5_pazarlama

Pazarlamanın gerçekleşmesi için 5 şart var. İlk okuduğunuzda ne var bunda diyeceksiniz, buna aldanmayın ve bir daha okuyun.

1. En az 2 taraf olmalıdır
2. Her taraf olan bir diğeri için değerli olan bir şeye sahip olmalıdır.
3. Her taraf iletişim ve teslim edebilme yeteneğine sahip olmalıdır.
4. Her taraf kabul veya red etme hakkına sahiptir.
5. Her taraf diğer bir taraf ile iş yapmayı istiyor veya iyi olacağına inanıyordur.

Bu tür listeleri okuyanların ilk tepkisi genellikle :

“Ne var bunda, ben de bunları biliyorum” şeklinde olur. Halbuki bütün bunları biliyor ve uyguluyor olsaydınız belki de dünyanın en çok aranan insanı olurdunuz.

Müşterinin istemediği, değer vermediği bir şeyi satmaya çalışıyor iseniz 1 ve 2 numaralı maddeleri ihlal edersiniz, çoğu iş bu yüzden kapanır. Diğer yandan ürününüzü alabilmek için parası veya niyeti olmayanlar ile de çok vakit geçirmemeniz gerektiğini unutmayın. Elinizde olanı anlatamıyor veya vaadinizi yerine getiremiyor iseniz 3 numaralı maddeyi unutun gitsin. Kendinizi veya ürününüzü vazgeçilmez zannedecek kadar egonuz patlamış ise 4 ve eğer karşınızdakilere “negatif” enerji veriyor iseniz 5 numara yerine gelmemiş olacaktır.

Pazarlama zor iştir.

Tags:

sakin

Sakin olmanın önemli bir meziyet olduğu üzerine yüzlerce güzel söz bulabilirsiniz.

Ama bir de şöyle düşünün.

Başarılı olmak için nelere ihtiyacınız var ?

- Tutku

- Çalışma

- Heyecean

- Yakın takip

- Tutarlılık

Hayata tutunabilmek, başarılı olabilmek, sevdiğiniz konuda ilerleyebilmek için zaman zaman sakin olmamak belki daha iyi olabilir.

 

 

Tags:

Bayram_2013

Yarın bayram, kimine göre Şeker Bayramı kimine göre Ramazan Bayramı … Ne fark eder ki !

Bayramlar uzun süredir görüşmeyen insanların bir araya geldiği özel günler. Diğer tarafından bakarsanız ise uzun süredir beraber olanların bir süre görüşmeyeceği günler.

Hayatın içinde her zaman diğer türlüsü var, bir yeri dolduruyor iseniz başka bir yeri boşaltıyorsunuz demektir.

Tercihiniz neresi ?

Bu soruya aklınız ile mi yoksa duygularınız ile mi karar vereceksiniz ?

Ben buna karışmam, herkesin kararı kendisine. Bu bayram sizin için iyi geçsin isterim, niye kötü geçireceksiniz ki ?

Ama istediği gibi geçiremeyecek olanlar için Şebnem Ferah diyor ki :

Benim adım orman
Örtü yaptım yapraklardan
Serdim herkesin üstüne
Sür yüzünü yüzüme korkma yalnızlıktan

Korkmayın yalnızlıktan, gökyüzüne bakın, o kadar büyük bir evrenin parçasıyız ki,  bir kaç gün için boşverin sıkıntılı konulara, keyfinize bakın.

Sıkılırsanız ormanlar var, denizler var … Onlar size soru sormadan kucak açacaktır.

Hepinizin bayramını kutlarım, eğlenceli geçmesini dilerim.

Görüşmek üzere.

Tags:
Bir şehrin yerel yönetimi tarafından oluşturulan vizyona uygun aksiyon planı yapıyor olması, vizyon ile aksiyonların uyumluluğu o bölgede yaşayanları hatta planın şiddetine göre belki de dünyanın bir başka yöresinde bulunanların hayatını etkiler.
sehir_pazarlamasi_02_cp

Bir kent yemekleri ile tanınmayı seçebileceği gibi sanayi veya ticaret olanakları ile akılda kalmayı seçebilir, hatta sadece bir sektöre yoğunlaşıyor da olabilir. Hedefinin ne olacağı o kentin yönetimine, yaşayanlarına ve ülkenin makro planlarına bağlıdır. Elbette bu hedefler belirlenirken temel değerler her zaman masanın üzerinde olmalıdır.

Pazarlama ile rekabet faktörleri konusu her zaman iç içedir. Bu durum söz konusu kentler olduğunda da değişmez.

İşte bazı rekabet faktörleri :

- Yerel destek hizmetleri
- Altyapı hizmetleri
- İş gücü potansiyeli
- Eğitim seviyesi
- Lokasyon ve lojistik avantajlar
- Sosyal mozaik
- Mevcut imaj
- Hedef ile uyumlu bir geçmiş
Hedef netleştikçe rekabet faktörleri de keskinleşmelidir. Örneğin daha iyi olmalıyız veya daha temiz olmalıyız diye bir cümle yerine çok daha kesin ve ölçülebilir cümleler ile konuşulmalıdır.
Bir kentin başarılı olması ile o kentin hizmet sektörünün gelişmişliği arasında oldukça yakın bir ilişki var, yapılan analizler bu yönde bir sonuç gösteriyor. Bunun için ise bilgi kullanımını, yenilikçilik, zenginleşen grupların o kent içinde kalmak istemesi, başarılı bir orta sınıfın varlığı, kent yönetiminin bilim – kültür – sanat gibi faaliyetlere önem vermesi ön plana çıkmaktadır. Diğer türlü kent olanakları kısıtlı kaldığında zenginleşen sınıf şehri terk edeceği için hizmet sektörü de gelişemeyecektir. Bu ekosisteme ulaşabilmek,  iç içe ilişkili bir dizi aktivite ve sonuç içerdiği için her aşamasında titiz olunması gerektiği ortada.
Rekabet faktörlerine biraz daha detaylı bakarsak :

- İletişim teknolojilerinin kalitesi
- Çalışanlar için yüksek yaşam kalitesi sunulması
- Çevre kirliliğinin asgari seviyeye indirilmesi
- Odağı belirgin strateji ve vizyon
- İstikrarlı, uzun süredir izlenen politikaların olması
- Yerel yönetimin “rekabet” konusunda çalışıyor olması
- Yerel girişimciliğin politikalar ile desteklenmesi
- Bölgesel liderlik vizyonu
- Eğitim ve iş dünyasının entegrasyonuna özen gösterme çabası
- Uluslararası ağlar içinde yer alma
- Önemli şirket veya insanlar için cazibe merkezi olabilme
- Üretim ve istihdamın sanayiden hizmetlere aktarılma planı
- Toplumun süreçlere katılımı
- Yerel yönetimin çatışma yönetiminde ustalığı
- Strateji geliştirme yeteneği

Bir stratejinin sahaya indirilmesi için “uyumlu aktiviteler” gereklidir. Bu aktiviteler rekabet parametrelerini dikkate alarak tasarlanır, sonuçlar ölçülür ve gerekiyor ise yeniden tasarlanır. Tıpkı rotasından sapmakta olan bir tekneyi düzeltmek gibi.

sehir_pazarlamasi_cp

Şehir pazarlaması bir bölge veya kentin belirlenen vizyona uygun olarak tanıtılması ve odak haline getirilmesidir. Vizyon cümlesi turizm ile ilişkili olabileceği gibi (ilk akla gelen konu başlığı) göç alma veya sanayileşme ile de ilgili olabilir. Kısacası ilerisi için arzu edilen duruma ulaşabilmek için izlenecek yol şehrin pazarlanma planını ile oluşturulur.

Bir şehir pazarlanır mı veya pazarlanmalı mı ?

Bunun artık tartışılacak bir yanı yok ama bence evet ve evet. Bir şehir veya bölge pazarlanabilir ve pazarlanmalıdır.

Pazarlama kelimesinin dejenere edilmiş anlamına aklınız kayıyor ise aklınızı geriye toplamanızı öneriyorum. Pazarlamayı şehrin vizyonuna uygun yolu izlemek olarak anlamalıyız, eğer şehri yönetenlerin “vizyonu yok ise” pazarlama da olmayacaktır. Kısacası vizyon var ise pazarlama yapılmalıdır hem de en iyi ve en usta şekilde. Çünkü binlerce veya milyonlarca insanın hayat kaitesinden ve çok büyük bir ekonomik olaydan bahsediyoruz.

Şehirlerin pazarlanması aynı zamanda şehirler arası rekabeti ortaya çıkartır. Benzer hedefleri olan kentler birbirinin rakibi olacaktır, işte bu aşamada nasıl rekabet edileceği ve kendilerini nasıl pozisyonlamaları gerektiği konusu öne çıkar. Yarışı kaybeden muhtemelen aynı noktaya en kısa 5 yılda geri gelebileceği için Belediye Başkanları ve Yönetim hiç bir fırsatı kaçırmamalı ve oldukça donanımlı bir ekip ile çalışmalıdır.

Rekabet, ticaret hayatında olduğu zaman hem geri dönüşler daha kısa sürede olabilir hem de yönetimler daha yavaş değiştiği için aynı yönetici ikinci bir fırsatı bulabilir. Ama yerel yönetimler seçimle değiştiği ve yeniden seçilebilmek için başarılı olunması gerektiği için üzerlerinde bulunan baskı daha fazladır.

Şehir pazarlaması stratejik veya organik olarak iki şekilde yapılabilir veya ortaya çıkar. Stratejik şehir pazarlamasına örnek olarak Las Vegas organik pazarlama örneği olarak ise Atina düşünülebilir. Las Vegas pozisyonlaması ve pazarlama planı olan bir şehirdir. Atina ise geçmişinden gelen kültürel birikim sayesinde kendiliğinden tanınan ve pozisyonlanan bir kent örneğidir, zaten bir kenti organik olmayan bir şekilde aynı pozisyona getirebilmek nerede ise mümkün değildir. “Mutlak kanıt” ve “Kültürel geçmiş” ihtiyacı buna engel olur.

 

 

 

columbo_1968Gemba … The Real Place … Gerçek Yer … Olay Yeri …

Bir şirketin satış konusunu inceliyor, problemlerini anlamaya çalışıyor veya yeni satış fikirleri arıyorsanız nereye gitmelisiniz ?

Üretim ile ilgili verimlilik, kayıp, performans, kalite gibi konuları sorgulamak ve çözüm geliştirmek istiyorsanız nereye gitmelisiniz ?

Çocuğunuzun problemlerini anlamak, sebeplerini algılamak için nereye gitmelisiniz ?

Komiser Columbo cinayetleri çözmek için nereye gidiyordu ?

En çok delil nerede, en çok şeyi nerede görebilir, duyabilir, dokunabilir, koklayabilirsiniz … Elbette olay yerinde.

Eğer bir problemi çözmeyi hedefliyor veya bir sistemi çözmek istiyor iseniz olay yerinden başka hiç bir yer size daha fazla imkan sağlamaz.

Bu yüzden “Olay Yeri” ile “Gerçek Yer” eş anlamlı kullanılabilmektedir.

 

 

Tags:

Şimdi bu sözü normal birisi söylese deriz ki … Kurallar olmalı, belirgin bir paradigma olmadan işimizi sürdüremeyiz, ve bu bence de doğrudur. Kural seti olmaksızın standart işleri yapamayız ama başarmak istediğiniz şeyin boyu büyük ise zaten kural setinin ötesine geçmeniz gerekir.

edison

Bu söz Thomas A.Edison’a ait.

Kısacası diyor ki : Bana öyle olmaz böyle olmaz demeyin, gidin başımdan, bizim başarmamız gereken bir işimiz var. Çünkü Edison aynı zamanda “pozitif olmaya” çok özen gösteren birisiydi. Bu yüzden de “olmaz” kelimesine karşı çelik zırhı vardı, yani kelime ona işlemiyordu, herhalde duymak canını sıkıyordu. Kimi sıkmaz ki ?

Olmaz, olmaz, olmaz … peki ne olur, nasıl olur, ne yaparsak olur … bilmiyorum ama öyle olmaz.

Napoleon Hill’in önemli bir tavsiyesi var : Bir grubun içinde negatif insanlar var ise onları o gruptan ayırın, yoksa sonuç alamazsınız.

Tags:

Cevap : Çocuk sahibi olmayanlar

Kirlenmek güzel, konuşmak kolaydır. Belki bir gün “konuşmak kolaydır” başlıklı bir reklam filmi de görürüz.

Çocuğunuz yok ise kolayca akıl veriyor olabilir, evli değilseniz evlilik üzerine uzun ve mantıklı konuşmalar yapabilirsiniz …

Eğer iş sahibi, çocuk sahibi, eş sahibi değilseniz onların hakkında ister pozitif ister negatif konuşun gitsin.

İşte danışmanlığın sırrı budur, iş sahibi olmayacaksınız. 

 

Tags:

Bir söz verirsiniz bazen kendinize bazen bir dostunuza … Yerine getirmek için doğruyu söylemeniz gerekiyordur. Ama söylerseniz de bu sefer zor durumda kalacak olabilirsiniz. İşte iletişim derslerinde okutulan bir durum ile karşılaştınız demektir, ismi “etik dilemma – etik ikilem”.

Bu durum ne siyahtır ne de beyaz, bazen seçeneklerinizin her ikisi de doğru veya her ikisinin de yanlış olduğu noktadır. İlk önce aslında hatalı bir şey yaparsınız, yapmamanız gereken bir şeyi … Hiç yapmak istemediğiniz bir şeyi, tıpkı misafirlikte ev sahibinin vazosunu kırmak gibi, bir arkadaşınızın işine hiç te düşünmediğiniz şekilde karışmak gibi veya bir şeye şahit olmak gibi … Sonra ise bu yaptığınızı açıklamanız gerektiğini düşünürsünüz.

Nasıl bu noktaya geldiniz, keşke gelmeseydiniz ama artık oradasınız.

Şimdi karar zamanı.

Herkes kendi vicdanı ile karar verecek ve sonuçlarına katlanacaktır. Bazen kararınız başkalarını yaralıyor olabilir, bazen işinizden edebilir, bazen ise dostlarınızı kaybetme noktasına gelirsiniz.

Bugünün popüler kültürü sizi çok etkiliyor ise kendinizi koruma yönünde adım atarsınız. Beyaz bir yalan veya basitçe görmezlikten gelme (ama gördünüz), hiç bahsetmeme seçenekleriniz. Bunlar sizi başkalarının hışmından koruyacaktır, içinizde dert olmayacak ise kolayı bunlar. Çoğu kez bu seçeneklerden birisi seçilir ve kimse etkilenmemiş görünür. Eğer hayatınızı ortalama çizgide sürdürmeye niyetli iseniz sorun yok.

Yok eğer ne olursa olsun sözünüzün arkasında duracak iseniz sonuçtan etkilenecek kişilerin sizi anlayacağını, kovdukları yerden geriye alabileceklerini umarak sözünüzü yerine getirirsiniz. Eğer konu iki kişi arasında ise bence de tercihiniz bu şekilde olmalı, çünkü diğer türlü yalan söyleyen birisi olacaksınız. Bu tercihten, sadece olay kişisel ama iki kişinin dışına taşacak, başkalarının da öğreneceği bir şey haline geliyor ise vazgeçmek daha doğru olabilir, çünkü bu durumda bazı insanları gereksiz yere bir sorunun içine atıyor olabilirsiniz ve artık doğruyu söylemiyor olmak söylemekten daha doğru olabilir.

Durum bu kadar karışık olmasa zaten biz ona ikilem demezdik.

Niçin doğruyu söyleyerek risk alıyorsunuz ?

Mark Twain “Eğer doğruyu söylüyor iseniz bir şey hatırlamanıza gerek kalmaz” demiş. Ben ne söylemiştim diye hatırlamak zorunda kalmak istemiyor iseniz yapılacak şey belli. Bir süre önce çok sevdiğim ve değer verdiğim bir dostumun tavsiyesi ile bir film seyretmiştim, ismi Pi’nin Hayatı. Seyrettiğim bu filmden iki alıntıya da yer vermek istiyorum :

“Gerçeği duymak istemeyenler yalan dinlemek zorunda kalır” ? ve “Hikayeleri mutlu bitirmek sizin elinizde”. (Pi’nin Hayatı)

Hepsi bu kadar, umarım şansınız açık olur çünkü fazlasıyla ihtiyacınız olacak. Bakalım büyük jüri bu yolu seçenler hakkında ne karar verecek ?

toplanti_gereklimi

Forbes dergisinin araştırmasına göre yöneticilerin % 85′i katıldıkları toplantılardan tatmin olmadıklarını, etkinliklerinden şikayetçi olduklarını söylemişler.

Verimsiz ama zamanınızın yarısı muhtemelen bu tür toplantılarda geçiyor, Amerikalılardan çok farklı olmadığımızı düşünmek büyük bir hata olmaz. İşte Amerika’dan bazı istatiskler :

- Amerikada 1 gün içinde 11 milyon toplantı yapılıyor

- Bir çok yönetici bir ay içinde 62 toplantıya katılıyor

- Bir yönetici 1 hafta içinde ortalama 5.6 saatini toplantıda geçiriyor

- Her toplantının % 50′si verimsiz geçiyor, bunun sonucunda çalışan başına haftada 1 gün kayboluyor (5 yerine 4 gün çalışmış oluyorlar)

Peki şirketler bu sorunu nasıl çözebilir … veya nasıl çözecekler.

Gereksiz Toplantıları Yapmayın 

Toplantılarınız için şu soruları soruyor olabilirsiniz.

- Bir alışkanlık sonucumu. Düzenli yapılan çoğu toplantının genellikle bir amacı yoktur.

- Özel bir sebebi var mı ? Yok ise yapılmayabilir

- İçeriği ve ifade edilmiş hedefi var mı ? İçeriği belli olmayan, hedefi olmayan toplantılar tamamen kayıptır, genellikle en yüksek rütbelinin nutuk atmasına yarar.

- Toplantıda elde edilebilecek sonuçlar ölçülebilir mi ?

- Tek bir karar mı yoksa çok sayıda karar mı alınacak ? Karar alınmayacak ise ne yapılacak. Toplantının süresi bu kararlar için yeterli olacak mı veya uzun mu ?

- Karar vericiler salonda olacak mı ? Olmayacak ise dağılabilirsiniz.

Bunun gibi bir listeyi toplantı odanıza asarak başlayabilirsiniz.

İşim gereği uzun bir süredir çok sayıda toplantıya katılıyorum. Toplantıların performansından ben de memnun olmadığım için bir kitap yazdım, incelemek isterseniz tıklayın >>>

 

 

Tags:

Bundan yüzlerce yıl önce Hun İmparatoru Attila bakın ne demiş :

Artık yetersiz kalan taş bTas_baltaaltalarımızı bir kenara bırakarak yeni kılıçlar edinmeliyiz, gereçlerimize uzun merdivenler eklemeliyiz; yüksek Roma duvarlarının atlarımızın nal sesleri ile yıkılmasını bekleyemeyiz.

Geçmişte yaşamış başarılı insanların bu tür sözlerini okuduğumuzda çoğu kez … evet … evet … güzel söylemiş deriz.

Peki niçin aynı tür bir gerçeği kendi şirketiniz veya kendiniz için şu anda siz tespit etmiyorsunuz ?

Attila yüksek Roma duvarlarını, surlarını görünce ordusunun alıştığı kural setinin değişmesi gerektiğini hemen anlamış (buna paradigma kayması deniyor, Attila paradigmanın değiştiğini anlamış). Şimdi diyeceksiniz ki ne var bunda ? Adam yüksek surları görünce başka ne yapabilir ?

Tarihte çok sayıda Attila olmadığını hatırlatmak isterim, zaten başarılı liderleri diğerlerinden ayıran nerede ise tek nokta budur. Onlar ya paradigmanın değişmesine sebep olur ya da değişimi algılayarak yeni duruma göre bildiklerini unutup yeniliğe adapte olur.

İş veya kişisel hayatınızı bir gözden geçirin, siz buna benzeyen neler yaptınız acaba ?

Başarılı olmak için genel gruptan ayrılmış, farklı düşünüyor olmak gerekir. Aksi takdirde sizin gibi düşünen ve hareket eden milyonlarca insanın kaderini paylaşırsınız. Herkesin birbirine benzediği ortamda başarılar küçük küçük şeyler olacaktır, yetiyor ise mesele yok.

Yetmiyor ise :

Taş baltalarınızı bırakıp yeni yöntemleri, yeni fikirleri öğrenmeye ve yol açabilen insanları arayıp bulmaya çalışmalısınız. Diğer türlü sadece konjonktürün izin verdiği kadarı ile yetineceksiniz, bir yılda alabileceğiniz yolu belki 10 yılda alabileceksiniz.

Tags:

surpriz

Sözü söyleyen Steve Jobs olduğu için onu ilgilendiren bir soru ile başlamak isterim.

iPod’u müşteri anketleri ile hazırlayabilir miydiniz ?

veya

iPhone’u … Eğer evet diyen grubun içinde iseniz bir soru daha var ?

O zaman niçin her ikisi de Steve Jobs tarafından yapıldı da araştırmalara milyonlar döken bir başka firma tarafından yapılamadı ? Yoksa bütün araştırmaları Steve Jobs’mu yaptırıyor du ?

İnsanlar çoğu kez şu sorunun cevabını bilmez …

Ne istiyorsun ? Nasıl olsun istiyorsun ?

Başlayın saymaya bakalım kaç kez geriye dönerek şu da var elbette, evet evet olsa iyi olur ile devam edebileceksiniz ve ortaya ne kadar karışık bir görüntü çıkacak.

Bu konu Lewitt Construct Tool olarak bilinen Ana Ürün – Beklenen Ürün – Beklentinin Aşılması ve Süpriz aşamaları ile de ilgilidir. Çoğumuz ilk ikisini, azımız aşılma kısmını, çok azımız şaşırtma aşamasını düşünebilir, her ne kadar çok yaratıcı bir kişiliğimiz olduğuna inanıyor olsak da …

Not : Bu cümleyi Steve Jobs bulmadı sadece konuyu anladı ve uyguladı. Literatürde Lewitt Construct Tool olarak geçer, okuduğunu anlayabilen herkesin bir şansı var demektir.

Tags:

rekabetİster ticaret hayatında ister sahilde koşarken bir rakibiniz var veya siz kendinizi motive etmek için bir rakip yaratıyor iseniz geriye “siz nasıl kazanacaksınız” sorusunun cevabını bulmanız kalır.

Eğer etrafınızda olanlar ile ilgilenmiyor iseniz size göre rakibiniz olmamış olacaktır. Ancak diğerleri aynı şekilde düşünmüyor, sizi rakip görüyor ve mücadelelerini buna göre şekillendiriyorlar ise zarar görebilir, daha kötüsü av olabilirsiniz.

Şimdi gelelim ihtimallere :

1. Siz kazanırsanız kazanmış olursunuz, muhtemelen bunu istiyordunuz. Eğer bunu arka arkaya tekrarlayabilir iseniz diğerlerinden kopmayı gerçekleştirebilirsiniz.

2. Rakip kazanır ise siz kaybetmiş olacaksınız. Artık önünde bulunan müsabakalara bakacak olan sizsiniz.

Ancak ihtimaller bunlar ile sınırlı değil, ilk bakışta öyle görünsede …

3. İkinizde kazanmadınız, hesapta olmayan başka biri kazandı. Ummadık taş baş yarar sözüne uygun bir durum.

4. Siz veya rakiniz kazandı ama kaybeden taraf kazanan tarafa çok uğraşacağı ve para kazanamayacağı bir işi bıraktığı için. Buna “rakibine kötü iş yaptırmak iyi bir şeydir” denir, tabii gerçekten kötü bir iş yaptırıyor iseniz.

5. İkinizde kazandınız. Ortak falan değilseniz herhalde biriniz işin para tutan kısmını diğeriniz ise “çok iyi oldu kaybettik, işi alsak rezil olurduk” manevi tatminini elde etti.

Aklınıza başka seçenekler geliyor ise lütfen paylaşın …

 

Tags:

ofis_israf

7 İsraf (7 Waste – Fazla Üretim, Fazla Stok, Taşıma, Kusurlu Üretim, Gereksiz İşlem, Gereksiz İnsan Hareketi, Bekleme),  üretim alanında değer katmayan işlemleri sınıflandırma ve inceleme yöntemidir. Aynı yöntemi ofis içinde de uygulayabilirsiniz.

İsrafın eliminasyonu en temel iyileştirme yöntemidir. Yoğun ve baskı altında çalışanlar bu tip yöntemleri çoğu kez ve hatalı olarak “fazla teorik” görürler; yöntemlerin faydasını onaylamakla birlikte “onların kendileri için değil, başkaları için olduğu” inancı içinde olurlar.

İsrafın eliminasyonu bir çok yöntemin uygulanması ile mümkün olabilecek bir sonuçtur. Gerçekleştirebilmek için hem yöntemler hakkında bilgi edinmeli hem de bıkıp usanmadan uygulamaya çalışmalısınız.

İsraf 1 : Fazla Üretim

- Gereğinden fazla bilgi ve döküman üretimi, gereğinden fazla detay.
- Müşterinin tam olarak ne istediğini bilmeden veri üretmeye çalışmak

İsraf 2 : Gereksiz Stok

- Gereğinden fazla dökümana sahip olmak, ekstra kopyalar, ekstra dosyalar (örneğin farklı yöneticiler için farklı dosyalar).
- Gereksiz ofis malzemesi, yıllarca kullanılmayacak ekipman veya dökümanların depolanması

İsraf 3 : Taşıma

- Bir yerden bir yere bilgi ve malzemeleri aktarma sonra geri aktarma
- Birden fazla inceleme ve onaylama için dolaşmak
- Kötü ofis tasarımı ve merkezi arşivuygulamaları ile dosya ve belgelerin sık ve uzun mesafelerde taşınması

İsraf 4 : Kusurlu Üretim

- Hatalı veya eksik bilgi içeren, kullanılamaz çalışmalar, raporlar hazırlamak
- Standard ofis formları kullanmayıp her seferinde yeni tasarımlar yapmak
- Prosedürlerin yaşamasını temin edecek “kontrol listeleri kullanmamak”
- Ne istendiğini iyi tanımlamamak

İsraf 5 : Gereksiz İşlem

- Müşterinin veya Kullanacak olanın karşılığını ödemeyeceği, fazladan iş yapmak
- Fazla sayıda inceleme
- Fazla sayıda onay
- E-mail gönderirken cc kullanmak
- Toplantılara ek insanlar davet etmek

İsraf 6 : Gereksiz İnsan Hareketi

- İşin tamamlanması için gerekmeyen hareket yapmak
- Devamlı kullanılan nesneleri çalışma ortamında bulundurmamak
- Dosya ve çekmecelerin içinde ne olduğunu belirlememek ve sürekli bir şey aramak

İsraf 7 : Bekleme (Boşa Geçen Zaman)

- Bir insanı, cevabı, cihazı, bilgiyi beklemek.
- Arızalı bir cihazın bekleme yaratması
- Elemanların çapraz eğitimi olmadığı için meşgul olan birinin yerini alamamak ve boş beklemek.

almak

Almasını bilmek diye bir şey olmadığını, verilince alınmış olduğunu ya da bana niçin birileri bir şey vermeye çalışıyor, amaçları ne acaba diye düşünen grupta olabilirsiniz.

Neyse ki konumuz sizi düzeltmeye çalışmak değil, o konuya başka zaman bakacağım.

Konuyu bir işte daha çok dinleyen tarafta olan, iş ortamında ilerlemek isteyen ve bunun için bir şeyler yapmayı düşünenler için detaylandıracağım.

1. Sakin olun. Örneğin bir grup insanın, toplumun önünde konuşabilmeyi cesurca buluruz. Peki ya dinliyor iseniz ? Konuşan kişi muhtemelen konuşmayı önceden hazırlamıştı, konuşmasını kontrol edebilir, ne söyleyeceğini seçebilir hatta konuşurken değiştirebilir. Ama dinleyicilerin bu şansı yoktur. Onlar söylenmekte olan şeyi almaya çalışan, konuşulmakta olan konu onları tedirgin veya tehdit eden içeriğe sahip bile olsa onu dinlemeye devam eden gruptur. İşte bu ortamda bile söyleneni anlamak, onun sindirebilmek için sakin olmalısınız. Dinleyebilmek “almayı bilmenin” adımlarından bir tanesidir.

2. Yargılamayın. Almak, 8 adımlık iletişim modelinin 5 numarasıdır. Bu adımı attıktan sonra önce deşifre eder, sonra mesajı sindirir ve en sonunda geri besleme yaparsınız (bazıları bunu yapmaz sizi ortada bırakıverir, muhtemelen modeli bilmedikleri için diye düşünmek istiyorum). Fakat bu arada bünyeniz deşifre etmekte olduklarınıza direnebilir. Bunu fark ettiğinizde engellemelisiniz çünkü savunma konumuna geçiyorsunuz demektir ve savunma durumunda zihniniz kapanır, anlama süreci durur. Lütfen konuşmacıya eleştiri göndermeyin, söyledikleri ile alay etmeyin veya kabuğunuza çekilmeyin, bunları o memnun olsun diye değil kendinizi korumak için yapmayın. Kısacası savunma konumunda a-l-a-m-a-z-s-ı-n-ı-z, herşeyi yargılamaya çalışmayın, dinleyin, anlayın sonra isterseniz unutun.

3. Açık olun. Hayatı olduğu gibi, engelsiz yaşamalı ama korku, öfke, hüzün ve güvensizlik gibi güçlü duygular buna kolayca engel olur. Alabilmeniz için bu duygularınızın ötesine geçebilmeniz gerekecek. İnsanları dinlerken “ben şimdi onu şöyle bozacağım” diye dinlemeyin, sanki bozsanız ne olacak ? Veya “altından ne çıkacak bakalım” demeyin. Bunun yerine “ne diyor” diye meraklı olmaya, söylenenlerin altında olanı anlamaya çalışın, zaten iletişiminiz sonsuza kadar sürmeyecek.

Almasını bilme konusu bu kadar değil, yazımın ilk cümlesinde bahsettiğim duruma bir an için geri dönmek istiyorum.

Konunun birisinin birisine uzayda hacim kaplayan veya kaplamayan bir şeyi vermek istemesinden sonra olabilecek olanlar bölümü de var, umarım başka bir sefer de o konuya bakarız. Şimdilik sizi bir soru ile bırakıyorum :

Birisi size bir şey vermek veya sizin için bir şey yapmak istediğinde ne yaparsınız veya ne yapmazsınız ?

 

Tags: