Archive for Aralık, 2013

İşte size bir liste. Bunu uygulayın diye yayınlamıyorum, bir gün birisine lazım olur diye yayınlıyorum, elbet bir gün sırası gelir.

Bu tür listeler okunduğunda “yeni bir şey yok, ben bunları biliyorum” diye düşünmeyen var mı acaba ?

Aslında iş hayatı ne kadar basit ve kolay anlaşılabilen bir şey ancak uygulamalar biraz zorlayıcı olabiliyor. Örneğin 1 numaralı madde “Kesintisiz tedarik”. Diyelim ki “bu sabah gelmesi gerekenler gelmedi ve üretim planı değişmek zorunda kaldı” … Ne olacak şimdi ?

Biraz tedarikçiye söyleneceğiz, biraz planlama bölümüne “niye tedbirsizsin” diyeceğiz (geçen hafta da stokları azalt denmişti) ve gün geçip gidecek. İşte size 1 numaralı kuralın ihlal mekanizması.

Diğerlerinin de niçin olmayacağını siz kendiniz açıklayabilirsiniz, ancak liste bir kenarda dursun. Belki bir gün şirketiniz toplanıp gerçekten listeyi okur ve bu listede yer alan işlerin sadece bir kişinin veya bölümün değil, şirketin iş planında nerelere bağlandığını analiz eder.

Bu türden uygulanabilmesi imkansız görev listeleri ne işe yarar bilmem ama görevlendirilen için çok tehlikeli olacağı bugünden belli. İşte listemiz :

1. Kesintisiz tedarik sağlamak.

2. Envanter yatırımını (miktarını) ve kayıpları ez az seviyede tutmak.

3. Her türlü malzeme için en iyi satıcıyı bulmak, yaratmak ve onun daha iyi olması için yardımcı olmak.

4. Satınalınan malzemelerin standartlarını oluşturmaya yardımcı olmak

5. Malzeme ve servisleri en iyi fiyata almak (en ucuz olmayabilir).

6. Yüksek kaliteyi garanti etmek.

7. Rekabet avantajı yaratmak.

Size bonus (eski dilde hediye veya ikramiye) olarak “6 numaralı maddenin” niçin olmayacağını da  açıklayayım.

Şimdi en kaliteli ürün en pahalı olabilir, üretim onu istemeyebilir, planlama bir fark görmüyor olabilir, satış biraz daha ucuz yapabilseydik çok satardık diyor olabilir. Yüksek kalite bir daha tanımlanır, “pazarın zorladığı satış fiyatı” çerçevesinde olabilecek en yüksek kalite olarak beyinlere nakşolur (işlenir).

Bir tur daha malzeme ve operasyonlardan tasarruf sağlanmaya çalışılır … fakat bu oyunda satınalma yalnız değil ki ! İşin içinde finans, satış, üretim, planlama, müşteriler … herkes var.

İşte bu yüzden görev listeleri tek bir kişi için değil, bir süreç için geçerli oluyor.

Şirketlerin iş yapma kurgularında bulunan açıklar gene işletme içindeki tecrübeli, özel insanlar tarafından kapatılmaya çalışılır. Sonuçta ortaya, kuralları belli gibi görünen, hatta bazı şirketlerin sunumlarını seyrettiğinizde ?ne mükemmel düşünülmüş, niçin biz böyle yapamıyoruz? diye düşündüren ancak kurgu takıldığında sizin bilmediğiniz (göremeyeceğiniz) özel insanlar tarafından tekrar itilerek çalıştırılan,  zamanla kendine özgü tedbirlerin geliştirildiği bir başka yöntem doğar. Bazı şirketler buna ?bizim sistemimiz? derler.

?Bizim Sistem? ile çalışan şirketlerde işler yolunda gittiği sürece yönetici veya çalışanlar ?biz ne yapıyoruz? diye sorgulamazlar, zaten kim probleme bulaşmak ister ki !. Ancak işlerin bu tür şirketlerde yolunda gitmesi için 2 özellikten en az 1?inin o şirkette bulunması gerekir.

1. İşler beklenmedik şekilde geliştiğinde tecrübeli, özel insanların müdahale ederek şahsi gayretleri ile problemi çözebiliyor olması. Bu tür insanlara ?kaleci? diyebiliriz, takımın yaptığı hata gol olmak üzere iken artık her şey onlara bağlıdır.

sistemin_koruyucusu

Şirketinizde böyle bir kaleci var ise sisteminizin mükemmel olması şaşırtıcı olmaz.

2. Sistemin içinde ?yastıklar? oluşmuş veya oluşturulmuştur. Siz yere düşeceğinizi düşünüp o özel anı beklerken bir de bakarsınız ki düştüğünüz yer yumuşacık. Sevindirici elbette ama bedeli var.

Literatüre meraklı olanlar için bu olaya ?Buffer Law – Tampon Kanunu? dendiğini söyleyebiliriz. Bu kanuna göre herhangi sistem içindeki (şirketiniz de bir sistemdir)  uyumsuzluk ve problemlerin canınızı yakmaması için tamponlanması gerekir, tıpkı arabalarda bulunan ?hava yastığı? gibi.

tampon_yastik

Şirketinizin çalışma kurgusu içinde bulunan boşluklar mutlaka tamponlanmıştır aksi halde çok canınız yanardı…

Böyle bir ortamda aşağıdakilerin biri veya hepsi aynı anda oluyor olabilir;

İmalatın başında bulunan kişi satıştan gelen teslim tarihine uyulamaz ise çok önemli şeylerin olmayacağını düşünür. Çünkü ona göre satış bölümü zaten asıl teslim tarihinden daha önceki bir tarihte malı istemektedir  (böylece satış tedbir almış olur?. boşluk-1),

Satınalma, kendisine gelen malzeme ihtiyacına şüphe ile bakıp, ihtiyaç duyulan tarihlerin ve miktarların büyük bir tolerans taşıdığına inanabilir, imalat planlamanın kendine göre tedbir aldığına inanır?  boşluk-2,

Finans, satışın kendisine söylediği tahsilat ve satış planına tam olarak inanmadığı için önceden tedbirlerini alır (boşluk – 3), bazı kaynakları kısar veya yok eder. Satış ise finansın gizli kaynaklara sahip olduğuna inandığı için kağıt üzerinde  imkansız planları devreye sokar ve bu işler böyle devam eder.

Bu fasit daireden çıkış yolu ayakları yere basan, performans kuralları belli olan bir çalışma düzenini kurmaktır. Bir ERP sistemi size yardımcı olabilir.

PMI_ARALIKPMI-TR (Project Management Institute ? Türkiye) organizasyonu ve Microsoft sponsorluğunda gerçekleştirilecek aktiviteye konuşmacı olarak katılıyorum. Konuşma konum ?Yenilik nasıl yaygınlaşır? Yeni bir fikir, yeni bir ürün nasıl daha büyük kitlelere ulaşır??.

Bu aktiviteye katılmak isteyenler 30 TL ödeyerek bunu gerçekleştirebilirler (PMI TR Chapter üyeleri ücretsiz katilabilecektir. Etkinlik 2 PDU değerindedir ), bilgiler aşağıda.

Bu konuşmanın ana ekseni “pazarlama” , bakalım çoğunluğu teknik kökten gelen dinleyiciler ile  pazarlamaya teknik bir bakış açısı bulabilecekmiyiz …

Aktivite Microsoft binasında 24 Aralık 2013 Salı günü gerçekleşecek.

Kayıt İçin Tıklayın >>>

PMI-TR grubu ile ilk kez Ocak 2013 tarihinde buluşmuştum (ERP Proje Yöneticiliği konusu ile …), böylece yılın ilk toplantısı ile son toplantısında bir arada olmuş olacağım. Göstermiş oldukları ilgiden dolayı kendilerine teşekkür ederim.

Konuşma Konusu Hakkında :

 

tal
Yenilik nasıl yaygınlaşır, yeni bir fikir, yeni bir ürün nasıl daha büyük kitlelere ulaşır ?
Her yeni ürün yaygınlaşmaz, çoğu biz onları duymadan pazardan çekilir, yok olur. Bunun sebebi yolun üzerinde bulunan çukuru geçememeleridir. Peki çukur nerede ve nasıl aşılabilir ?
Teknolojik ürünlerin, önceden rastlanmamış fikirlerin veya o ürüne çok uzak duran topluluklarda yaygınlaşmanın adımlarını, algoritmanın adımlarını örnekleri ile izleyeceksiniz.
.
Bu konu kimler için ilginç :
.
- İş kurmak isteyen, yeni bir konuda girişimde bulunmak isteyenler
- Teknik alanlarda yöneticilik yapanlar
- İç girişimciler, şirketlerinde yeniliklerin öncülüğünü yapmak isteyenler
- Pazarlama ve stratejik planlama konularında çalışanlar

.
Program – 24 Aralık 2013:

18:00 ? 18:40     Kayıt / Networking
18:45 ? 19:45     Cengiz Pak – Yönetim ve Stratejik Planlama Danışmanı- Konu başlığı: Yenilik nasıl yaygınlaşır? Yeni bir fikir, yeni bir ürün nasıl daha büyük kitlelere ulaşır?
19:45 ? 20:00     Sorular, Cevaplar
20:00 ? 20:15     2013, 2014 YK’ların tanıştırılması, temenni ve dilekler
20:15 ? 21:45     Yeni Yıla Merhaba Kokteyli
21:45 ? 22:00     Kapanış / Resepsiyon

Katilim ücreti 30 TL?dir.

PMI TR Chapter üyeleri ücretsiz katilabilecektir. Etkinlik 2 PDU değerindedir .

20:15?de başlayacak ?Yeni Yıla Merhaba Kokteyli? ne katılım ücretsizdir.
Yeni yıl hediyelerimiz olacaktır.

Katilim ücretleri için hesap bilgileri:

Hesap Sahibi: Proje Yönetim Meslegi Ilkeleri Teknikleri ve Rotasi Dernegi(PMI TR) İktisadi İşletmesi
Banka, Şube: YKB, IMES Sanayi Şubesi Hesap No: 85661919 (TL) – TR94 0006 7010 0000 0085 6619 19

Yer: Microsoft Turkiye, Aydın Sokak No:7 Bellevue Residences Levent, Istanbul,
Tel: +90 212 370 5555

Kayıt İçin Tıklayın >>>

 

 

Konumuz berberler. Bir berber nasıl diğerlerini oyunun dışında bırakır, bunun için neler yapabilir.

Çevremize baktığımızda berberler önce kadın ve erkek olarak ikiye ayrılır, daha sonra da fiyat, kapsam, salon özellikleri gibi faktörlere göre sıralanırlar.

Bizim “Çabuk Berber”  kısa bekleme süresi ve kısa süre içinde saç kesimine odaklanmış. Amaç müşterinin dükkana yaklaşırken boş-dolu olduğunu anlayabilmesi, bakar bakmaz kaç dakika bekleyeceğini hesaplayabilmesi ve hızlı bir servis ile saçının kesilmesi.

Berberimiz servis süresini kısaltınca doğal olarak koltuk başına müşteri sayısını arttırmış oluyor (700 adet / ay noktasına ulaşmış, traş olduğunuz berbere deyin ki bir berber koltuk başına ayda 700 müşteri alıyormuş, 30 gün çalışsa günde en az 25 eder, duyduğuna inanmayacak). Kendisini diğer berberlerden ayırabilmek için şunları yapmış

- Rezervasyon almıyor, rakipleri rezervasyonlu çalışabiliyor
- Fiyat rakiplerine göre düşük
- Ekstra servisleri yok, diğerleri kadar çok şey yapmıyor, bu konuda rakipleri daha iyi
- Çok fazla saç kesim modeli yok, bu konuda rakipleri daha iyi

- Hijyen konusunda daha iyi ve titiz
- Bekleme süresi çok kısa, o veya maksimum 15 dakika, dükkanın önünde bulunan ışıklı pano kaç dakika bekleyeceğinizi gösteriyor
- Saç kesme süresi 10 dakika, rakiplerine göre çok kısa, yıkama süresi ve kurutma süresi yok. Bunun için hava ile kesilen saçları emen bir sistem geliştirmiş. Diğer yandan berber bir iş istasyonu şeklinde tasarlanmış bir hücre içinde çalışıyor, tek işi saç kesmek.
- Su ile değil hava ile yıkama yapıyor, rakiplerinde yok

İşte size hepimizin bildiği, bir yıl içinde defalarca kullandığı bir hizmete farklı bir bakış şekli. Strateji haritası sadece çok büyük şirketlerin ilgilenebilecekleri  gereken bir konu değil gördüğünüz gibi küçük bir işletmeye de faydalı olabiliyor. Bu örneğimizde yer alan berberimiz 1996 yılında bu yola çıkmış, 100′ücü dükkanını 2002′de açmış, bugün 440 civarında dükkanı var … işte sonuç.

(Not : Özgün Fikir “Hava ile Temizleme”, bizim ülkemizde nasıl karşılanır bilemem, hemen gidip bir tane de siz açmayın diye uyarayım istedim)

Berberin stratejisini ve kendinize nasıl uyarlayabileceğinizi incelemek istiyorsanız “Stratejik Harita” ve “Görsel Strateji” hakkında diğer yazılarıma bakmanızı öneririm.

1. Ruh, bir resim olmadan düşünemez ? Aristoteles (Aristo)

2. Ruh, Büyük Resme Bakarak Düşünmeye Başlıyor ? İsmi Stratejik Harita

3. Görsel bir strateji oluşturmanın 4 adımı nedir ? Ruh, beklediği resime nasıl kavuşacak ve düşünmeye başlayacak ?

Yalın üretim kapsamı içinde yer alan “hücre tipi üretim” için izlediğim bir videoyu paylaşmak istedim. İzlerken bu makinelerin fonksiyonel yerleşme tercih edilmiş olsaydı fabrikanın nerelerinde olabileceğini de düşünseniz iyi edersiniz.

Hücre tipi üretim konuşulduğu zaman “takt time” konusuda hemen ortaya çıkar (takt time nedir ?). Takt time bir üretim operatörünün arka arkaya 8-10 işlem yapmasına yeterli ise bu örnekte olduğu gibi bir kişi üretim için yeterli olabilir. Seyrederken göreceksiniz, bazı makineler işlerini bitirip bekliyorlar. Bu bir bakış açısına göre “kayıp” gibi gözükebilir ancak elde edilen temponun talep için yeterli olduğu belli ve işletme bu işi 7-8 kişi ile daha hızlı yapmak yerine 1 kişi ile daha yavaş yapmayı seçmiş durumda.

Bu hücrede son operasyon sistemi limitliyor (en uzun süre), dolayısı ile önceki istasyonlarda başka operatörlerin olup olmaması üretimi etkilemiyor çünkü son operasyonunun en uzun olduğu ve boş kalmadığı sürece bu hücrenin üreteceği sayı değişmez, iyi seyirler.

 

Statüko mevcut durumdur.

Şimdi bir şirkette yönetici olduğunuzu veya üst yönetime getirildiğinizi düşünün, önünüzde en az 3 yol var :

1. Mevcut durumu sürdürmek, maaşınızı ve priminizi alıp bu durumun sürmesi için dua etmek.

2. Gelecek durumu öngörmek ve mevcut durumdan oraya giden yolun gereklerini yapmak.

3. Yapıyormuş gibi yapmak.

Bol besin kaynağı, zorlamayan şirket üst yönetimi, sizin tüylerinizi kabartan eşlikçiler (kabartmayanları çoktan uzaklaştırdınız) sizi yukarıda gördüğünüz kedi durumuna sokabilir …

Üretim veya Ürün Maliyetinin hesaplanması ile üretim süreçleri ilişkilidir. Şimdi bunları 4 ana üretim tarzı için kısaca inceleyelim.

1. Çok veya tek hammadde / malzeme kullanarak  “Tek Ürün” üretilmesi

Bu en klasik süreç, örneğin yemek yapmak, makine yapmak, sucuk yapmak, masa yapmak böyle bir şey. Tek veya çok sayıda malzeme, hammadde, yarı mamul kullanıyorsunuz ve ortaya tek bir şey çıkıyor. Mesela “Makine” yapabilmek için çok sayıda elektronik, mekanik, işlenmiş metal parçalar, boya, civata, motor, kablo gibi binlerce çeşit malzemeyi bir araya getiriyorsunuz ve ortaya “Makine” çıkıyor.

Bu sürecin maliyetlendirilmesi ise kullanılan bütün malzemelerin, yarı mamullerin oluşmuş maliyetlerinin toplanması, harcanan saatlere ait masrafların makinemiz üzerine yüklenmesi ile tamamlanıyor.

2. Yan Ürünün oluştuğu durumda ürün maliyeti nasıl hesaplanmalı ?

Yan Ürün, bir üretim süreci içinde ortaya çıkmak zorunda olan ve bariz bir ekonomik değeri olan nesnelere maliyetlendirme dünyasında verdiğimiz isim.

Örneğin “ayçiçek yağı” elde etmek istediğinizde ayçiçek çekirdeklerini ezer ve “ham yağ” denilen bir sıvı elde edersiniz. Ancak bu süreç içinde bir başka şey daha ortaya çıkar : Küspe. Küspe satılabilen bir nesnedir.

Şimdi soru şu : Ham Yağ dediğimiz sıvının şu anda maliyeti ne ? Küspe’den elde edeceğimiz gelir ayçiçekleri satın aldığımız bedelden düşüldükten sonra mı ham yağ maliyeti hesaplanmalıdır ?

Eğer cevabınız evet ise bu süreç bir öncekinden biraz farklılaşmış oluyor. Çünkü elde ettiğiniz yan ürünün geliri kadar son ürünün maliyeti azalmış oluyor.

3. Tek malzeme veya hammadden çok sayıda ürün üretildiğinde ortaya çıkanların maliyeti nasıl hesaplanır ?

Cümle yukarıda okuduğunuz gibi kurulduğunda oldukça karışık bir şey gibi görünüyor ama değil, kısaca bu üretim sürecine “demontaj” diyebilirsiniz.

Örneğin bir cihazı parçalarına ayırsanız ortaya çıkan parçaların maliyeti nasıl hesaplanacak, hangi değer ile stoklarınıza girecek ? Şimdi bir bilgisayarı dağıtarak – demonte ederek ilerleyelim …

Bilgisayarımızı 500 TL’ye aldık ve parçalarına ayırdık, ortaya  1 Ana Kart, 1 Disk, 1 Metal Kasa, 1 Klavye çıktı. Şimdi bunları stoklarımıza kaydederken yanlarına “kaç TL” yazacağız. ?

Diyelim ki parçaların piyasa fiyatları şöyle olsun :

Ana Kart 250 TL, Disk 200 TL, Metal Kasa 150 TL , Klavye 50 TL … topladığınızda 650 TL oluyor.Bu fiyatları stok değeri olarak kullanamayacağınız ortada çünkü muhasebe kuralları içinde 500 TL verdiğiniz bir şeyi 650 TL olarak stoklarınıza yazamazsınız, biliyorsunuz yoktan var etmek bize mahsus bir şey değil.

Ama 500 TL’yi piayasa fiyatlarını bir dağıtım anahtarı gibi kullanarak dağıtabiliriz, bilgisayarı nasıl demonte etti isek şimdi de maliyetini demonte edeceğiz. Bu durumda >>> Ana Kart = (500) * (250/650) ilişkisini kurmak hatalı olmayacaktır, ayrıca harcanan 500 TL yine 500 TL olarak stoklarımıza girmiş olacaktır.

4. Tek veya çok sayıda malzeme / hammadde kullanarak çok sayıda ürün (yarımamül, malzeme) elde ediliyor ise maliyet nasıl hesaplanır ?

Şimdi inceleyeceğimiz süreç “demontaj” senaryosuna benziyor ancak birden fazla malzeme kullanılabilmesi, binlerce firmada uygulanması ve fiyatın dışında dağıtım anahtarı kullanılmak durumunda kalındığı için ayrı olarak incelemek daha anlaşılır olacak.

Örneğimiz, “kalıp kullanılarak” üretilen farklı parçalar için olacak. Şimdi bir plastik enjeksiyon kalıbı düşünelim ve bu kalıp üzerinde A – B – C isimli üç parçamız olsun (genellikle sağ – sol, üst – alt durumuna rastlanır ancak ben daha açıklayıcı olsun diye 3 farklı ürünün tek kalıp ile basıldığını varsayacağım). Bunlardan A parçası 100 gram, B 50 gram, C ise 40 gram olsun … ve kalıbımızda 1 adet A, 2 adet B, 8 adet C gözü bulunsun. Malzeme olarak da 3 farklı hammadde kullanıyor olalım.

Toplam hammadde maliyeti parçalar üzerine yine demontaj örneğinde olduğu gibi tamamen ve eksiksiz dağıtılmalı ancak bu sefer dağıtım anahtarı biraz daha karışık gibi duruyor.

Sonuçta 1 adet A parçası 100 gram, 2 adet B parçası 100 gram (2*50), 8 adet C parçası ise 320 (8*40) malzeme kullanmış olacak. Parçalarımızın net toplamı 520 gram ancak biz 550 gram malzeme kullanıyoruz ve maliyeti 10 TL olsun. Maliyet dağılımını aşağıdaki gibi yapabilirdik :

A’nın birim maliyeti = (10)*100/520

B’nin birim maliyeti = ((10)*100/520)/2)

C’nin birim maliyeti = ((10)*320/520)/8)

Harcanan işçilik ve dağıtılacak diğer masrafları da bu anahtarlama şekli ile dağıtmak sanırım çok hatalı olmayacaktır.

 

Üretim yapan bir tesiste “kullanılabilirlik” nedir ?

Kullanılabilirlik konusunun politik ve neresinden baktığınıza göre değişen cevapları olabilir. Örneğin bazıları ayar – setup için duruşu kader kabul edip bu hesaba almayabilir bazıları “planlı bakım” için harcanan  zamanı hesaplama dışı kabul edebilir. Ancak en basit anlamı ile Kullanılabilirlik = Üretim İçin Kullanılan Süre / Toplam Çalışma Süresi olarak tarif edebiliriz (yukarıda dahil edilen edilmeyenler bu denklemin bölen kısmını etkiler).

Bakım yönetimi bir iş merkezi veya ekipmanın “üretime ayrılan süresini” doğrudan etkiler ve bunu birden fazla yoldan yapar.

1. Planlı bakım çalışması için fazla zaman harcayarak

2. İş merkezlerinin plansız olarak duruşlarına engel olamayarak

3. Sadece ortaya çıkan problemlere eğilip gelecek için bir şey yapmayarak

Bakım yönetimine ciddi eğilen az sayıda firmayı bir yana bırakırsak çoğu firmanın bu konuda belirgin bir planının ve performans kriterinin olduğunu göremediğimi söyleyebilirim. Bunun bir çok mantıklı nedeni var ancak sonuç bana biraz mantıksız geliyor.

Belki patronlar ve yöneticiler tesis içi performansın veya ekipman kullanımının düşük olmasına başka bir gözle bakarlar ise bu konuya daha fazla ilgi gösterirler diye düşünüyorum. Diyelim ki bir iş merkeziniz var ve ortalama olarak bir vardiya içinde 1 saat çeşitli (planlı – plansız) sebepler ile duruş yaşanıyor olsun. Bunun sonucu 8 vardiya sonunda 1 vardiya kayıp demektir, bu süre içinde üretilebilecek olan ürünün getireceği değerden vazgeçmek, hem de sonsuza kadar vaz geçmek anlamına gelir (üretimde kaybedilen 1 saat geri kazanılamaz, zaman ileri doğru hareket eder). Kaybedilen her saat satılacak olan ürünün katma değeri kadar kayıptır. Her vardiya da 1 saat günde 2 vardiya çalışan bir şirket için 1 ay içinde yaklaşık 6 vardiyalık kayıp demektir … 6 vardiya boyunca satılabilir bir şey üretilmediği gibi bu süre için enerji, işçilik ve diğer masraflar gerçekleşmekte, o ekipmanın kapladığı alan değersiz bir iş için işgal edilmiş olmaktadır.

Şimdi düşünün, en son ve hangi sıklıkta hangi iş merkezinizin ne kadar durduğunu, niçin durduğunu, arıza sıklıklığı, onarım süresi için harcanan zamanı konuştunuz, bu konuda bilgi paylaştınız.

Yeni yatırım, yeni makina alımı söz konusu olduğunda herkesin fikri varken kayıplar söz konusu olduğunda daha az fikir ve katılım olması konunun sıkıcı olmasındadır diye düşünüyorum.

Biri demiş ki “üretim yönetimi sayıları okumaktan ibarettir” diğeri de sormuş “evet, ama hangi sayıları ?”

OEE konusu hakkında okumak isterseniz tıklayınız  >>>

degisimBir firmanın değişime ihtiyaç duyup duymadığı aldığı sinyalleri inceleyerek anlaşılabilir. Bu sinyalleri 3 gruba ayırabiliriz :

* Erken hayati sinyaller
* Ciddi hayati sinyaller
* Kritik hayati sinyaller ve kayıplar

Erken hayati sinyaller

- Müşterileri tatmin etmek zorlaşmıştır, daha yüksek kaliteli ürünleri daha kısa zamanda istemektedirler.

- Yönetimin önemli bir zamanı işleri sıraya dizmek, kriz çözmek ve müşterilerin teslim tarihlerine uyumlu hale gelebilmek için harcanmaktadır.

- Kalite seviyesi istenilen düzeyde değildir, müşteriler rakiplerimizin daha iyi ürünler verdiğini iddia etmektedir.

- Müşteriler o sırada kimsenin sağlayamadığını düşündüğümüz özellikler istemektedir.

- Müşterinin istediği kaliteyi sağlayabilmek için eskisinden daha fazla kalite kontrol işlemine ihtiyaç duyulmaktadır.

- Fiyatlar rekabet dolayısı ile sürekli düşmektedir.

- Rakiplerimizin hiç de dürüst olmayan taktikler ile müşterilerimize yaklaştığı düşünülmektedir.

- Müşteriler ve rakipler devamlı olarak sürprizler yaratmaktadır.

- İşletme içi suçlama ve bölümler arası çelişki artmaktadır.

- Yönetim kendi sisteminin üstün olduğuna inanmakta ve ?kötü haber veya eleştiriler? iyi karşılanmamaktadır.

Firma yönetimi yukarıdaki gibi erken sinyallere aldırmaz ise daha ciddi ve 2. Seviye sinyalleri almaya başlar, aradaki süre aylar veya yıllar olabilir …

Ciddi hayati sinyaller

- Müşteri tatmin seviyesi düşmüştür.

- Satışlar ve pazar payımız bir miktar azalmış, karlılığımız ise düşmeye devam etmektedir.

- Uzun vade içinde nakit akış tablosu sık sık eksi göstermekte,  zorunlu satışlar gerçekleşmektedir.

- Yükümlülüklerimizin varlıklarımıza oranı artmaktadır.

- Müşterilerimizi tutabilmek için ek iskontolar veya benzeri teşvik mekanizmaları gerekmektedir.

Artık, pazardaki eski payımıza yükselebilmek için kaybı göze alma dönemi başlamıştır. Bu arada hem yatırım maliyeti hem de işi bırakma maliyeti çok yükselmiştir.İşte bu noktada dramatik değişimleri gerçekleştiremez isek , bizi son aşamadaki kritik ve hayati sinyaller beklemektedir …

Kritik hayati sinyaller ve kayıplar

- Kar kayıpları

- Envanter değerimizin düşmesi

- Nakit akış problemleri

- Kredibilitenin düşmesi

- Devam edebilmek için farklı borçlanma yöntemleri

Firma bu aşamaya geldiğinde en büyük değerlerini kaybetmek üzeredir, bunlar :

* Mevcut müşterilerini kaybetmek
* Pazar, kar ve satış kaybetmek
* İlerideki pazar potansiyelini kaybetmek
* Çalışanlarını ve teknolojisini kaybetmek

Firmalar bu süreci yaşamak zorunda değildir, yapılması gereken sinyalleri küçümsememek, AV yerine AVCI olabilmek için gereken silahları kuşanmalıdır.

Bunun için 2 basit soru sorabilirsiniz …

1. Yönetiminiz şu anda yapmakta olduklarını yapmaz ise ne olur ?

2. Ne olursa işinizi, müşterilerinizi kaybedersiniz ?

Bu soruların cevaplarına göre kendinize iyi bir iş listesi çıkıyor olabilir, kolay gelsin.

Tags:

Bu yazıyı genç bir üyemin isteği üzerine yazıyorum … Genç arkadaşımız okulunu yeni bitirmiş ve bir firmada 3 ay önce çalışmaya başlamış olan bir Endüstri Mühendisi. Benden istediği ise kendi meslek hayatı için tavsiyeler.

Bu konunun başka okuyucularım için de geçerli olabileceğini düşünerek özel bir cevap yerine herkesin okuyabileceği şekilde cevaplamak istedim.

Ben de bir endüstri mühendisiyim, tabi mezuniyetim sizlerden oldukça eski (1980 – Boğaziçi Üniversitesi). Üniversiteye hazırlanırken işletme ve iktisat konuları bir miktar ilgimi çekiyordu, diğer yandan da Boğaziçi Üniversitesinde okumak istiyordum … Bunlar birleşince Endüstri Mühendisliği bölümünde karar kıldım.

İlk derslerimden birinde “mühendisin bir şey bilmesine gerek olmadığını ama öğrenmesi gerektiği anda nereden ve nasıl öğreneceğini bilen insan” olarak tanımlanması işimi de gelmedi değil. Ne de olsa acilen bir şeyler öğrenmek zorunda değildim !

Gençlerin içlerine sindirmesi gereken birinci konu bu, “öğrenmeye açık ve istekli olmak”.

Endüstri Mühendisinin ne iş yapacağı o yıllarda (1976-1980) çok belirgin değildi, o zamanlar bize Genel Müdür ile Çaycı arasında herhangi bir işin bizden beklenebileceği söyleniyordu. Bu varyans heyecan verici bir şey, o yıllarda vizyonumu genişletmedi değil. Daha sonraki yıllarda bana Endüstri Mühendisi ne yapar diye soranlara bu tanımı tekrarladım ve hala daha da bu tanımın geçerli olduğunu düşünüyorum.

Endüstri Mühendisi, farklı disiplinlerden gelen insanları ve iş yapma biçimlerini aynı düzlem içinde ve bir arada tutabilecek çalışma düzenini geliştirmeye istekli, farklı konuları öğrenmeye, gerektiğinde onları birleştirerek sentez yapmaya gerektiğinde ise küçük parçalara bölerek herkesin anlayacağı şekle getirmenin önemli olduğunu kavramış olan bir kişi olmalıdır, kanımca …

Örneğin bir İnşaat Mühendisi şirketinin muhasebe sistemini anlamaya çalışmaz (bu beni şaşırtmaz) veya bir Makine Mühendisi satış kadrolarının beklentilerine fazla kafasını yormayabilir. Halbuki Endüstri Mühendisi için bunların hepsi doğal olarak ilgilenmesi gereken konular olabilir. Bu noktada durmak istiyorum, çünkü okullarımızdan iki tür insan çıktığını düşünüyorum.

Bunlardan ilki bazı metodları bilen ve onları uygulamak üzere firmalara katılan kişiler diğerleri ise metodları bilen ancak işin analiz kısmına daha fazla ağırlık vermiş olan, önyargısız, işletmenin problemini anlamaya çalışıp dünyada geçerli olabilecek yöntemleri tarayabilen gençler.

Hiç bir konuda saplantınız ve hiç bir yönteme karşı tutkunuz olmamalıdır. Bütün yöntemlerin bir ihtiyaç sonucu gündemde olacağını, onları sevmek veya nefret etmek diye bir şey olamayacağını ve her yöntemin mantıklı olabilecek şekilde “yorumlanabileceğini”, kitaptan fırladığı gibi kullanılmasa da olabileceğini kabul edebilmelisiniz.

Başarı hikayeleri vardır, benimde bazen nasıl başarmış diye merakla okuduğum … Bazılarında gerçekten önemli ip uçları bulabilirsiniz. Başarısızlık hikayesi diye birşeyi biliyormusunuz ? Bilemezsiniz çünkü kimse yazmaz …

Bir konu üzerine yüzlerce belki binlerce kişi çalışır ama başarılı olmuş sadece bir kaç kişinin ismi duyulur. Geriye kalanlar kritik sınırı geçememiştir. Seçilen konunun genişliğine göre şansınız çok veya az olabilir.

Demek ki önce savaş alanınızı seçmelisiniz … Mücadelesini vereceğiniz konu büyük oranda size bağlıdır, onun için dikkatli olmalısınız.

Kimler başarılı oluyor ? Bunun için özellikler sayılabilir ancak benim öğrendiğim en birincisi “pozitif düşünen” ve “pozitif düşünen insanlar ile beraber olanlar”. Gerisi çalışmak, sorgulamak, baştan başlayabilmeyi göze alabilmektir.

Eğer pozitif düşünemiyor ve pozitif düşünenler ile beraber olamıyorsanız işiniz çok zordur …

En bilgili kişi siz olmayabilirsiniz ama sonuç almaya dönük hareket edebilen, çalışkan, başkalarını üzmeden işini yapabilen birisi iseniz şans size yardım edecektir. Tıpkı “benim şansım vardı ancak bu şans haftada 99 saat çalışmaya başlayınca ortaya çıktı” diyen başarılı birisi gibi.

Konuşmak yerine susmak, işi yapmak, bazen o iş sizin işiniz olmasa bile iyi bir seçenektir. Her zaman beklentiyi aşmalısınız.

Sende kim oluyorsun böyle ahkam kesiyorsun diyenlere hiç bir sözüm yok, herkes kendi zamanından çalar, zaten birileri kaybetmiyor olsa birileri kazanamaz. Ben kendi hayatımda öğrendiklerimi aktarıyorum.

Şimdi gelelim Endüstri Mühendisliği konularına.

Ben uğraştığım konuları ayırt eden birisi değilim. Doğrusal programlama ile MRP, yalın üretim felsefesi ile maliyetlendirme konuları benim için aynıdır. Bu yüzden şu veya buna eğilin diyemem, önünüze ne çıkarsa onu öğrenin ve hayata geçirmeye çalışın derim.

Yıllar önce bir şirket ile toplantı yapıyorken şirketin sahibi bana “biliyormusun ben MRP’yi hiç sevmem” dedi. Bende ona bu MRP’nin umrunda bile değil haberin olsun demiştim.

Ancak günümüzün iş hayatında iki ana kol var diyebilirim (bu ayrım oldukça kaba olacak, keskin uzmanlık alanları her zaman geçerli olabilir).

Bunlardan ilki ERP konuları etrafında bilgi sahibi olmak, üretim sisteminin tanımlanması, satış, satınalma, tahsilat ve ödeme gibi süreçlerin ERP içinde ele alınması, çeşitli otomasyon konuları ve sonuçlarının analiz edilmesi, maliyet düzeninin kuruluşu ve ayakta tutulması gibi bir dizi iş süreci hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmak, ERP yazılımlarının şirket içinde verimli uygulanmasını  temin etmek.

Diğeri ise yalın üretim konularına girmek, üretimin içinde vakit geçirerek bu süreçlerin iyileştirilmesine katkı sağlamak, hücre tasarımı, kanban, stok kayıt doğruluğu, 5S, OEE düzeninin kuruluşu gibi konularda teorik ve pratik olarak ilerlemek. Bu konuda çalışacak arkadaşlara bir miktar ERP ile de ilgilenmelerini öneririm.

Bunlar ile ilgilenmeyecekseniz canınız ne isterse onu yapabilirsiniz. Benim beyin cerrahı olan programcı arkadaşım da var yurt dışında bilgisayar eğitimi görmüş köfteci arkadaşım da …

Bunların dışında genç arkadaşlarıma strateji oluşturma, bunun için izlenebilecek yöntemler, şirketlerin vizyon oluşturma sürecinin nasıl olması gerektiği gibi konularda okumalarını öneririm. Sonuçta bin farklı detay aslında bir kaç kısa cümledir, bunu okuyarak, yaşayarak ve yorumlayarak öğreneceksiniz.

Başlıkta yer alan “El Feneri” ifadesini benden tavsiye isteyen arkadaşım kullanmıştı, benim tercihim odanın ışığını açmak şeklinde, çünkü el feneri belli bir yeri işaret eder halbuki sizin ihtiyacınız 360 derece görebilmek …

Umarım başarılı olursunuz …

İnsanlar nasıl yönetici veya patron olurlar ? Bir patron “yetersiz” sıfatını nasıl hak etmiş olabilir, yetersiz ise nasıl patron oldu ?

Bir yönetici yönetmeyi bilmiyor ise nasıl yönetici olur ?

Aslında patron olmak yönetici olmaktan daha kolaydır. Bir gün kendi işinizi kurmaya karar verir sonrasında da bir sürü sebepten dolayı bir miktar başarılı olursanız “patron” olabilirsiniz. Bu durumda iplerin çoğu sizin elinizdedir.

yetersiz_yonetici

 

Yönetici olma ve o noktada kalma süreci bence daha zordur, çünkü iplerin çoğu başkalarının elindedir. İşte yöneticiler bu farkı bilmelidirler. Patron olmak ile yönetici olmak farklı iki durumdur.

Peki bir patrona, işini kurabilmiş bir kişiye nasıl “yetersiz” sıfatı yakıştırılabilir ?

Çünkü her taş yerinde ağırdır. Patronluk bir tercihtir ancak yetersizlik bir durumdur. İş bir büyüklüğe ulaşmış ve patron’un yetenekleri veya dünya görüşü işi ileriye taşımıyor olabilir veya bir konuda çok iyi ama sizin işiniz ile ilgili çok kötü olabilir (ve bu durumu kabullenmez). Örneğin üretim süreci hakkında tam bir uzman ama pazarlama konusunda tamamen habersiz ve önerileri anlamamaya çalışan bir pozisyonda olabilir. Bu durumda eğer siz pazarlama müdürü iseniz “çok işiniz var demektir”.

Peki bir yönetici işini bilmiyor ise nasıl yönetici olur ?

1. Genetik olarak (patronun oğlu, kızı, damadı ….)

2. Başka kimse olmadığı için (eski olduğu, ilk işe giren o olduğu için)

3. Hatalı değerlendirme sonucu (bir konuda çok iyi olan birisini bu yüzden yönetici yapmak)

4. Yönetilebilir olduğu için (büyük şirketlerde orta kademe yöneticilerde rastlanır, bir üstünün tercihidir)

5. Sağ kol olduğu için (patronun kendi etrafına güven halkası oluşturmak istemesinden dolayı)

Bu noktada bilmeyenler ile anlamak istemeyenleri ikiye ayırmalısınız. Bilmeyen ama öğrenmek için çaba gösteren iyi niyetli kişileri anlamak istemeyen ve kendileri ile çalışanlara kötü veya olumsuz davranan insanlardan ayırmalısınız. İlk gruba girenlere şans vermelisiniz, ikinci gruba ne yapabileceğinize şimdi bakacağız.

İş hayatında günlük şikayetler normaldir

Herkes yöneticisi veya iş arkadaşından zaman zaman şikayetçi olur, insanların toplu halde zaman geçirdikleri her yerde “şikayet” olabilir. Fakat bununla yetersiz bir yöneticinin yaratabileceği gerginlik oldukça farklıdır. Bir işte çalışmak zorunda olup bu tür bir gerginliğe ve gelecek endişesine katlanmak oldukça sinir bozucu ve yıpratıcıdır.

Ancak bununla mücadele edebilir hatta avantaja dönüştürebilirsiniz.

Yetersizliği ve eksikliği anlamalısınız

Yönetici veya patronunuzun faydasız birisi olduğuna karar vermeden önce kendinize bakmalı elinizi vicdanınıza koymalısınız. Emir komuta zinciri içinde yaşayabilecek birisi misiniz yoksa otoriteye doğal olarak direnen bir bünyeniz mi var ?

Örneğin ben böyleyim, bana yapılan kişilik testleri ile de kanıtlanmış bir durum. Hakkımda “Emir altında çalıştırılamaz” teşhisi konmuş durumda. Şimdi benim kalkıp yöneticime (bugüne kadar hiç olmadı) yıkıcı eleştiride bulunmam haksızlık olacaktır çünkü ben o yönetici ile beraber çalışmaya zaten uygun birisi değilim.

Diğer yandan acaba siz yöneticinizi kıskanıyor ve onun koltuğuna göz dikmiş olabilir misiniz ! Eğer böyle ise o zaman siz eleştirinizde tarafsız olamazsınız. Sakın böyle bir durum var iken yöneticinizi üstlerinize şikayet etmeyin sonra sizin için hayırlı olmaz.

Üçüncü bir nokta onun hakkında yeterli bilgiye sahip olup olmadığınız. Bütün yöneticiler üstleri ile astları arasında “yastık” görevini görürler. Dolayısı ile onun üzerinde bulunan baskıyı anlamalı ve doğru değerlendirmelisiniz. Aynı baskı sizin üstünüzde olsaydı siz ne yapardınız ? Dolayısı ile anlamaya çalışmak lazım.

Hiç bir durumda yıkıcı ve aşağılayıcı davranmamalısınız, bu hiç bir koşulda kabul edilebilir bir davranış olmayacaktır. Unutmayın her zaman “pozitif olanlar” uzun vadede kazanır. Saldırganlar ise herkesin uzak durmak istediği kişilerdir, sebep ne olursa olsun.

Yardım isteyin

Şirketinizin içinde veya dışında konuyu konuşabileceğiniz, güvenilir kişiler bulun. Amacınız dedikodu yapmak ve kendinizi haklı çıkartıp daha çok dolmanızı sağlamak değil gerçekten tecrübeli, sakin, yön gösterebilecek (belki profesyonel birisi) birileri ile konuyu değerlendirmek olmalı.

İyi niyetle durumu gözden geçirmeye çalışmak, bu konuda destek istemek yöneticiniz hakkında bir komplo anlamına gelmez. Bu sayede her ikinizide mutlu edebilecek çözüm bulabilmeniz kolaylaşacaktır.

Yöneticinizi şikayet etmeden önce iki kez düşünün

Yöneticinizi şirketinizde ondan daha yüksek bir yerlerde olan birisine şikayet etmeden önce hiyararşik yapının çalışıp çalışmayacağını bilmelisiniz.

Sonuçta kendi üstünü şikayet eden birisi olarak işaretleneceğinize göre atacağınız taş ürküteceğiniz kurbağaya değmeli. Aksi takdirde güç dengesi sizin aleyhinizde ise bu bir intihar olur.

Ama bunun yapılması gerekli olan koşullar oluşmuş olabilir. Yöneticinin organizasyonun bütünlüğüne karşı bir ihmali veya olumsuzluğu var ise bunu bildirmek görevinizdir ancak delillerinizi paylaşmaya hazır olmalısınız.

Konu her zaman sizinle ilgili olmalı yöneticiniz ile ilgili değil

Yöneticinizin yetersizliği hangi seviyede olursa olsun işinizi yapabilmeniz için onunla çalışacaksınız (en azından bir süre) dolayısı ile kariyeriniz bu süreç içinde tariflenecek. Kendi istek ve ihtiyaçlarınıza dönük düşünmelisiniz.

Konuların farkında olmayan birisine farkında olmadığını söylemek bir sonuç vermez. Kesin ve net olmalısınız, örneğin “İşimi iyi yapmak ve hedeflerime ulaşmak için sizden “şu” yardımı istiyorum” cümlesi çok işe yarar. Sonucunda ya yardımı alırsınız ya da alamayacağınızı öğrenirsiniz. Bir sonrasında başka bir alternatif yardım isteyin eğer onu da alamıyor iseniz ona “hedefinize ulaşmak için size hangi yolu izlemenizi önerdiğini sorun”. Bu aşamada problemi beraber çözmek için samimi olduğunuzu, onun üzerinden geçmek gibi bir niyetiniz olmadığını hissettirmelisiniz.

Olayları siz yönlendirin, topun yere düşmesine izin vermeyin

Eğer şu anda onun yerine geçebilecek bir durumunuz yok ise ona yardımcı olarak ilerlemek sizin için iyi olacaktır, bunun yolu onun açıklarını onun yüzüne vurmadan kapatarak devam etmenizdir. Buna delikleri kapatmak diyebilirsiniz. Bir çok “sağ kol” böyle sağ kol olur.

Organizasyon ve ekibiniz için iyi olanı yapın, yöneticiniz ne kadar yeteneksiz olursa olsun içinde bulunduğunuz sistemin çuvallamasına izin vermeyin. Kısacası topu yere düşürmemek elinizde ise düşürmeyin.

Topun düşmesine izin verip yöneticinizi zor durumda bırakmayı tercih etmek çok defa denenebilecek bir taktik değildir. Her çarpışma taraflarda hasar yaratır, kafanızın sağlamlığına güvenmiyor iseniz bunu yapmayın. Unutmayın her zaman pozitif olanlar ve inisiyatif alanlar öne çıkar, saygı görür. İntikam alanlar ise sonuçta sistemin dışına itilir.

Kendinize dikkat edin, iyi bakın
Gerilimli iş ortamı sağlığınızı bozabilir. “Bu adam beni deli ediyor, dünyamı karartıyor” diyorsanız hayatınıza da dikkat etmelisiniz. Ancak birisi deli ediyor ise biriside deli oluyor demektir. Dolayısı ile sizin de yapabilecekleriniz var.

Bunun için işinizin etrafında bir psikolojik çember oluşturun, yöneticiyi bu çemberin dışında bırakın ve işinize bakın. Eğer yapamıyor iseniz başka bir bölüme geçmeye çalışın, o da olmuyor ise tebdili mekanda ferahlık vardır cümlesi her zaman geçerli.

Rakibiniz mi var ? Aranızda bulunan farkı nasıl açacak veya kapatacaksınız ?

Önce bugün ufak da olsa bir üstünlük sağlamalısınız, eğer müşterinizin değer verdiği bir konuyu işledi iseniz bu ufacık fark giderek büyüyecek ve ya farkı açacak veya kapatmış olacaksınız (müşterinin değer vermediği konularda ne yapsanız fark etmez). Elbette üzerinde çalışacağınız konu başlıklarını arttırırsanız şansınız da o kadar fazlalaşacak.

Örneğin kısa teslim süresi, samimi bir kalite anlayışı, temizlik, ürünün “tam ürün” olması (mesela bir lokantada çevrilmiş tavuk istediniz ve bir kaç patates ile önünüze geldi, başka bir yerde ise biraz patates, biraz iç pilav, biraz domates, bir bardak ayran ile geldi … hangisi tam ürün ?), iyi fiyat (en ucuz olmayabilir), samimi bir servis (efendim bize söylenen bu ne yapalım … veya bu bizim bankamızın kuralı gibi saçmalıkların duyulmayacağı konuşma ve yazışmalar) … Siz de kendi işinizi düşünürken “kendinizi sizin şirketin müşterisi” gibi hayal edin ve gerekeni yapın. Faydasını göreceksiniz.