Girişimcilik

Şirketler pazarlama konusuna hak ettiği önemi vermez ise başları beladan kurtulmaz. Bugünün iş dünyasında üretebilmek artık çok zor değil, zor olan kendinizi müşteriye ve pazara anlatabilmeniz.

1.   Bir müşteriden alınan en önemli sipariş “ikincisidir”.

2.   Bir reklam veya tanıtım kampanyası yapmadan önce bütçenizin bir kısmını “test” etmek için harcamalısınız.

3.   Müşterinin motivasyon ve davranışlarını anlamak bir opsiyon değil mutlak bir gerekliliktir.

4.   İyi tasarlanmış bir broşürü iyi seçilmiş bir gruba gönderdiğinizde %1 oranında tepki alabilirsiniz.

5.   Bir siparişin alınmasından gönderilmesine kadar harcanan enerji her zaman “nasıl daha az olabilir” diye sorgulanmalıdır

6.   Tekrar etmenin gücüne inanmalısınız ve pazarlama mesajınız tutarlı olmalı.

7.   Pazarlama aktiviteleri sadece satış değil aynı zamanda para kazandırmalıdır

8.   Yeni bir müşteriye satış yapabilmek için mevcut olan müşterinize göre 5 kat daha fazla kaynak harcarsınız.

9.   Müşterinize “istediği şey” yerine “ihtiyacı olanı” satmaya çalışmak sizi kapanmaya götürebilir.

10.  Üstün ürün, teknoloji, inovasyonun veya şirket büyüklüğünüzün satış için yeterli olduğunu düşünmeyin.

11.  Yeni müşteriler peşinde koşarken mevcutları sakın unutmayın.

12.  İnsanlar ürünleri değil onların sağladığı (sağlayacaklarına inandıkları) fayda veya sonucu satın alırlar.

13.  Normal bir işletme tatmin olmamış müşterilerinin sadece % 4′ünü işitir, % 96′sını bilmez.

14.  Şikayetçi müşterilerin yarısı eğer şikayetleri dikkate alınır ise alışveriş etmeye devam eder.

15.  Müşterilerinizin sizinle yaşadığı kötü tecrübeyi paylaşma ihtimali iyi tecrübenin iki katıdır.

16.  Pazarlama bir şirketin içinde herkesin işidir.

17.  Abartılmış iddialar tatmin olmamış müşteriler yaratır.

18. İşinizin %80′inini yaratan müşterileriniz toplamın %20′sidir, onları yakından tanıyabilirsiniz.

19.  Liderlik, ikincilik gibi hiç bir pozisyonu siz elde edemezsiniz, bunu sadece müşteri ve pazar belirler.

20. Bütün yeni adımlar bir pazar bölümlendirme ile başlar.

21. Müşteri odaklı olmak onun her söylediğini yapmak değildir.

- Hedeflediğiniz ürünü muhtemelen üretmeyi başaracaksınız ancak bu ürün tercihiniz HATALI OLABİLİR.

- Hedeflediğiniz süreden muhtemelen daha UZUN SÜRECEK.

- Planladığınız paradan daha FAZLASINI HARCAYACAKSINIZ.

- HATALI ÜRÜN için pazarlama ve satış çabası vereceksiniz.

Bir uçağı kaldıracak iseniz pist uzunluğu uygun olmalı, küçük bir uçak bozuk ve kısa bir pistten bile havalanırken büyük bir uçak daha uzun piste ihtiyacı olacaktır.

Siz işinizi kurarken süreyi ve bütçeyi olması gerekenden daha fazla düşünür, müşterinin istediği yöne doğru uçmak isterseniz toprağa gömülmezsiniz.

Tags:

Geçenlerde buna benzer bir soru aldım.

Yaptığım basit matematiği paylaşmak isterim.

Yaklaşık 10000 şirket (ufaklı büyüklü) ERP veya benzeri entegrasyon niteliklerine sahip yazılım kullanmaya aday, hatta kullansa iyi olur.

Bunların yine yaklaşık olarak 2500 tanesi isminde ERP geçen bir yazılıma sahip.

Ortalama hayata geçmiş olma oranı ise % 50.

Bir ERP projesini uygulamaya geçiş ve geliştirme olarak ikiye bölebilirsiniz. İlk safha 3-6 ay sürmesi gerekirken nedense 18-36 ay sürüyor, geliştirme ise sürmesi gereken bir iş.

ERP projeleri biraz kapsamlı ve emek yoğun olduğu için en az 1 ve büyüklüğüne göre daha fazla proje lideri / yöneticisine ihtiyaç duyar.

Bu kişilerin bir kısmı yarı zamanlı bazıları ise tam zamanlı olarak bu işle ilgilenirler.

ERP Projelerinde 3 tip insan olması fena olmaz.

- Proje Yöneticisi (içeriden veya dışarıdan olabilir)

- İş Danışmanları (içeriden veya dışarıdan olabilir)

- Lider kullanıcılar (içeriden)

En ufak bir projede (örneğin 10 kullanıcılı bir sistem) bile 1 kişi yetmez, haydi biz ona 1,5 diyelim. Biraz daha fazla kullanıcı olduğunda (örneğin 20 – 50 kullanıcılı sistem) bu sayı 3 – 5 aralığına yükselir. Bu sayılara elbette Lider Kullanıcılar dahil değil.

Şimdi biraz çarpma bölme yapalım.

Ortalama 2,5 – 3 kişi, 2 yıl ve 10000 şirket düşünürsek ortaya 3 * 2 * 10000 = 60 000 Adam / Yıl ihtiyacı çıkar.

Elbette projelerin hepsi aynı anda başlamayacak ama 10 yıl içinde bu şirketlerin yarısının bu işe girişeceğini düşünelim. Bu bizi ;

60 000 / 2 = 30 000 Adam yıl >>> 3 000 Adam sayısına ulaştırır.

Bu sayı proje bittikçe bitirenlerin diğerine devam ettiği durumda geçerli ve bu tam doğru değil. Büyük bir kısmı o şirketlerin içinde devam edeceklerdir. Eğer bu kişilerin şirketlerde çalışma sürelerini 2 yıldan 5 yıla çıkartır iseniz bakın ortaya ne çıkıyor.

3 * 5 * 10000 / 2 = 75 000 >>> 7 500 Adam ihtiyacı var.

Benim yaptığım hesabı başka türlü yapabilir, varsayımlarımı iyimser veya kötümser bulabilirsiniz.  Yıllardır bu işi yaparak para kazanan birisi olarak durumun değişeceğini pek düşünmüyorum, eğrisi doğrusuna gelir yine hesap buna benzeyen bir yere ulaşır.

Bu kimliğe sahip kişiler olmaz ise durum bugün olduğu gibi olur, peki böyle devam eder mi ?

Eder, çünkü tabiat bizi yukarıya itmek için özel bir çaba göstermez. Biz ve şirketlerimiz bu duruma adapte olmalı ve çareler bulmalıyız. Dolayısı ile bilgi sistemini kuramayanlar gider yerine başkaları gelir, onlar da kuramaz ise onlar da gider.

Bu gelip – gitme ülkemizin rekabetçi gücünü azaltacak ama firmalar kendi güncel sorunlarından ötürü elbette bunu hiç bir zaman dikkate almayacaklardır.

Bu alanı girişimciler ve iş konularına ilgi duyan, analitik düşünebilen, insan ilişkileri güçlü gençler için bir potansiyel olarak görüyorum.

Katkılarınızı bekliyorum …

Not : Hesap yaparken şu anda ERP Yazılımı satın almış gibi gözüken 2500 firmayı yok kabul ettim. Bunun sebebi bir çoğunun bu işi tekrar yapmak durumunda olmaları ile 10000 sayısının biraz daha fazla olabileceğinden. Zaten sonuç 7 500 olsa ne olur 6 000 olsa ne değişir. Ben bir okul fizibilitesi yapmıyorum ki !

Pazarlama için bin adet tarif bulabilirsiniz, ben aşağıda gördüğünüz tanımdan daha teknik olanlarını da biliyorum ancak nasıl bütün yollar Roma’ya çıkıyor ise bütün tarifler aşağıdaki basit kurguya çıkar.

“Pazarlama müşterimiz olan veya olmayan insanların dikkatini çekip onları bizim satmakta olduğumuz bir şeyi satın almalarını ve bu kararlarından mutlu olmalarını sağlayarak tekrar bizimle çalışmalarını, ürün veya hizmetlerimizi tekrar düşünmelerini veya çevrelerine referans olamlarını sağlamaktır.”

Bu tanımlamaya bir itirazınız var mı ?

Mutlaka sizin de ekleyecekleriniz olabilir ama işin özü budur. Hedef bu ise adımları neler olabilir ?

- Ne yaptığımızı, müşterimizden ne istediğimizi, ne işe yaradığımızı anlatabilmek

- Markamızın veya firmamızın arkasında pozitif bir duruş sergilemek

- Kaynaklarımızı bize en fazla getiri sağlayabilecek aktivitelere yönlendirmek

- Müşterilerimiz ile başarılı ilişki kurup onları kaybetmemek ve yenilerini ekleyerek pazar payımızı arttırmak

Yukarıda sayılanlar yeni bir şey değil, bunları biz de biliyoruz

Elbette, bunlar insanlık tarihi kadar eski olması gereken konular; iletişim, olumlu düşünme, verimlilik, iyi ilişki kurabilme … Konu bunları kimin bildiği değil, zihin yapınızda vites yükseltip bu hedef için kendi şirketinizde ne yapılıyor olduğunu değerlendirmeniz ve olması gerekenleri yapmaya başlamanızdır.

Ancak bu yol göründüğü kadar kolay bir yol değildir. Yolun üzerinde bir yığın ego, hatalı inanış, küçümseme ifadeleri, ben biliyorum itirazları, topu taca atma hamleleri, düşük enerjili ekipler, kararsız yöneticiler ve artık yorulmuş bir patron olması en çok rastlanan senaryodur.

İşte bu yüzden pazarlama işine doğru enerji ve dirençli bir zihin yapısı ile başlanmalıdır. Çünkü bu iş sağa sola reklam vermek, broşür bastırmak, kampanya yapmak değildir ancak siz böyle düşünüyor iseniz bence bütün imkanlarınız ile bunları gerçekleştirin ve olmayacağını anladığınızda bu konuya daha güçlü bir dönüş yapın.

Ülkemizin şirketleri hangi aşamada

Ben 32 senedir çalışan birisiyim, yüzlerce şirket ile iş yaptım, normal bir vatandaş olarak çok sayıda  yerde yemek yedim, alışveriş yaptım, gazete aldım, araba kiraladım, otelde kaldım  …. Hepiniz gibi.

Belki benim ilgi alanımdan ötürü olaya sizlerden biraz farklı bakıyor olabilirim. Bence ülkemizin ticaret veya üretim yapan mahallemizde bulunan gazeteciden dev sanayi şirketlerine kadar uzanan iş dünyasının şu anda Aşması gereken engel pazarlama konusudur. Bence henüz satış beyin yapısından pazarlama ruh haline geçememiş olanlar büyük çoğunluğu oluşturmaktadır.

İşim gereği meslek hayatımın son 18 yılını üretim yapan şirketler ile geçirdim. Bence Türk şirketlerinin bir şeyi üretebilme sorunları yok, öyle ya da böyle üretebiliyoruz, ürünlerimizi iyileştirebiliyoruz. Satış konusunda da fena değiller, yapılanları teknik olarak satabiliyorlar. Her ne kadar bu konunun A sınıfına geçmemiş bile olsak durum idare eder görünüyor. Zaten A sınıfına geçebilmek için PAZARLAMA engeli aşılmak zorunda, aksi takdirde SATIŞ konusunda alacakaranlık kuşağında bekleme devam edecektir.

Ben olaya bir evrim süreci olarak bakıyorum, önce yapabiliyor muyuz noktasından başlamışız, sonra satış yapmayı öğrenmişiz, şimdi pazarlama konusunda hamleler yapıyoruz …

Şirketler misyonlarının “para kazanmak olmadığını” anlamak zorunda

Gidin serbest çalışan birisine, bir şirket patronuna, bir dükkan sahibine şu basit soruyu sorun …

Sen bu işi niçin kurdun ?

Eğer cevap olarak “para kazanmak için” cevabını alıyor iseniz henüz evrim sürecinin başında olan bir işletme ile karşı karşıya olduğunuzu söyleyebilirim.

İş kurmanızın amacı “para kazanmak ise” bunun çok daha kısa yolları var (gerçi biraz riskli ama risk yok ise para yok demektir), niçin onları yapmıyorsunuz ? … Diye sorduğunuz da ise yok artık o kadar değil, benim bildiğim iş bu, ailemizin işi gibi veciz cümleler duyabilirsiniz. Yavaş yavaş konuya yaklaşmaya başlamış oluyoruz. Demek oluyor ki bu işi “para kazanmak için ” kurmamışlar !

İşte alınması gereken viraj bu. Bu işi niye kurdunuz ve bugün kuruluş amacına uygun ne yapıyorsunuz ?

Pazarlama konusunun ana teması budur, yoksa ne reklam yapmak ne de kampanya yapmak değil. Ama şirketlerde böyle konuşmaya başladığınızda başınıza çok şey gelebilir.

Eğer pazar payınız artmıyor ise etrafınız sarılıyor demektir

Çok bilimsel olmak istemiyorum ama yapılan iş insanların artık ihtiyaç duyup almayı durdukları (mesela radyo) bir şey değil ise ve siz doğru eylemleri yapıyor iseniz pazar payınız artmalıdır (gerçi bu durumda da artabilir ama konumuz bu tür detaylar değil). Artmıyor ise düşünmelisiniz, ben ne yapmıyorum diye !

Pazar payının artışı  ile satış cirosunun artışı farklı iki şeydir. İkincisi tamamen konjonktürel denebilecek sebepler ile artabilir. Örneğin fiyatlarınızı arttırabilir ve kısa süreli ciro artışına sebep olabilirsiniz. Sizi ilgilendirmesi gereken ise pazar payınızı arttırmaktır. Rekabet, müşteri ile kurulan iyi ilişkinin sonuçları (yapabildi iseniz), hedefinize uyumlu yapıyor olduklarınızın ölçüsü “pazar payı artışıdır”.

Sizinki artmıyor ise başkalarının artıyor demektir. Eğer artış izleyebildiğiniz rakiplerinizin payı değil ise etrafınız daha küçük ama daha fazla şirket tarafından sarılıyor demektir.

Pazarlama konusunda mesafe alınmadan dünya şirketi olunamaz

Ürünlerimizi 175 ülkeye satıyor olmamız bizim dünya şirketi olduğumuzu, markamızın dünya markası olduğunu göstermez. Bu 175 gibi sayılar benim en çok hayret ettiğim olaylardan birisidir. Mesela şirkette sadece 1-2 kişi bir miktar İngilizce biliyor ama şirket 63 ülkeye mal satıyor (bunu duvarda veya broşürde okuyoruz), ne kadar güven verici değil mi?

Zaten satış yapma konusunda bir problemimiz olmadığını söylemiştim, ne mutlu ki dünya üzerinde ticaret yapabilen başkaları bizi keşfetmiş ve ihtiyaçlarını bizim tesislerimizden karşılıyorlar !

Üretiyor olmak mı pazarı yönetiyor olmak mı ?

Bugün kullandığımız bazı çok ünlü ürünleri satanların tek bir dikiş iğnesi, bir tane makinesi, bir tane aracı bile yok. Ama biz onların markasına güveniyor ve üzerinde o işaret olan ürünleri alıyoruz. Kimin yaptığı, kimin taşıdığı ile ilgilenmiyoruz.

Evet ilgilenmiyoruz … İşte asıl konu bu ?

Ürünleri tüketenler onları sizin üretip üretmediğiniz ile ilgilenmiyor, onlar ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığı ile ilgileniyor. Bu cümle bizi üretim dünyasından pazarlama dünyasına taşıyan cümledir.

Örneğin çok satılan bir araba almayı düşünün, arabanın hangi parçasını o arabanın markasına sahip olan şirket üretiyor ? Belki bir kaç tanesini ama çoğunu değil değil mi ? Bu sizi etkiliyor mu ? Elbette hayır.

Örneğin çok ünlü tekstil markalarına bakın, kaç adet üretim tesisleri var. Ev sahibi olursan bir tane kiracı olursan bin tane evin olur misali binlerce olabilir değil mi ?

Private Label denilen marketlerin markalarını taşıyan ürünlere bakın, onları onlar mı üretiyor … Bu liste uzar gider. Asıl olan pazara hakim olabilmektir, üretiyor veya üretebiliyor olmak ise bundan sonra yapabileceğiniz bir tercihtir.

Sorulması gereken ilk soru

Benim müşterim kim ? Ben niçin varım ? Ben olmasam ne olur du ?

Size fazladan iki ip ucu daha verdim, şimdi çalışma zamanı.

Öncelikle yorum yapan ve paylaşan herkese teşekkür ederim. Yorumlarınızı istiyorum derken isimlerinizi yayınlamak için izin istemeyi unuttuğum için bu seferlik isimlerinizi bir problem olmasın diye yayınlamayacağım. İşte yorumlarınız … Geliş sırasına göre … (Bu yazı neydi diye merak edenler tıklayabilir >>>)

…..

barcelona, real madridi bile yönetecek bir orkestra şefi gerekiyorbence bu koalisyon ilk hafta dağılır

…..

Sadece İKTİDAR KAVGASI olur.. Herkes diğerinin yeterince asılmamasından şikayetçi olur.

Sadece TALİMAT veren ve ELEŞTRİEN iken, ELEŞTİRİLEN ve TALİMAT ALAN olucak olmak tam bir BOMBA olur

…..

Farketmez ki, o zaman da birbirlerinden şikayet ederler. Çünkü hepsi en iyi ben bilirim der.

…..

Bu mantalite ile kurulan şirketler bana göre hiç iş yapamaz zira herkesin şef olduğu orkestrada enstrümanı kim çalacak?

…..

Merhabalar.Güzel bir fikir gibi gözüküyor.Ama herşeyden önemlisi 100-200 patronun aynı sektörden olması ve aynı şeyleri bilme imkanı yok. Dolayısiyle mükemmel bir kadro oluşturma olasılığıda ortadan kalkıyor.

…..

Bu konuda yöneticilerde aynı konumda. Yani işler alt kademedeki kişiler tarafından ne yazık ki hassas ve titizlikle yapılmıyor. Çünkü yapılan işlerin ne kadar neyi etkilediğini bilmedikleri için hassaslık gösterilmiyor. Ayrıca herkesin bir iş yapış şekli ve işte öncelikleri var. Çok iyi bir kadroda bence yaşanacak sıkıntı iş yapış ve öncelikler konusudur.

Bir iş sahibine göre kilit nokta elindeki yatırımı kullanarak finansını yükseltmekken,  başka birine göre yatırım yapıp sonra finansa yönelmek olabilir. Ve bir şirkette baskın farklı düşüncelerin toplanması iyi bir yönetimden çok kötü bir yönetim kaynağı olarak karşımıza çıkacaktır.  Herkes bildiği konuda yol gösterici olmalı DİYE DÜŞÜNÜYORUM.

…..

Merhaba,

?199 kişinin çok iyi çalıştığı bir ortamda, benim çalışmamam sistemi negatif etkilemez. Onlar çalışsın ben ortak olarak payımı alayım.? İyi fikir değil mi?

…..

Cengiz Bey Selam,

Sizin bu şirkette bütün patronlar sadece patron işi yapınca, maalesef bu şirket batar,,

Şirketlerde bence olmazsa olmaz, işveren veya yönetici çalışanların kapasitesini iyi belirlemelidir.

Yönetici veya işveren zaten çoğu konuyu bildiği ve işe sahiplendiği için yönetici veya işveren.

Her seviyedeki çalışanın kendine göre pozitif ve şirkete bir kum tanesi kadarda olsa artı getirecek bir yönü vardır.

Fakat bunları çıkarmak, herkesi bir amaç uğrunda çalıştırmak, yönetici veya işverenin görevi?. En zor görev

Bence şirket içi çok iyi analizler yapılıp prim ?maaş uygulaması çok iyi yönetilmelidir.

Türk insanı ne kadarda parayı sevse duygusaldır. Daha hala profesyonellikten çok uzakız.

Bu konunun ucu çok acık,,

Benim için iki konu çok önemli ;

- Çalışana şirket için bir değer olduğu aşılanmalı

- Prim ? maaş uygulaması çok iyi yönetilmeli

Saygılarımla,

…..

Merhaba Cengiz Bey,
Kurgunuz gerçekleşmez. Çünkü patronlar (sizin kabulünüzdeki gibi) işlerini, özellikle insan kaynağı yönetimini çok iyi bilmiyorlar (hatta hiç bilmiyorlar). Zaten bunu beceremedikleri için insanlar isteksiz ve verimsiz çalışıyorlar. Aslında konu birkaç cümle ile anlatılamayacak kadar uzun. Kısaca “PATRONLAR NE BİLDİKLERİNİ ÇOK İYİ BİLİYORLAR FAKAT NE BİLMEDİKLERİNİ BİLMİYORLAR”. Bütün problem burada…

…..

Bence olur,ama asıl olan burada şirkette  işini iyi yapan personel olması mı yoksa işine patron gibi sarılıp benimseyen personel olması mı. Patronların bence asıl istediği budur. Patronlarda hata yapabilir sonuçta. Önemli olan bence işini kendi işi gibi çalışıp , gayret eden personel önemli.

…..

Günaydın,

1 geminin 1 baş kaptanı olur. Başka bir gemide kaptan olan hiç kimse dünyanın en süper gemiside olsa, güverteci, kamarot yada başka birşey olmak istemez, istesede yapamaz.

…..

Cengiz Bey merhabalar,
Yazılarınızı dikkatle takip ediyorum ve oldukça da faydalanmaya çalışıyorum.özel bir sirkette yonetici olarak calismaktayim ve masanin her iki tarafinda da bulunmuş biri olarak Sirketlerin ortaya attıgı sıkıntıların çalışanların ise sarilmamasi ile çok basite indirgediklerini düşünüyorum.calisanlarin ise sarılmasını sağlayacak kisiler şirket patronları ve ara kademe yoneticilerdir.is yapma biçimleri ,insiyatif kullanma hakkı verilmesi,prosedürler icinde shortcut lar yaratmak,insan iliskileri,maddi imkanlar vs konular esasında bununla alakalidir.işe sarılıp sarılmama bu etkenlerin sonucudur ama kök neden değildir.eger patronlardan kurulu bir şirketin mükemmel bir şirket modeli olma tezinizle ilgili olarak eger patron aşağıdan gelme ise yani süreçleri ve sıkıntılarını iyi biliyorsa iyi bir model olabilir ama mükemmel olmaz.zaten mükemmel olan ne vardır ki?
Saygılarımla
…..
Firma sahipleri işleri iyi yapan değil iyi yöneten kişilerdir.Akıllı yöneticiler veya iş adamları kurmaylarını iyi seçen kişilerdir.
…..

Herkesin patron olduğu bir şirkette işler yürümez, iş yapacak adam bulunmaz daha beter olur.

Patronlar bütün işleri bilir diye bir şey de yok ayrıca, bildiklerini sanabilirler ama işin aslı öyle değil.
…..

Cengiz Bey Merhaba,

Süper Şirket düşüncesinin hayalden öteye gidebilmesini mümkün görmüyorum açıkçası.

Patron ya da şirket yöneticileri ( soyad ile makam sahibi olanlar ya da profesyonel yöneticiler ) bir araya geldiklerinde iş bölümlerine dikkat etmedikleri sürece, şirketi hızla düz duvara sürükleyeceklerdir.

İş bölümünün olmadığı, koordinasyonun sağlanamadığı şirketlerin yapısı her ne olursa olsun malesef karışıklıklarla dolu olacaktır. Şirketlerin yürümesinde asıl olan takımın ne yaptığıdır, bireyin değil. Bu nedenle 100 patronu da 2 patronu da bir araya getirseniz önce iş bölümü… Daha sonra kişisel beceri ve performans gelecektir.

Süper şirketin sırrı, görev tanımı ve görev tanımını yerine getirebilen iyi yönetici + çalışanlardan geçer. Sizlerin ? patron ? sıfatı ile tanımladığınızı düşündüğüm kesimi gözümde doğru canlandırıyorsam, son sözü söyleyen ve martı tarzı yönetim sergileyen insan grubundan oluşmakta. Bunun da yönetim zafiyeti yaratmasını beklerim.

Umarım kafamdakileri açıklama becerisini gösterebilmişimdir.

İyi çalışmalar dilerim….

…..

Cengiz Bey;O şirket çalışmasından ulaşılacak tek özlü söz ?sen ağa ben ağa bu ineği sağa?.

Saygılar,
…..

Merhaba;

Tüm şirket yöneticilerinin bir araya gelerek kurduğu bu şirket, malesef çok kısa süreli ve oldukça başarısız bir işletme ömrü biçmiş olursunuz.

Şirket yöneticilerinin en major özelliklerinden biri, beklentilerini yüksek tutmaları..Diğer rakip ya da benzer işleri yapan şirketlerin cirolarına ya da işlem hacimlerine bakıp onlarla kendilerini kıyaslar fakat en az sayıda personelle en yüksek geliri elde etmek isterler.

Yönetim idari ve zor biş görev..İşleri yönetmek,süreçlere hakim olmak önemli bir meziyet.Fakat bir işte uzmanlaşmak da oldukça önemli.

İşletme okumuş biri olarak şunu söylemek istiyorum,Okul hayatım boyunca heme hemen her dersin yönetimini öğrendim..maliyet muhasebesi yönetimi,işletme yönetimi,pazarlama yönetimi… Fakat okul sonrası gerçeğin farklı olduğunu gördüm.Kimse her işte uzman olamaz..Yönetim kadrosu bir işin nasıl yapılacağını muhakkak bilir,kriz yönetiminde başarılı kararlar alır fakat işi uzman ellere bıraktıkları zaman başarılı olurlar…

Ayrıca yöneticilik bir süre sonra kişiye yapışır.Kişiler kendilerini geliştirir ileriye bakar,girişimcilik özellikleri artar..Bunun yanında kendine güven,emir alamama, kendilerini sorgulatmama gibi tehlikeli özelliklerde açığa çıkar..

Şu anda ilk aklıma gelenler…

Ama bu ve bunun gibi birçok cevap alacağınızı düşünüyorum..İşte tüm bu cevaplarda bizi şuna çıkaracak..

Söylenmeyi seven yöneticilerle kendilerini geliştirmek isteyen çalışanların bir arada olduğu paradox..

Paylaşımlarınız için teşekkür ederim…

İyi çalışmalar,

Kolay gelsin

…..

Cengiz bey merhaba,

Değerli paylaşımlarınız için teşekkür ederiz. Bu konuda, patronların her şeyi bildiklerini zanettiğini düşünüyorum. Her şeyi bilen olarak görülen çalışan veya patron olabilir. Bunun için uzmanlığını derinlemesine genişletmesi ve değişime açık olmalıyız. Aksi taktirde, konusunda uzman olmayan bireylerin verdiği kararlar olumlu yönde olmamaktadır. Patron karlılık analizi sonuçlarına, kazanıp kazanmadığına bakmamaktadır. Bir işletme için zaman ve bütçe ne kadar önemli ise ürününüz veya hizmetinizin de faydalı değer katması gerekiyor. Ürün veya hizmetlerin fonksiyonel ve kaliteli olması gerekmektedir. Bu şekilde ele alındığında insana değer veren organizasyondaki yetki ve sorumlulukları paylaşmayı ve değişime uymak gerekiyor. Bu şekilde ele alınmadığında işletmenizde problem olmadığı çözüm üretmediğiniz ortaya çıkacaktır.
iyi çalışmalar
…..

Merhaba,

Bence olmaz?. Nedenine gelince; Bir üretim şirketi düşünün, ve bu öneriniz üzerine aynı sektördeki farklı şirketlerin patronlarını o üretim şirketinin içine bırakın. Gelenlerin hepsi patron?.. Bir kurul seçiliyor ve görev dağılımları yapılıyor. A kişisi, makinenin başında operatör, B kişisi Kalite Kontrol C kişisi Fabrika bekçisi, D kişisi Yönetici vs.

Her şeyden önce patron olanların, böyle bir görev dağılımına rıza göstermeyeceği kanısındayım. Çünkü patronken elaman oluveriyor? Kabullenmesi pek kolay görünmüyor.

Ayrıca her kes patron iken, ortak platformda birden birileri elaman, birileri yönetici pozisyonuna düşüyor. Bu ilk başta mantıklı görünse de, işi yapan kişi, ?BEN DAHA ÖNCE PATRONDUM VE BU İŞİ ELAMANLARA YAPTIRIYORDUM?.? Diye niye düşünmesin.

Bu belki şuna yarayabilir, PATRONLARIN ELEMANLARIN DURUMUNU ANLAMALARINA ve BUNA GÖRE TEDBİRLER GELİŞTİRMESİ işin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.

İnsanların  hırs ve bencillikleri, empati kuramamaları, kısacası İNSANDA olsa ZOR bir varlık olmaları bu, fikrinize pek hizmet edemeyecektir diye düşünüyorum. Bizler henüz evrimleşmemizi tamamlayamadık Cengiz bey, o yüzden ortak yaşam, birlikte bir başarı hırslardan uzak ve basit yaşamın en kolay yol olduğuna inanan bir dünya olmadığı sürece, bu zor görünüyor bence?. Ama keşke olabilseydi?.

Paylaşımınız için teşekkürler?

…..

Merhaba Cengiz Bey,

fikriniz harika ama o kadar egolu insanı nasıl koordine edeceksiniz :)
Bence süreç çok hızlı ve çabuk olur. Ama sonuca ulaşamaz düşüncesindeyim.
Evet doğru işverenler herşeyi biliyorlar ama uygulamada sıkıntı olacaktır bence.
Özellikle eğer proje bazlı bir organizasyon kuracaksanız bunu anlatmanız ve o organizasyonu kurup takım oyunu oynamanız çok zor.
Herşeyi bilen bu grup herseye de müdahale edecektir bunu lütfen unutmayın.
Gelin siz bu işi sizin benim gibi Profesyonelerle yapın işi hemen çözelim.
Saygılarımla.
…..
Merhaba Cengiz Bey
Sadece patronların çalıştığı bir firmada çok başlılık olabileceğini düşünüyorum.<İki kuşu birbirine bağlasalar 4 kanatlı oldukları halde uçamazlar.Çünkü çift başlılık vardır ;sözünü hatırladım>
Bana göre çalışanların max.9 ar kişilik takımlarla çalışması halinde ve firma hedeflerini , firma sıkıntılarını bilmeleri durumunda problemlerin kendiliğinden çözüleceğini düşünüyorum.
Ayrıca firmaların öneri sistemlerini kurduklarında çalışanlarının ne kadar güçlü ve parlak fikirli olduklarını keşfedecekleri kanısındayım………İyi Çalışmalar
Saygılarımla / Best Regards,

…..

Merhaba Cengiz Bey,

Öncelikle paylaşımlarınız için çok teşekkür ederim. patronluk yapmış ve tekrar çalışan pozisyonuna dönmüş biri olarak benim bu konudaki fikrim süper şirket olmaz. çünkü patronken işe bakışın farklı oluyor çalışanken farklı oluyor. ve her çalışanın uzmanlık alanı olduğu için her işi patron yapamaz. patron vizyon sahibi kişidir. organizasyon işini iyi becerir. doğru işe doğru kişiyi bulur yada bulmaya çalışır. ama bunları daha çok hesaplayarak yapar deneme yanılma yöntemini pek tercih etmez. birde tam yetkilidir. olmayacak zamanda olmayacak işleri yetkisini kullanarak hallettirebilir. çalışanken sadece sorumlu olduğu yerde küçük bir alanda çırppınır. futbol oyununa uyarlarsak patron teknik direktördür. Aykut fener-galata maçında 11 kişiyi nasıl yanlış yöneterek beraberlikle yetinmek zorunda kaldı. diğer taraftan diger patronda kirizden nasıl çıkacağı konusunda stratejik kararlar ve riskler alarak maçı beraberliğe getirdi. şimdi bu maçın sonucuna alex (çalışan-işçi) kendi başına çoookk üstün performans göstererek maçı çevirebilir miydi? çok zor. dış etkenler fazla. yani çalışanken insanın etkisi azalıyor. diğer yorumların sonuçlarınıda paylaşmanızı bekler iyi çalışmalar dilerim
…..

Cengiz Bey Merhaba

Çok Değerli Katkılarınız için teşekkür etmeliyim.
Gelen Mail lerinizden yararlanıyoruz çok can alıcı noktalar var.
Ben amatörce ilgileniyorum lanet olsun içimdeki bu ekonomi sevgisine derlerya işte öyle bir şey….

Ekonomi çok zevkli olduğu kadar çok da risk içiermekte olan bir konudur tabii, bu ülke okonomik kırılganlığı ile
çok alakalıdır, iyi zamanlarda şirket yönetmek çok kolaydır kriz ve risk seviyelerinin yüksek olduğu zamanlarda
kontrollü olabilmek bizde yaygın değil,risk dağıtımını iyi ayarlamak ve ayakta kalmanın en önemli koşulu
olduğunu düşünüyorum.

Sorunuzun yanıtını ise acizane

Şirket Yapıları Konusunda benim fikirlerim ise İnsanlarda sahiplenme duygusu çok önemli o zaman
çalışanda mutlaka pay gelirden yanipastadan pay ve kar sahibi olmalı bir insan ancak kendi malını çalmaz çünki sahibi
işte oto kontrol sağladınız burada bizim kültürde eskiden olan şimdi çok düşünülmeyen yedek akçe gibi bir ihtihat payı ayrılmalı bu da yine şirketin %10 nun dan az olmamalı bizim ekonomik yapımız çok kırılgan bu pay yada para yada hene nitelikte olursa olsun kriz için kesin olmalıdır bu % 10 yapısıda yine %51 patrona % 49 çalışanların olmalı ve özel hükümle korunmalı şirket devamı için bu şart geriye kaldı %39 bu payı nasıl dağıtacaksınız bu önemli
şimdi gelelim ona sizle yola çıkan ve daha sonra şirkete artı katkı sağlayacak yol arkadaşlarınıza %10 oranında pay ayrılmalı geriye kalan %5 üst ve orta kademe yönetimine ayrılmalıdır gelelim  %24 bu oran çalışanlra yüzdelenmeli ve herkesin şirkette pay sahibi olduğu bir durum bence en iyi örnektir

1- %51 Şirket mutlaka ana oto kontrolde bir sahiplilik ister
2- %10 Yedek Akçe (İHTİYAT PAYI)
3- %10 Yönetim kurulu üyelerine
4- %5  Üst – orta kademe yönetimine
5- %24 Şirket çalışanlarına ayrılan pay

…..
Merhaba,
benim yorumların aşağıdaki gibi;1.Patronlar konuyu teorik olarak biliyorlar fakat iş uygulamaya geldiğinde o kadar başarılı olamıyorlar.
2.Çalışanlar psikolojik olarak yaptığı işin zorluklarına göğüs gerebiliyor,patronlar aynı fedakarlığı aynı maaş için yapamazlar,
3.Özel bilgi ve beceri gereken bölümlerde patronlar başarılı olamazlar(muhasebe,finans,ik vb).

görüşmek üzere,kolay gelsin.

…..
Kendince mükemmel olan bir kimse diğerine göre mükemmel değildir.
Yine mutlaka fikir ayrılıklarıı ve mükemmel gitmeyen şeyler olacaktır.
…..

Cengiz Bey Merhaba,

Öncelikle, çalışmalarınızdan dolayı sizi tebrik etmek isterim. Deneyim ve bilgilerinizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkürler.
Süper şirket fikriniz teorik olarak ideal duyuluyor, ama bence gerçek çalışma hayatında uygulaması biraz zor olabilir.. Öncelikle, ben de çalışırken bana bağlı arkadaşlarımın benim kadar neden titiz ve şevkle çalışmadıkları kafamı bir süre meşgul etmişti. Sonra düşündüm, benim bu kadar çalışmamın aslında bir amacı var; ben daha fazla sorumluluk almak ve terfi etmek istiyordum. Benimle çalışan arkadaşların ise hem yaşları, hem eğitim seviyeleri hem de diğer özellikleri, onların terfi almasını sağlayamayacaktı, onların için tek çalışma sebebi para kazanmaktı. Yaptıkları işler ise çok monoton olduğu için işsel bir tatminleri de yoktu. Aldıkları ücret az, sorumluluk yoktu.
Sanırım öncelikle şirket patronları, düşük ücretle eleman çalıştırabilecek iken o pozisyona üst düzey yönetici ve maaşı bağlamayı istemezler. En ufak bir ekonomik kriz lafı ortaya çıktı mı, ilk yapılan eleman maliyetlerinden kısmak değil midir? Ayrıca, yapılan işler bu seviyedeki yöneticileri tatmin etmez, bir süre sonra onlar da sorumluluğun azlığından, işlerine yeterince önem vermeyip, şikayet ettikleri elemanları gibi çalışmaya başlayabilirler. Bir diğer sorun, patronların diğer patronlarla idari bir çatışmaya girmeleri olabilir.
Sonuç olarak bu arkadaşlara da çalışma hayatında ihtiyaç var. Onları motive etmek çok zor, ama mutlaka bir yollar bulunabilir.
(Bir de şans faktörü çok önemli tabi, sorumluluk ve titiz çalışma bazı insanların karakteri. Bizim depoda çalışan bazı arkadaşlar, inanın sadece paket ve sevkiyat yapmaz, kalite kontrol görevi de yaparlardı. Onlara bir iş söylediniz mi bir daha düşünmenize gerek olmazdı. Sorun yaratıcı değil, sorun çözücü insanlardı. Onların da ücreti veya işlerinin çeşitliliği çok değildi, ama bir patron kadar işlerine önem verirlerdi.)
Saygılarımla,
…..

Cengiz bey,

Böyle bir sistemin yürüyeceğini sanmıyorum. Çünkü nihayetinde sürdürülebilir bir sistem için  şirkette  organizasyonel bir yapı oluşturulması

olması gerekecektir. Burada herkes kendi işinin patronu olduğundan, kimse bir başkası tarafından yönlendirilmek istemeyecek;  en basit örnekle yönetim kurulu başkanının yada CEO nun seçilmesinde bile problem yaşanacaktır.

İyi çalışmalar,

…..

üstad merhaba,

yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum.
süper şirket teoride mümkün ama pratikte imkansız gibi…
atalarımız iki karpuz bir koltuğa sığmaz demiş. önerinizin benzerlerini belediyeler için söylemek mümkün.

50 tane mühendis, tekniker, uzman var. 1 tane işçi çalışıyor. bu işten verim almak çok zor olur. sonra her kafadan ayrı bir ses çıkar ve otoritenin sağlanamaması, fikir ayrılıkları, karşılıklı iletişim kopmaları hatta daha sert bir entropi yaşanır. şahsi fikrim tabi..

ilginize teşekkür ederim. saygılarımla…

…..

Cengiz Bey;
Değerli destekleriniz için teşekkür ederek naçizane fikirlerimi belirtmek istiyorum.

1-Bildiğiniz gibi doğru karar  1 tane değildir.Eğer böyle olsa idi biz yöneticiler toplantılarda hep aynı kararda uzlaşır ve onu uygulardık .Süper şirkette kararları kim verecek ? Tüm yöneticiler kendi fikrinin doğru olduğunu ispat etmekle uğraşmaktan üretimi yapacak vakiti bulamazlar.
2-Süper bir şirketin temal ilkelrinden biri bir takım ruhu oluşturmak ve devam ettirmektir.Sadece 11 tane alex ten kurulu bir Fenerbahçe düşünebilirmisiniz ?

Saygılarımla.

…..

çıkmaz.
Çünkü çalışırsa patron olmaz bir çalışana dönüşmüş olur.
O patron olarak kalmalı çalışanlarda çalışan olarak
patron da çalışanın hakkını vermeli…
…..

Süper fikirmiş.

All chiefs and no indians durumu korkarım. Süper fikirler çıkacaktır, ancak iş bu fikirlerin hayata geçirilmesine geldiğinde, bütün bu  üretimi (kurulacak şirket illa ki bir üretim yapacaktır: ister mal, ister hizmet) yapacak kimse olmayacaktır etrafta.

Patronlar işin zor kısmının fikri geliştirmek olduğunu düşünürler, uygulamanın görece kolay olduğu kanısındadırlar (çalışanları görece kolay olan bu işi de yapamamaktadırlar) ama iş o görece kolay fikirlerin uygulamalarına geldiğinde, başta düşünülmemiş bir dizi sıkıntı çıkar, ama bir patron doğası gereği büyük düşünen, detaylarda boğulmayan kişidir, işleyin sıradan problemleri ile elbette ilgilenmesi düşünülemez.

…..
cengiz hocam , öyle bir brain storm toplulugu olacak , super  bir sinerj başta çıkacak gibi olur ama düşününce   hepsi yonetecek , ve de birilerine yöneticilik yapmayacak zor ? insan dogası geregi ego izin vermez. bir yandan , herkesin herseyi bildigi bir yer gibi bir hava olacak ögrenmeyen oldugu yerde kalan bir yapı olur kalır yöneticilik ayrı birsey bence en basit isi yapmayı bilmeyen yönetici var ? cunku sadece sonucunu degerlendirmeyi bilir bunun yerine  görevleri iyi dagıtıp bilgilendirmek calısanları  isin önemini anlamaları icin  active etmek ve sürekli de  gelismeyi saglamak  daha mantıklı bu  benim aklıma benzer bir sekilde daha once gelmisti. ama herkes aynı anda yönetici olamaz ki zaten bir sistemin ? aynı bir ipin ucu oldugu gibi , bası sonu olmalıherkes kafasına göre hareket edemez,  sistemde herkesin  mantıgına uyan hersey aynı anda uygulanamaz..şirkette calısanlara  cok az bir ortaklık saglanabilme olasılıgı var ise, bud a işi sahiplenmelerine  zebep olur ya da  öyle bir görevler verilip tanımlamalar yapılmalı ki – herkes kendi işi gibi sarılmalı iyi çalışmalar dilerim
…..

Merhabalar Cengiz Bey,

Benim fikrim de olmaz yönünde. İlk aklıma gelen birkaç neden sıralayabilirim.

Öncelikle en önemlisi : Çalışan durumuna geçeceklerinden kendi işleri
gibi sahiplenmeyeceklerdir.
İşleri bitiremeyince mesaim doldu diye çıkıp iş peşinde koşturmaları
ortadan kalkacaktır.
Her biri birçok konuda yetkin olduklarından toplantılarda diğerlerinin
alanlarına da karışacaklar ve de problemler oluşmaya başlayacak ve
ahenk bozulacaktır.

Not: Bizim şirkette de patronumuz aynı dertten muzdarip. Yönetici olarak ben de.

Saygılarımla,

…..
Cengiz Bey Merhabalar,Benim aklıma gelen ilk gelen Yöneticilerin şirket kurulduktan sonra sadece kendileri çalışacağı için yönetici pozisyonu dışında çalışmak istemeyeceklerdir.Yani yine iş aksaması olacak diğer yönetici arkadaşlarını kıskanacaklardır.
…..

Sayin Cengiz Pak,

Oncelikle belirtmek isterim ki gondermis oldugunuz egitici ve dusundurucu bilgiler icin cok tesekur ederim ve basarilarinizin devamini dilerim.

Bende oglunuz gibi profosyonel is hayatina  1 senden biraz az bir suredir bulunmaktayim. ve kisa surede kariyer basamaklarini genc yasta katetmekteyim?

Kisa surede edindigim deneyim sizin ve diger buyuklerimin yaninda kiyaslanamaz ama bu ilginc oneriye karsi kendi gorusumu sizing degerli gorusunuze sunmak istedim.

(Satis bazli bir fima icin)

Oncelikle mukemmellik her patron veya birey icin cok farkli anlamlara gelmektedir,

Kimi mukemmeligi buyuk cirolu satislar yapmak olarak nitelendirebilir, kimi mukemmeligi sadece satis olarak gorur ve satis sonrasi konusunda mukemmeletci degildir cunku onemsiz gorur,

Kimi patronlar dusuk stok ile siparis usulu calisip ciro yapmayi mukemmel oldugunu dusunur, kimi ise musteri memuniyeti dusundugu icin yuksek depolama maliyetleri ile calismanin dogru oldugunu dusunur.

Soylemek istedigim sey ise mukemmel bir firmanin olamiyacagi, cunku atalarimizin dedigi gibi her yigidin yogurt yigisi farklidir.

Bu yuzden isterseniz sirketinize  dunyanin en iyi CEO larine getirin en deneyimli  her biri alaninda profosyonel yoneticilerini geitirin, sirket mukemmel olmaz.

Tam aksine sirkete cok baslilik olacagindan  ve her patron kendi kararini dogru bulacagindan firma kisa surede dagilir.

Degerli vaktiniz icin tesekurler,

Iyi calismalar.
…..
Hocam,
Sadece Generallerden bir ordu kuramayizki.
…..

Merhaba Cengiz Bey,

Bir öğretmen olarak yaşanmış bir olayı anlatayım.

Üç öğretmenin görev yatığı okulda öğretmenin bir tanesi (izinci Ö.) her yıl eğitim öğretim döneminde bütün rapor ve izin hakkını
kullanırdı. Sene sonunda Müdür yetkili öğretmenin tayini çıkıp okuldan ayrılınca, müdürlük görevi iki öğretmene teklif edildi. İzinci öğretmen o şehirden diğer öğretmen başka bir ildendi. Diğer öğretmen yaz tatilini kullanmak isteyince, izinci öğretmene müdürlük görevi mecburen verildi.
Yeni eğitim öğretim yılı başladıktan sonra bir gün diğer öğretmen sevk aldı. Çok rahatsız olduğunu ve belki birkaç gün rapor alabileceğini söyledi. Müdür beyin (izinci Ö.) söylediği: “Hocam çocukların dersi boş geçerken vicdanınız sızlamayacak mı?”

Herhalde patronların durumu da masanın ne tarafında oturduklarına bağlı olur.

…..

Merhaba Cengiz Bey,

Ben Kadir Has Üniversitesi Endüstri Mühendisliği son sınıfta okumaktayım. Konulara bakış açınızın farklı ve ilgi çekici oluşu ile yazılarınızı severek okuduğumu belirtmek istiyorum.
“Çok parlak bir fikrim var ” yazınızda sorduğunuz soruyla ilgili düşüncemi paylaşmak istedim. Tüm sistemlerin yönetilmeye ihtiyacı vardır. Aile ortamında bile belli bir düzeni sağlayan, yönlendirici “ailenin reisi” kavramı bulunmaktadır. Patronların oluşturduğu bir şirkette aralarında öncülük etmesi gereken, yetki ve sorumlulukların dağılımını sağlayacak bir kişi gerekmektedir. Bu hiyerarşik bir yapının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Diğer durumda ne kadar bilgili olunursa olunsun fikirlerin yönetilmesi imkansız hale gelecektir. Bu yüzden, patronların oluşturduğu şirkette kişiler arasında çatışma çıkarak bir kriz ortamı oluşabilir. Bu durumda ise bu şirket için  “patronların patronu” gerekebilir.

…..
Merhaba;
Herkes patronluktan geldigi icin karar mekanizmasinin isleyisinde sorunlar cikabilir diye dusunuyorum. ” cok baslilik”
…..
Sn. Cengiz PAK,
Ben şöyle düşünüyorum ki patronun bilgi birikimi ve iş tecrübesine bağlı olarak ciddi anlamda mükemmel bir kadro oluşabilir.Tabi birde şöyle bir durum var işi sahiplenme durumu bence göreceli bir kavram.Bana göre mükemmel çalışan bir eleman bir başka iş verene göre vasat yada yetersiz gelebilir.Bu durumda birde olumsuz eleştiri yapan iş verenin iyi niyeti gözden geçirilmelidir ki bir işvereni memnun etmek her zaman mümkün olmaz.
Oturdukları yerden eleştiri yapan iş verenler emir vermeye ve yapılan işlerden memnun olmamaya alıştıkları ve önyargı besledikleri için bu seferde kendi aralarında anlaşmazlıklar memnuniyetsizler yaşayacaklardır.
Kendi iş verenimi örnek vermek istiyorum: İş bilgisi , tecrübesi,müthiş derecede bilgi birikimi olan ve işçisinden daha uzun saatler çalışan bir patronum var.Ve çalışanlarının eksik yönlerini görmezden gelmeye çalıştığı için işçi kadrosunun ona büyük bir saygı ve sevgisi bulunuyor.Eğer bu iş verenlerin böyle kişiler olduğunu düşünürsek mükemmel bir kadro olur.
Sonuç olarak Cengiz Bey, mükemmel şirket olabilmek için bence takım olarak çalışabilecek bir iş verene sahip olmak gerekiyor.Bir iş veren ne kadar iyiyse iş yeri o kadar sorunsuz çalışmaktadır.
…..

Cengiz bey,

Olasılıksız diyemem ama mükemmel olmama olasılığı olma olasılığından yüksektir diyebilirim.

Her şeyden önce bahsettiğiniz yöneticileri ?iyi ?  yapan niçinde bulunduğu şartlar ve bu şartlarla baş etme teknikleridir.

Yani kendi floralarında iyidirler ve bir denge unsurudurlar. Bir araya geldiklerinde mükemmelliğin tanımı değişecek ve denge

bozulacaktır. Değişimin süpersonik bir hızda olduğu her şeyin her saniye değiştiği bir pazar yapısında bilen  değilde sürekli

öğrenebilen yapılar daha mükemmel sonuçlar ortaya çıkarıyor diye düşünüyorum. Aslında sızlananlara sormak lazım

sonucun asıl nedeni kendileri değilmi ? Benim bildiğim  yanlış eleman olmadığı, yanlış patron/yönetici yada yanlış organizasyonel yapı söz konusu olduğudur. Özetle sızlanan fakat işinide çok iyi bilen patronlardan oluşmuş bir ekip olsa olsa bremen mızıkacıları olur. Mizah anlayışınıza sığınıyor çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

…..

Cengiz Bey Merhaba,

İşi bilmek ile işi yapabilmek arasındaki ayrım nedeniyle böyle bir Süper Şirket olamaz. Patronlar işi bilse de süreçlerle ilgilenmezler. Mükemmelin oluşumunda detaylar ve ekip çalışması vardır.

Yorumların sonuçlarını bekliyorum.

İyi çalışmalar.
…..
İdeal düzen, her zaman en iyilerin aynı anda ayn yerde olması ve beraber çalışması demek değildir. Yöneylemde şöyledir hedef ne maksimumdur ne de minimumdur. Asıl hedef Optimumdur. Tabi optimum seviye dediklerinizin birleşmesi ile gerçekleşecekse tamam ama hedef maksimum ve minumum olursa istenilen sonuç elde edilemez.
…..

Merhabalar Cengiz bey,

Teoride çok mantıklı bir fikriniz var! Mesela değişik sektörlerden, şirketin temel personel ihtiyacı ile alakalı işverenler bulunup onlarda gerçek anlamda canla başla çalışırsa olabilir gibi duruyor. Ama pratikte bir sorunumuz var, diyelim ki firmanın şoför ihtiyacı var (ki büyük ihtimalle de olacaktır) hangi patron şoförlük  yapacak yada şirketin çaycılığını, elektrik teknisyenliğini. Ayrıca kendi mesleğim ve patronlarımdan gördüğüm kadarıyla SERVER,ERP,MRP gibi kavramlar da patronlara çok yakın gelmeyecektir. Ve yine elemanlara bağımlılık oluşacaktır diye düşünüyorum.

Ama derseniz ki ?5-6 tane küçük bakkal tüm sermayelerini birleştirip bir süper market açsa?, evet o biraz daha olur gibi duruyor zira hepsi bakkallarında yaptıkları işleri tek bir işyerinde yaparlar ve eskisinden sadece bir basamak yukarıda bir işletmeyi yürütürler. Fazla kurumsallaşmadan idare edebilirler gibi.

Yazılarınız ve emekleriniz için teşekkür ederim.

…..

Tags:

Format : Sunum ve Sohbet

Konu :

Satamayacaksanız en iyisini yapıyor olmanız bir şeyi değiştirmez

Kendi işini kurmak isteyen girişimcilerin (veya yeni kurmuş olanların) bilmesi gereken pazarlama konuları

Rekabet faktörlerinin oluşturulması

Sahip olunması gereken temel yetenekler

Süre : 1 Saat