güçlü gençler için bir potansiyel olarak görüyorum.

Katkılarınızı bekliyorum …

Not : Hesap yaparken şu anda ERP Yazılımı satın almış gibi gözüken 2500 firmayı yok kabul ettim. Bunun sebebi bir çoğunun bu işi tekrar yapmak durumunda olmaları ile 10000 sayısının biraz daha fazla olabileceğinden. Zaten sonuç 7 500 olsa ne olur 6 000 olsa ne değişir. Ben bir okul fizibilitesi yapmıyorum ki !

Bu söz yine benim arkadaşlarımdan birisine ait, ancak bu sefer üniversiteden değil taaa orta okuldan …

Konuşmamızda tahminen 45 yaşlarında birisinin de ismi geçince arkadaşım ondan genç çocuk diye bahsetti, bende ona neresi genç yahu deyince sen kendi yaşına bak dedi. Dolayısı ile bu sözü bir “atasözü” gibi değerlendirebilirsiniz, ne de olsa ikimizin toplamı 100′ü geçiyor …

Bir erkek eğer profesyonel bir ofis çalışanı ise mutlaka her sabah traş olur. Diğer yandan kendi işinin sahibi olan veya ofis çalışanı olmayan bir çok kişi de her sabah traş olur. Peki traş olmamanın en düz yolu nedir ?

Elbette “köse” olmak.

Köse olunduğunda aynı zamanda bir erkeğin hayatında “yalınlaşma” gerçekleşmiş oluyor. Yalın öğretiyi çalışanlara duyurulur. Bu sayede her sabah yapılan bir faaliyetten kurtulunmuş oluyor.

Diğer yandan bir dükkan için en iyi nokta nedir ?

Elbette köşe olmak.

Mc Donalds’ı yaratan kişi olan Ray Kroc’a sormuşlar, bir dükkan için en önemli 3 şey nedir ?

Demiş ki :

1. Location

2. Location

3. Location

Herkes bilir ki Mc Donalds mümkün olan her yerde “köşe” bulmaya çalışır, tabii her zaman olmayabiliyor …

İşte dükkanınızı köşeye hele bir de önünden oluk gibi insan geçen bir noktaya açtınız mı … gelsin paralar, ooooh ne rahat.

Eğer sakalınız köse dükkanınız köşe değil ise  _ _ _ _ _  gibi çalışmaya devam arkadaşlar (normalde boşluk 4 harfli ama siz onu daha güçlü söylerseniz ikinci harfi tekrarlayacağınız için 5 harfli oluyor, hala bilemediniz ise gözleri en güzel canlılardan birisidir).

Tags: